• DOLAR 34.944
  • EURO 36.745
  • ALTIN 2979.98
  • ...
Avukat Delebe: Ülkemizde yasalara bağlı kalınmaksızın hem gözaltı hem de tutuklama keyfi olarak yapılmakta
Google News'te Doğruhaber'e abone olun. 

Avukat Hikmet Delebe, 2911 Sayılı Toplantı Ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu hakkında İLKHA muhabirine açıklamalarda bulundu.

Delebe, Anayasa’nın 34. maddesine göre insanların, kurum ve kuruluşların önceden izin almaksızın, silahsız ve şiddetsiz şekilde gösteri yürüyüşü yapabilme hakkına sahip olabildiğini ifade etti.

Son zamanlarda bazı yerlerde insanların protesto hakkını kullanırken şiddete uğradığını ve kolluk kuvvetlerinin engellemeleriyle karşı karşıya kaldığına olduğuna dikkat çeken Delebe, bu durumun ne anayasada ne de yasalarda yerinin olmadığını belirtti.

Delebe, bir kişinin başkasının hakkını yemediği, ortadan kaldırmadığı ya da hakkını çiğnemediği sürece ifade etme hakkını kullanabileceğini belirterek, bu hakkın sadece başkalarının haklarını ihlal etmeme sınırına dayandığını dile getirdi.

“İnsanlar ifade ve düşüncelerini her platformda olduğu gibi sokakta da dile getirebilirler”

Avukat Hikmet Delebe

Delebe, “Anayasa’nın 34. maddesine göre insanlar, kurumlar, kuruluşlar, önceden izin almaksızın, silahsız ve şiddetsiz şekilde gösteri yürüyüşü yapabilirler. Kolluk çıkıp da buna engel olamaz. Valilik ya da kaymakamlık gibi idari makamlar da buna engel olamaz çünkü insanlar ifade ve düşüncelerini her platformda olduğu gibi sokakta da dile getirebilirler. Bu, demokratik devletin temel ilkelerinden bir tanesidir. Buna ilişkin bir de 2911 Sayılı Toplantı Ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu var. Bu da kaynağını Anayasa’nın 34. maddesinden almaktadır. Bu yasa da önceden bildirim yapmaksızın, önceden izin almaksızın gösteri ve yürüyüş toplantısı düzenlenebileceğini öngörmektedir. Bunu bir dernek, bir vakıf, bir arkadaş grubu yapabilir, bireysel olarak da bu hak insanlara tanınmıştır. Bu kaynağını Anayasa’nın 34. maddesinden almaktadır. Bir de ifade ve düşünce özgürlüğü, elbette kapsam olarak da çok geniş yorumlanmak durumundadır çünkü demokratik devletin ilkelerinden bir tanesi de düşünce ve ifade özgürlüğünün serbestçe kullanılabilmesidir. Yine Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nde ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin pek çok kararında buna ilişkin tespitler ve yargı kararları mevcuttur. İnsanlar bir konu hakkında düşüncelerini her mecrada dile getirebilirler. Bunu arkadaş çevresiyle, yakın dostlarıyla paylaşabileceği gibi sokaktaki insanlarla da paylaşabilirler. Bu anlamda devletin, kamu idarelerinin, mülki idari amirlerin engel olması mümkün değildir ama maalesef son zamanlarda bazı yerlerde insanlar sokaklarda bu hakkını kullanırken, protesto hakkını kullanırken şiddete uğramakta, polisin engellemeleriyle karşı karşıya gelmektedirler. Oysaki bunun ne Anayasada ne de yasalarda yeri yoktur. İfade ettiğim gibi, anayasal bir haktır. Anayasal hak çerçevesinde 2911 Sayılı Toplantı Ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu çıkartılmıştır. Bu çerçevede insanlar bu hakkını her ortamda kullanabilirler.” dedi.

“Hak kullanmanın bir sınırı vardır”

Düşünce ve ifade özgürlüğü ile ilgili konuşan Delebe, “Düşünce ve ifade özgürlüğünün sınırı, başkasının düşünce ve ifade özgürlüğüne girme alanıdır. Bir kişi başkasının hakkını yemedikten sonra, ortadan kaldırmadıktan sonra ya da başkasının hakkını çiğnemedikten sonra kendi hakkını kullanabilir: ama hak kullanmanın da bir sınırı vardır. O sınır da başka bir hakkı ortadan kaldırmaktır. Yani bir kişi ifadesini açıklar ama hakaretvari bir tarzla, tehditvari bir yöntemle kendi düşüncelerini ifade ederse, burada elbette başkasının hakkı ihlal edileceğinden dolayı, ifade ve düşünce hakkına aykırılık teşkil eder. Nitekim buna ilişkin olarak da insanlar, başkasını kırmadıktan sonra, onun hakkına girmedikten, ona hakaret etmedikten sonra düşüncesini her ortamda, her platformda ifade etme hakkına sahiptir. Bunun da kaynağı yine Anayasa, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’dir ve yine Türkiye’deki pek çok pratikten de görüldüğü üzere ifade ve düşünce özgürlüğü, demokratik ilkeler çerçevesinde olabildiğince geniş yorumlanmalıdır.” diye konuştu.

“Gözaltı şartları yoksa bile kolluk gözaltı işlemini yapabilmektedir”

Tutuklama ve gözaltı halleri ile ilgili bilgi veren Delebe şunları söyledi:

“Normal koşullarda Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 100. maddesinde tutuklanmanın gerektiği haller düzenlenmiş, orada nitelik olarak ağır ceza mahkemesinin görev alanına giren ya da toplumda infial uyandıran bazı suç tiplerinden dolayı tutuklama çıkartılır. Burada mesela CMK 100. maddenin saydığı kasten öldürme, gasp, uyuşturucu madde ticareti, bilişim suçları, cinsel suçlar gibi bütün bu ağır nitelikli suçlarda, eğer delil de varsa yani o şüphelinin, suçun faili olduğuna dair bir kuşku da varsa ve bu kuşku kuvvetle muhtemelse o zaman tutuklanması mümkündür. Gözaltına alma ise; tabii ki her suç bakımından gözaltı olmaz. Bir defa suçüstü hallerde gözaltı mümkündür. Yine ağır ceza gerektiren nitelikli suçlarda da gözaltı yapılabilir. Gözaltı yapıldıktan sonra bunun süresi, zaten tek olan dosyalarda yani şüpheli sayısı 1 kişiyse 24 saat ile sınırlıdır. Toplu suçlarda ise bu 48 saat ile sınırlıdır. Bunun ötesinde gözaltına alınan kişilerin ya serbest bırakılması gerekir ya da en yakın hakimliğe çıkartılıp onun tutuklanıp tutuklanmayacağına dair bir yargı kararı alınması gerekmektedir. Şunun altını çizmekte fayda var; maalesef ülkemizde yasalara bağlı kalınmaksızın hem gözaltı hem de tutuklama pek çok yerde keyfi olarak yapılmaktadır. Çünkü suç niteliği olarak çok ağır bir suç değilse bile yargıçlar tutuklama verebilmektedir ya da gözaltı şartları yoksa bile kolluk gözaltı işlemini yapabilmektedir. Bütün bunlara karşı vatandaşların elbette yargıya ve idari yollara başvurma hakkı mevcuttur.”

“Vatandaşlardan buna ilişkin tepkiler yükselmezse, idarenin aksayan yönlerinin düzelmesi de mümkün değildir”

İnsanların düşüncelerini kimsenin hakkına girmeden ifade edebileceğini vurgulayan Delebe, “İnsanlar bir defa korkularını yenmesi gerekir. İnsanlar, başkalarının hakkına girmedikten sonra, kendi sınırlarını bildikten sonra düşüncelerini her zaman ifade edebilirler. Bundan korkulacak bir şey yoktur. Bu vatandaşa tanınan anayasal bir haktır. Sokakta bazı insanlar düşüncelerini ifade etmekten çekinirler, korkarlar, başlarına bir iş gelebileceğini düşünerek kendi düşüncelerini ifade etmekten çekinirler; ama bu doğru bir yaklaşım değildir. Toplum konuşmalı, insanlar konuşmalı, hataları ve problemleri görmeli bunu dile getirmeli. Her insan ‘nemelazım’ derse, ‘aman başıma bir iş gelmesin, ben sıkıntı yaşamayayım’ derse zaten toplumun düzelmesi mümkün değildir. Belki yöneten kişiler, toplumdaki tepkileri fark etmezler, her şeyin çok iyi gittiğini düşünebilirler. Vatandaşlardan buna ilişkin tepkiler yükselmezse, idarenin aksayan yönlerinin düzelmesi de mümkün değildir. Bu bakımdan her vatandaşın anayasal hakkını kullanarak, kendi düşüncelerini ifade etmesi gerekir. Çekinmelerine, korkmalarına gerek yoktur. Yeter ki kendi hakkı çerçevesinde kullanabilsin, başkalarının hakkına, başkalarının hukukuna girmesin, hakaret etmesin, tehdit etmesin. Bunun dışında kendi düşüncelerini net olarak ifade etmesinde fayda vardır.” şeklinde konuştu.


İLKHA





Bu haberler de ilginizi çekebilir