• DOLAR 34.646
  • EURO 36.615
  • ALTIN 2939.313
  • ...
“Polis-Savcı Çetesini” Yeni mi Keşfettiniz?!
Google News'te Doğruhaber'e abone olun. 
Hüsyin Sağlam / Doğruhaber / Haber yorum

Taraf Gazetesi’nden Hayko Bağdat, Salı günü “İktidar kanadından biri” ile yaptığı görüşmeyi köşesine taşıyarak ilginç bir söyleşiye imza attı.

“İlk cevap iktidar kanadından” başlıklı söyleşide “hükümet kanadından” olan kişi, Gülen grubuyla ilgili ilginç ifşaatlarda bulundu.
 
Ama ilgimi en çok çeken de şu bölüm oldu:
***
— Başbakan’ın Ferhat Kentel, Cengiz Çandar ve Ahmet Hakan’ı Cemaat yargısının elinden zor kurtardığı söyleniyor. Başbakan yargıya bu tip talimatları ne sıklıkla veriyor?

“Ferhat Kentel olayı doğrudur. Olay daha polis aşamasındayken müdahale edilmiştir. Cengiz Çandar olayı da böyle olmuştur. Eğer polise durun denmese zannediyorum her ikisi de KCK’dan içeri alınırdı. Ahmet Hakan olayı, polis aşamasını çoktan geçmişti. Odatv’nin ikinci iddianamesi hazırdı ve Ahmet Hakan’ın tutuklanacağı söyleniyordu. Kanıtlarımız net diyorlardı. 7 Şubat’tan sonra o savcıların görev yerini HSYK değiştirdi. Zannediyorum 7 Şubat darbe girişiminin geri püskürtülmesi Ahmet Hakan’ı da şimdilik kurtardı. Ama dosya bir yerlerde duruyordur.”

***
Aslına bakılırsa buraya aldığımız bu bölümün işaret ettiği grup maslahatına binaen “polis-yargı ortak operasyonları”, teorik olarak yabancı olduğumuz kavramlar değil. Devlet imkânlarını kullanarak grup menfaati etrafında yaşanan çeteleşme faaliyetleri ve bu faaliyetlerin polis-yargı operasyonlarına dönüşerek insanlara yaşatılan mağduriyetler, belki de bugüne kadar en fazla gazetemizde dillendirildi.

G.Antep-Adana-Mersin hattında defalarca tekrarlanan, ardından Konya’ya sıçrayan İslami STK baskınları, baskınlarda dernek üye ve yöneticilerinin “terör örgütü üyesi-yöneticisi” suçlamalarıyla tutuklanarak cezalara çarptırılması, tamamen grup menfaatine dayalı “polis-yargı” çetesinin operasyonel hamlelerinin sonucuydu. Elazığ merkezli İhya Der operasyonunda ise bu çeteci yaklaşım belki de hoyratlığın zirvesini yakalamış durumdaydı.

CMK tahliyelerine dönük kapsamlı siyasal ikiyüzlülük girişimlerini konsensüse çeviren şirret cephesinin propagandalarını nimete çevirip operasyonel faaliyetlerin startına dönüştüren “çeteci yapılanma” bir kez daha operasyon dalgasına yeltenerek İslami STK’lar üzerinden grupsal menfaat devşirme yoluna başvuruyordu.

Onlarca il-ilçe merkezindeki İslami dernekleri, derneklerle bağlantılı dindar insanların evlerini terör yuvası basar gibi basan “çeteci yapılanma”, kendince bölgedeki grup tahakkümünü bu şekilde pekiştirme niyetlerini taşımaktaydı. Elbette operasyonel faaliyetlerin tüm amacı kendi grup vesayetini bölge üzerinde tesis etmekten ibaret değildi. Siyonizmin Kürt planı gereği Kürtler arasında İslami gelişmelerin herhangi bir başarı göstermeme hassasiyeti burada operasyonların asıl itici gücünü oluştururken, “bal tutan parmağını yalar” kabilindeki kural, bunlar için grup vesayetinin bölgede tesis edilmesi heveslerini beraberinde getiriyordu.

Aslında bu tür tespit ve açıklamalar çok yapıldı, değişik vesilelerle bu gazeteye de çok defa konu oldu. Bugün için yaşanan tartışmalarla ortaya çıkan durum ise daha ziyade değişik vesilelerle dile getirdiğimiz görüşlerin sadece teyidi-ispatı niteliğinde olmaktadır. Dolayısıyla Hayko’nun da köşesine taşıdığı “hükümete yakın” görüşler o kadar da “mahrem” görüşler-tespitler değildir.

Ama itiraf etmek gerekir ki dosyalar poliste iken soruşturmalara el konulması veya savcılık aşamasında iken müdahale edilmesi, siyasi erkin gerektiğinde devlet imkânlarını grup menfaatine dayalı “çetecilik faaliyetlerinde” kullananlara müdahale edebildiğini göstermesi bakımından dikkatleri celp edicidir.

İslami STK’lara yönelen her komplocu operasyon ve bunun sonucunda kesilen ağır cezalara karşı hükümet çevrelerinin topu yargıya havale ederek yaşanan kuralsızlıklardan sıyrılmaya çalıştığını biliyoruz. “Yargı bağımsızlığı” veya “Ne yapalım yargıya müdahale edemiyoruz” gibi savunmacı pozisyonlar görünürde her ne kadar “yargıç devleti” bağlamında bir anlama tekabül ediyorsa da sorunun yargıdan daha ziyade “polis-savcı çetesinin” grup menfaatine dayalı kumpaslarının sahte delillerle süslendirilerek yargı denen infazcı mekanizmaya havale edilmesiyle alakalıydı.

Kısacası çete, önce delil ihdas ediyor, insanlar arası en doğal ilişkiler bile çetrefilli örgütsel bağlantı kalıbına sokuluyor, ardından da önceden öngörülen cezanın kesilmesi için yargı çarkının acımasız dişlerine havale edilerek infaz kemale erdiriliyordu.

Bugün için aynı çeteci mekanizma eğer geçmişteki darbeci çıkışların benzerlerini kullanarak hükümete musallat oluyorsa ve hükümet ise şimdilik sadece ifşa ederek kamuoyu desteği almakla meşgul oluyorsa bunun sebebi, dün yapılan çeteci infazlara karşı seyirci kalmasının sonucudur.

Hükümetin gözlerinin önünde bu çeteci yapılanma oluştu, gelişti, büyüdü ama hükümet “bana dokunmayan yılan…” muamelesi yaparak temaşa etmekle yetindi. Aslında Taraf’a yansıyan bu açıklama, hükümetin olup biten her şeyin farkında olduğunu, gerektiğinde müdahalede bile bulunduğunu gösteriyor. Müdahale etmediği hukuksuzluklar ise belki de temaşa zevkiyle alakalı bir tavırdan öte bir anlama gelmiyor.

Bilmiyorlar mıydı ki rutine dönüşen çeteciliğin büyüyerek ejderhaya dönüşmesinde en etkili gıda, başına buyruk faaliyetlerini temaşa etmekle başlamaktaydı?
 

Bu haberler de ilginizi çekebilir