Ne Mi Yapmalıyız?
Ama tüm bunlara rağmen Allah`tan temenimiz: gençliğin kabiliyet, enerji ve gücünü İslam dinamikleri ile bileyip, İslama adayan bir gençliktir.
Bu aralar dünyanın yoğun bir gündemi var. Bu gündem üzerine insanların düşündüğü, konuştuğu, söylediği bir sürü şey var. Ama Müslümanların genelde konuştuğu: İslam ve Müslümanların aleyhinde cereyan eden bu olaylar karşısında bir şey yapamama yâda yapılabilecek bir şeyin olmayışıdır. İçleri yanmakla beraber elerinden hiç bir şeyin gelmeyişinden yakınıyorlar. Ama yapılabilecek bir şeyin olmadığı düşüncesi bile yapılabilecek pek çok şeyin olduğunun habercisidir. Mesela Müslümanlar bu olaylara İslami bir tarzda müdahale edebilecek bir İslami otoritenin olmayışından hayıflanıyorlar. Peki, bu bile yapılabilecek birçok şeyin olduğunu bize göstermiyor mu? Müslümanlar olarak bu otoriteyi sağlamak zorunda değil miyiz. Bu otoriteyi sağlamak için ne yaptık. Bütün parçalardan oluşuyorsa biz bütüne parça olabildik mi? Ümmet fertlerden oluşuyorsa ümmeti oluşturabilecek siyasi, ilmi, ahlaki kabiliyetinde fert olabildik mi? Etrafımızda ayrılıkçılığa sebep olan, dağıtan, kalp kıran, küstüren bir ahlaka mı yoksa birleştiren, herkesin elinden- dilinden emin olunan, güvenilen, barındıran, çekinmeden teslim olunabilecek bir ahlaka mı sahibiz?
Evet, yapılabilecekleri şöyle sıralayım:
1-)Mekke döneminde onüçyıl boyunca sadece akide ile ilgili ayetler inmiştir. İslama girişin ölçütü olan kelime-i tevhide bile tamamen akidevi bir kelimedir. Mekke dönemi ve Medine`nin ilk yılları boyunca Müslümanlara cihad farz olunmamış genelde akidevi meselelerle uğraşmışlardır. Bu bize Müslümanların ilk yapacağı işin akidesini sağlamlaştırmak, imanın akide boyutunu tamamlamak olduğunu gösterir. İslam’ın diğer tüm hususları ancak bu temel üzerine inşa edilebilir ve bu temel üzerine ihya edilebilir. Şahadet temiz bir hayatın notasıdır. Şahadet bereketli tohumun başağıdır. Asrısaadet dönemi la ilahe ilallah`ı tam anlamış, yüreklerine bunu ekmiş olanların görüntüsüdür. Asrısaadet la ilahe illallah teorisini anlayanların pratiğidir. Böyle bir akide her başarının anahtarı, her merdivenin ilk basamağıdır.
2-)Mezhebimiz, cemaatimiz, ırkımız, rengimiz, ne olursa olsun ister Sunni ister Şii Allaha yakınlaşmanın tek bir yolu vardır: Allah’a itaat ve ibadet. İşittik ve itaat etik demesini bilmek. Allah aşkı sınırsızdır. Herkes kendi kapasitesince faydalanır. Bizim yapmamız gereken bu kapasitemizi artırmaktır. Allah’a kabul edeceği tertemiz bir kalp sunmaktır.
3-)Sıkçıda dillenen bir konuda emperyalizm ile savaşmak, mücadele etmek. Emperyalizmin temeli ``kiralama`` anlayışıdır. Ev, araba ve benzeri şeylerin kiralanması. Bizi bu zillet çukuruna düşüren bu değildir. Bunlardan daha vahim olan batıya kafamızı ve kalbimizi kiralamamızdır. Hem de hiçbir şey almadan.
Evet, kafamızı batıya kiraladık çünkü içindeki hiçbir düşünce İslami ve nebevi değildir. Bize ait tekbir düşüncemiz bile yoktur. O kadarki İslami olaylara hatta tüm olay ve durumlara onların penceresinden bakar olmuşuz ve acaba Allah bunu niye emretmiş, bunu niye haram kılmış, niye yasaklamış sebebi nedir? Der olmuşuz. Sebep hicabıyla haktan ayrı düşmüşüz. Onlar hayallerimize bile hükmediyorlar. İslam’a nasıl hizmet edilirin hayalini değil kısa yoldan zengin olmanın hayalini kurduk. Hayallerimizde Çeçenya da, Afganistan da ve benzeri yerlerde tağut karşısında savaşma hayalini değil; onların filmlerinde artist olmanın, onların futbol takımlarında futbolcu olmanın hayalini kurardık.
Kalbimizdeki hiçbir duygu ve his bize ait değildir. Çünkü peygamberin sevindiğine, üzüldüğüne değil, onların futbolcularının, sanatçılarının, roman ve film kahramanlarının duygusuyla duygulanıyor, hisi ile hisleniyoruz. Hatta düşman ve dostlarımızı bile onlar belirliyorlar. ABD ve Avrupa bunca yaptıklarına rağmen hala bir kurtarıcı; İran ve Hizbullah` in tağut karşısındaki duruş ve mücadelesine rağmen tartışılmaz bir düşman.
Emperyalizmle bu şekilde mücadele edilmez. Bir miting ve basın açıklamasına katılmakla emperyalizmle mücadele edilmez. Kafamızı ve kalbimizi İslam dışı tüm düşünce ve hislerden kurtarmak ve onların hiç bir mallını kullanmamak; işte mücadele budur.
4-)Dikkatimi çeken çok önemli bir hususta şu: dünyanın neresinde olursa olsun ve mesleği ne olursa olsun her bir Yahudinin öne çıkan en büyük vasfı Yahudilik, tek hedefi masonluktur. Şimdi siz bana etrafınızda en büyük vasfı Müslümanlık ve tek hedefi İslam olan adını hepimizin bildikleri dışında kaç kişi gösterebilirsiniz? Hangi Müslüman Ali, Ahmet, Mehmet denildiğinde aklımıza ilkin İslam ve Müslümanlık geliyor? Amerika ve İsrail bizi füzeleriyle, gelişmiş silahlarıyla değil dedikoducu Ayşe, hasetçi Ali, menfaatçi Ahmet, neme lazımcı Mehmet ile yendi. Amerika ve İsrail bizi son derece gelişmiş teknolojisi ile değil Müslümanlar tarafından izlenme rekorları kıran genç Yahudi ve Hıristiyanların çevirdiği Filmlerle; oynadığı maçlara, yazdığı romanlara karşılık ağızları açık kalmış şekilde bunları izleyen ve okuyan Müslüman şapşal gençlerle yendi. Ve onlar internet üzerinde oyunlar kurarken zevkle hatta hiç bir zaman Kur’an’a ve namaza odaklanmamış bir şekilde bu bilgisayar ve cep telefonu oyunlarına odaklanan, kenetlenen(Allah’ın ipine sımsıkı sarılın, kenetlenin) Müslüman gençlerle yendi. Ve onlar tüm varlıklarını malını, mülkünü, makamını bırakıp dünyanın en güzel kıtasından misyonerlik, masonluk için en kötü kıtasına gidenlere karşılık; birileri yasak dediği için açılan kızlar, iki kuruşluk memurluk için, hayvan gibi sırf karnını doyurmak için İslami kaideleri kurumlara, amirlere peşkeş çekip onların kulu olanlarla yendi.
Ama tüm bunlara rağmen Allah`tan temenimiz: gençliğin kabiliyet, enerji ve gücünü İslam dinamikleri ile bileyip, İslama adayan bir gençliktir. Ortaçağ Avrupa`sını o bataklıktan kurtaran İslami kaynaklara sarıldığında Müslüman gençleri dimdik ayakta tutacaktır. Günümüz sapık fikirlerle zihni kirlenmiş gençlerin, Batı filozoflarına, akademisyenlerine bir fikir nasıl savunulur ve bu fikre nasıl samimi kalınır dersi veren Seyyit Kutup, Ali Şeriatı, Mutahhari gibi âlimlerin eserleriyle tekrar hayat bulması umuduyla. Yabancı kaynak ve fikirlerle pasivize olmuş gençliğin, yerli cevherlerle hayat bulması ve Bediüzzaman gibi dava uğruna hayatını adayan, Şeyh Sait gibi dava uğruna darağaçları göze alan, Seyyit Kutup gibi fikrinden utanarak değil fikrini tağuta boyun eğdirecek kadar bilen, Hasan El Benna gibi tüm enerjisini insanları aydınlatmak için harcayan, hem âşık hem zahit bir Ebu Zer olacak gençlik temennisi ile.
Abdulhakim Tekin / Kilis - Yaş: 23