İslami İlim Ve Eğitim Sisteminde Edeb Kavramının Mahiyeti
SİRACETTİN ARSLAN / Doğruhaber / Araştırma
Edeb kavramı, İslâm ilim sisteminin kendine münhasır, en sarîh ve köklü kavramları arasında yer almaktadır. Bu kavram, toplumsal hafızada, umumi olarak insanların birbiriyle olan ilişkilerinin düzenlenmesinde, ahlâkî tutum ve davranışlara mukabil olarak kullanılmaktadır. Eğitim-öğretim açısından ise edeb kavramı, öğretmen ile talebe ilişkisini esas alan ahlâkî kuraları ihtiva etmektedir. Ancak sözü edilen iki yaklaşımdan farklı olarak bu makale, ilmî araştırmalarda ve eğitim müessesinin nihai gayesi açısından edeb kavramının mahiyeti ve işlevi üzerine yoğunlaşacaktır.
İslâm ilim sisteminin temelinde yer alan edeb kavramının mahiyeti ve işlevi hususunu, hikmet penceresinden insanın eşya ile olan münasebetleri üzerine doğrudan bir tesir alanı üzerine okumak mümkündür. Bu tesir alanı bakımdan edebin, doğadan aşkın alana ve bireyden toplumsal sahaya kadar bütün ilmî disiplinlerin dâhil olduğu şümûlü bir muhtevası vardır. Bu geniş ilmî disiplinler yelpazesinden çıkarılacak sonuca göre edeb, bilgi ile varlığın hiyerarşik bir düzen içerisinde olup insanın bu hiyerarşik yapıyla olan ilişkisi ve ilgisinin fiziksel, zihinsel, ruhsal yetenek ve bil-kuvve ile doğru orantılı olduğunu bilmek ve idrâk etmesinde ilk basamak görevi görmektedir. Bu bilme ve idrâk türünün, aynı zamanda evrendeki kozmik nizamın varoluşunun epistemolojik ve ontolojik düzlemdeki tahkîk ve tahlîlinin bütüncül bir yaklaşımının esas alınarak gayb âlemiyle ilişkili aşkın zeminde temellendirilmesi gerekir.
Evrendeki kozmik nizâmın/hukukun edeb ile ilişkisinin tezahürünü, adalet terimi ile anlamak mümkündür. Burada adalet terimiyle işaret ettiğimiz şey, evrenin kozmik nizâm bakımından tüm var olanların kendi sistemleri içinde yerli yerinde ve dengede olmasına; bu denge ve düzeni sağlayan unsurların/dinamiklerin aşkın bir bağlamının olduğuna âtıftır. Bu bakımdan İslâm düşüncesinde adalet mefhumu, edeb bağlantılı olarak ilm ile kaim ve ilm ile kavidir. Böylece edeb, delili hikmet olan adaletin, ontolojik birliğin evrende aşikâr bir şekilde gerçekleştiği üzerine okuma yapma nazarıdır.
Edeb, insanın gerek fen gerekse sosyal ilimlerle ilişkili olarak müşahhas ve mücerred alanlar üzerindeki araştırmaları konusunda, onun zihinsel aktiviteleri ve ruhsal kavrayışları için uygun nitelikler hazırlayan bir disiplindir. Bu nitelikler arasında en önemli olan şey, edebin, pratik aklın disipline edilmesini sağlamasıdır. Bu disipline ile birlikte insan; fiziki, akli, ruhi kapasite ve potansiyeline göre kendisinin makûl yerini bilmesini ve onu içselleştirmesini sağlamaktır. Bu bakımdan edeb, aynı zamanda bilginin ve varlığın mertebe ve derecelerine göre hiyerarşik olarak tanzim edildiği hakikatinin bilinmesi ve içselleştirilmesini önermektedir. Bu zaviyeden bakıldığında edeb, ontolojik ve epistemolojik kuramların teşekkülünde işlevsel etkinliği olan bilimsel aklın/ruhun ab-ı hayatı ve gıdası hükmündedir.
Yukarıda sözünü ettiğimiz edebe ilişkin nazariyenin tesisi ve uygulaması, İslâmî eğitim sistemi ve müfredatının esaslarını oluşturmaktadır. İslâmî eğitimin konusu ve nihaî hedefi, edeb sahibi bireyler yetiştirmeyi esas alarak edebin insanın bütün benliğinde tecessümünü sağlamaktadır. Bu bağlamda edeb, bir ziyafette davet edilenin nasıl davranılması gerektiğini gösteren kaideler toplamına işarettir. Bununla birlikte İslâm ilim geleneğinde eğitimin gayesi, Al-Attas’ın da ifade buyurduğu gibi, iyi bir yurttaş ya da iyi bir işçi yetiştirmek olmayıp iyi bir insan yetiştirmektir. Bu açıdan İslâm’da eğitim, esasen ruha edebin verilmesi veya ruhun te’dib edilmesine yöneliktir (al-Attas, 1991, 25). Mamafih İslâm düşüncesinde eğitimin nihai hedefi, insanüstü bir varlık yaratmak değil, edeb sahibi üstün insan profilini ortaya çıkarmaktır. Edebin olmadığı bir eğitim sistemi ise seküler eğitim sisteminin mukabilidir ve insanüstü bir varlığın ortaya çıkarılmasına hizmet etmektedir. Bu bakımdan bir toplumun eğitim sisteminde edebin yokluğu, beraberinde toplumun dinsel, düşünsel ve sosyal alanlarında bir düzensizlik meydana gelmesi nazariye düzeyinde kaçınılmazdır. Bununla birlikte edebin kaybı, bilginin karmaşık ve sorunlu hale gelmesine yol açmaktadır.
Edebin kaybı ve bunun doğal bir sonucu olan bilgi keşmekeşliğine bağlı olarak siyasal düzlemde, sahte liderlerin ortaya çıkmasına zemin hazırlamaktadır.
Hulâsa uygulaması adalet olan edeb denilince zihin ve ruh için gerekli uygun nitelikler hazırlayarak bilimsel araştırmaların aşkın olanla disipline edilmesi; hikmet penceresinden bir dürüstlük manzarası sunarak doğru ve uygun şeylerin tanınması ve benimsenmesi anlaşılmalıdır. Bu iki bağlamdan hareketle edeb, bilim insanını yanlış anlamalarından ve eylemlerinden uzaklaştırarak mutlak doğru olanın yanında yer almasını sağlar. Öyleyse edeb, amel-i sâlihdir, yani doğru eylemdir ve onun toplumsal yansıması ise adil düzendir. Sonsöz olarak da, edebe ilişkin olarak ifade ettiğimiz ve edemediğimiz bütün söylemlerin temelinde, Hz. Peygamberin “Rabbim beni eğitti (eddebe) ve benim eğitimimi (te’dib) en mükemmel şekilde yaptı” hadisindeki anlam ve ilkeler yer almaktadır.
Kaynakça: Nakuib al-Attas, Aims and Objectivies of Islamic Education (Cidde: King Abdulaziz University, 1979); The Concept of Education in İslâm: A Framework for an Islamic Philosophy of