İşte üstünlerin hukuku!
CHP milletvekili Mustafa Balbayın tahliyesi, bazı medya ve siyasilerin ikiyüzlülüğünü bir kez daha gösterdi. Yaşanan gelişmeler, söz konusu Müslümanlar olunca yaşanan çifte standardı gözler önüne serdi. Hizbullah tutuklularına on bir yılı az, Ergenekon tutuklusuna dört yılı çok gördüler.
Emrah Tel / Doğruhaber
Ergenekon terör örgütü yöneticisi olduğu iddiasıyla tutuklanan Mustafa Balbay, mahkeme kararıyla 34 yıl 8 ay hapis cezasına çarptırıldı. Henüz Yargıtay aşamasında olan dava ile ilgili uzun tutukluluk süresini gerekçe gösteren Balbay, Anayasa Mahkemesi’ne başvurdu. Anayasa Mahkemesi, Balbay lehine karar vererek 04.12.2013 günü tahliye kararı verdi.
Bazı siyasiler ve bazı medya kuruluşları, yaklaşık 4,5 yıl tutuklu kalan Balbay ile ilgili dramatik haberler ve açıklamalar yaparak mahkemeleri etkilemeyi başardı. Durumdan vazife çıkaran İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi, Mustafa Balbay için karar henüz Resmi Gazetede yayımlanmadan tahliye kararı verdi. Balbay ise jet hızıyla TBMM’de yemin töreni yaptı.
Tüm bu yaşananlar CMK’nın 102. maddesindeki değişiklik sonrası tahliye edilen Hizbullah Cemaati mensuplarının tahliyelerini hatırlattı. 11 Yıl boyunca cezaevinde kaldığı halde davası sonuçlanmayan Hizbullah tutukluları yasal değişiklik sonrası medya linçine tabi tutulmuş yine medyanın etkisiyle harekete geçen mahkemeler serbest bırakılanlar ile ilgili yeniden tutuklama kararı çıkarmıştı.
Mustafa Balbay’ın tahliye kararı, karar öncesi ve sonrasını Doğruhaber’e değerlendiren Avukat Murat Sadak “Önemle belirtelim ki Anayasa Mahkemesi’nin kararı sadece uzun tutukluluğun ve seçilme hakkının ihlali ile ilgilidir” dedi.
TAHLİYENİN HUKUKİ DURUMU
Anayasa Mahkemesi’nin, henüz karar yazım aşamasındayken ve Resmi Gazete’de yayımlanmamışken basın yayın organlarına yansıyan haberlerden milletvekili seçilen sanığın tutukluluğunun makul süreyi aştığı gerekçesiyle tahliyesine karar verdiğini belirten Sadak, “Bugüne kadar yerel mahkemelerce sanıklar aleyhine hiçbir delil olmamasına rağmen kişiler beraatla birlikte tahliye edilerek yıllar süren tutukluluklarla suçsuz yere cezalandırılmaktadır. CMK 102. maddesi kapsamında uzun tutukluluk süreleri Yargıtay uygulamasıyla adli suçlarda 5 yıl, TMK kapsamında işlenen suçlarda ise 10 yıl olarak uygulanmaktaydı.
CMK’nın yürürlüğe girdiği 2005 yılından 2011 yılına kadar 102. maddenin yürürlüğü sürekli ertelenerek ancak 01.01.2011 yılında yürürlüğe girmiştir.
Belirtelim ki CMK sistematiğinde esas kabul edilen uygulama ve bizce de zaten olması gereken de tutuksuz yargılamadır. CMK’ya göre tutuklu yargılama, bu uygulamanın ‘istisnası’ kabul edilmektedir. Yasal düzenlemelerde istisna olmasıyla birlikte, uygulamada tutuksuz yargılama, bir istisna haline dönüştürülmüştür. Yerel mahkemelerce yasal düzenlemelere aykırı uygulama, önce Yargıtay uygulamasıyla en fazla 5 yıl (TMK kapsamında işlenen suçlarda 2 kat uygulama ile 10 yıl) olarak uygulandı.
Akabinde Anayasa Mahkemesi’nin verdiği kararla azami tutukluluk süresi, bir dosya kapsamında işlenen tüm suçlar bakımından 5 yıl olarak belirlendi. Anayasa mahkemesi 2012/1303 başvuru numarası ile yapılan başvuruya ilişkin olarak esasa dair yaptığı inceleme sonrası, 21.11.2013 tarihinde verdiği ve 05.12.2013 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanan kararında kanuni düzenlemede tutukluluğun azami süresinin 5 yıl olduğunu hükme bağlamıştır.
Aynı kararda söz konusu 5 yıllık azami sürenin yerel mahkemelerce yargılama aşamasında suç isnadına bağlı olarak yapılan tutuklamalar için geçerli olacağını belirtmiştir.
Buna göre suç isnadı ve yerel mahkemece hüküm kurulmasına göre tutukluluk değerlendirmesi yaparak yerel mahkemece esasa dair hüküm kurulduktan sonra 5 yıllık azami sürenin uygulanmayacağına karar vermiş olmaktadır. Bu bakımdan temyiz aşamasına geçildikten sonra diğer bir ifade ile yerel mahkemece bir kere karar verildikten sonra artık hüküm kurulmuş olmakta ve dosya hakkında yerel mahkemece dosya üzerinde bir karar verme hakkı doğrudan Yargıtay ilgili ceza dairesine geçmektedir” şeklinde konuştu.
HİZBULLAH DOSYALARINDA DURUM VE MEDYANIN İKİYÜZLÜLÜĞÜ
CMK 102. maddesinin beş yıllık ertelemenin akabinde 01.01.2011 tarihinde yürürlüğe girmesi ile birlikte 10 yılı aşkın süre tutuklu bulunan ve CMK 102. madde kapsamında tahliye edilen 1000’i aşkın tutuklu arasında Diyarbakır ve İstanbul Hizbullah Ana Davası tutuklularının da serbest bırakıldığını hatırlatan Sadak, “Medya tarafından koparılan tahliye yaygarasını müteakip Diyarbakır Hizbullah Ana Davası sanıklarının kayıplara karışması üzerine Mustazaf-Der camiası ve bu derneğe yakın diğer sivil toplum örgütlerinin yönetici, üye ve gönülleri ile aralarında yazarların da bulunduğu bazı şahıslara karşı bir dizi operasyon gerçekleştirilmişti.
Bir takım sol örgütlerden tutuklu bulunan bazı sanıklar yaklaşık 14 yıl tutuklu bulunmalarına rağmen bu denli uzun tutukluluk hali Hizbullah dosyalarından tutuklu bulunanların serbest bırakılmaması adına bu yasa yürürlüğe konmamıştı.
Tahliye edilmeleri karşısında müvekkillerimizin tekrar yakalanması maksadıyla basın-yayın kuruluşları söz birliği etmişçesine azami tutukluluk süresini eleştirmiş ve 11 yıllık tutukluluğun uzun olmadığını savunmuştu. O dönemde tüm medyanın baskısıyla kolluk kuvvetleri hükümete yönelen baskı ve tepkileri dindirmek adına bir terör estirme yoluna başvurmuştu.
Televizyon programlarına çıkan öğretim üyesi profesör ve doçent unvanlı bazı hukukçular ise uzun tutukluluğa ilişkin herhangi bir itirazda bulunmaksızın doğrudan müvekkillerimizin serbest bırakılmasını eleştirme yarışına girmişlerdi. Neticede müvekkilimiz Hacı İnan, medyanın tepkisinin/yaygarasının dindirilmesi amacıyla CMK 102 kapsamında 11 yıllık uzun tutukluluktan dolayı tahliye edilmesine rağmen 13 gün sonra düzmece bir dosya oluşturularak tekrar tutuklanmıştı. Tutuklama gerekçesi bulamayan savcılık doğrudan örgüt üyeliğinden yeni bir iddianame hazırlamak zorunda kalmıştı.
Müvekkilimiz, İstanbul Hizbullah Ana Davası sanıkları arasında ve örgüt yöneticisi olarak yargılanmasına ve tahliye sonrası cezaevi dışında sadece 13 gün geçirmesine rağmen savcılığın örgüt üyeliğinden iddianame hazırlaması hukuksuzluğun boyutunu ve mevcut durumun vahametini göstermesi açısından ibret vericidir.
Neticede yapılan yargılama sonucu müvekkilimiz Hacı İnan beraat etse de henüz medyanın baskısını üzerinden atamamış bulunan yargı organları bugün tüm ülke çapında teşkilatlanmasını tamamlayan HÜDA PAR yöneticileri olan M. Bahattin Temel ve Sait Şahin birlikte Fikret Gültekin hakkında yasa dışı Hizbullah Örgütü yöneticiliği ve diğer sanıklar hakkında ise Hizbullah örgütü üyeliğinden ceza tayinine gitmiştir. Dosya Yargıtay temyiz aşamasındadır” ifadelerini kullandı.
YASALAR EVRENSEL EŞİTLİK İLKESİ KAPSAMINDA OLMALIDIR
Yasal düzenlemelerin, evrensel bir ilke olan eşitlik ilkesi çerçevesinde yürütülmesi gerektiğini vurgulayan Sadak, “Nitekim eşitlik ilkesinin önemine binaen Anayasa’nın 10. maddesinde bu ilke açıkça düzenlenmiştir.
Maalesef bu süreçte basın yayın organları ve bir hukukçunun göstermesi gereken hassasiyeti göstermeyen ve adaletin herkes için olduğunu unutan medyatik “uzman hukukçular” yargılanan şahısların kimliğine göre beyaz adam-siyah adam ayrımı yaparak haber, yorum veya değerlendirmeler yapmışlar ve adaletin savunulması adına kötü bir sınav vermişlerdir” dedi.
YASALAR EŞİT UYGULANMIYOR
Anayasa Mahkemesi kararları ancak Resmi Gazete’de yayımlanmasıyla birlikte yürürlüğe girebileceğini söyleyen Sadak, “Mahkemenin Mustafa Balbay yönünde yaptığı incelemede karar henüz taslak halinde iken ve Resmi Gazete’de yayımlanmadan diğer bir ifadeyle henüz yürürlüğe girmeden yargılamayı yapan İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından Mustafa Balbay tahliye edilmiştir.
Dosya, yapılacak tebligatların tamamlanmaması nedeniyle henüz Yargıtay’a gönderilmiş değildir.
Bu aşamada mahkeme dosyada karar vermiş olduğundan ve dosyanın henüz Yargıtay’a gönderilmemiş olmasından bu arada dosya üzerinde karar verme yetkisinin kimde olduğu hususunda yasada bir boşluk bulunmaktadır. Yasadaki boşluğun sanık lehine yorumlanması gerekir, ancak bu yorumlama eşitlik ilkesi çerçevesinde olmalıdır. Milletvekiline özgü uzun tutukluluğun ayrı, başkalarına ilişkin uzun tutukluğun ayrı sayılması hukuka aykırıdır.
Bu durum beyazların hukukunun, diğer bir ifadeyle üstünlerin hukukunun geçerli kabul edildiği anlamını taşır” şeklinde konuştu.
MAHKEMEDEN ÇİFTE STANDART
Mahkemelerinde medya gibi çifte standart uyguladığını sözlerine ekleyen Sadak, “Henüz yürürlüğe girmeyen bir karara dayanarak tahliye kararı veren Hizbullah dosyası söz konusu olunca sanık müvekkilleri 11 yıl tutuklu yargılayan İstanbul 13 Ağır Ceza Mahkemesi, medya gibi açık bir çifte standart uygulamıştır.
Ayrıca Anayasa Mahkemesi’nin 21.11.2013 tarihinde 2012/1303 başvuru numarası ile yaptığı inceleme sonrası verdiği kararında yerel mahkemece hüküm verildikten sonra artık Mustafa Balbay uygulamadaki ifadeyle hükmen tutuklu konumuna geçmiştir. Bundan yola çıkarak artık suç isnadı olgusuna bağlı uygulamadan söz edilemeyeceği aşikârdır.
Bundan dolayı da İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından 05.08.2013 tarihinde yaklaşık 35 yıl ceza verilmesiyle artık tahliye edilmesi mümkün olmamasına rağmen Balbay’ın tahliye edilmesi, medyanın işlevi ve yargı organları üzerindeki medya baskısı ile var olan çifte standardı gün yüzüne çıkarmaktadır” diye konuştu.
HOŞ GELDİN ADALET(!)
Sadak sözlerini şöyle sürdürdü: “Mustafa Balbay’ın ailesi televizyon ekranlarında ajite edici müzikler eşliğinde öylesine dramatize edildi ki artık bu saatten sonra tahliye edilmemesi mümkün değildi! Bugün için bir kez daha eşitliğin ve hukukun yalnızca beyaz adam için geçerli olduğu siyahlarınsa beyaz adama lütfedilenden faydalanmasının mümkün olmadığı anlaşılmıştır.
Sonuç olarak Hizbullah sanıklarının açık ve emredici yasa hükmü varken ve tutukluluk süreleri 11 yıl olmuşken tahliye edilmeleri hukuksuzluk olarak nitelendirilmeleri karşısında Mustafa Balbay’ın 5 yılı doldurmayan tutukluluk süresine hem de yerel mahkemece hakkında 34 yıl hürriyeti bağlayıcı ceza verilmesine rağmen tahliye edilmesi ve bu her iki tahliye olayı karşısında basının tavrı açıkça ikiyüzlülüktür.
Zira Hizbullah tahliyelerinde ‘10 yıl adaleti sarstı’ benzeri manşetler atılırken Mustafa Balbay’ın tahliyesinde ‘hoş geldin adalet’ benzeri manşetlerin atılması apaçık ikiyüzlülük ve ilkesizliktir.