• DOLAR 34.944
  • EURO 36.745
  • ALTIN 2979.98
  • ...
Pof. Dr. Çelik: Ruhumuzun açlığını tüketim çılgınlığı ile gidermeye çalıştık
Google News'te Doğruhaber'e abone olun. 

Çelik, israfın, insanın sahip olduğu mal ve imkanlarını meşru olmayan amaçlar için saçıp savurması olduğuna değindi.

İsrafın haramlığı hakkında ayetlerden örnek veren Çelik, "Allah (cc) her şey için bir ölçü koyduğu gibi insanın harcaması ve tüketmesi için de bir ölçü koymuştur. 'Elini bağlı olarak boynuna asma. Onu büsbütün de açıp saçma. Sonra kınanmış pişman bir halde oturup kalırsın.' ayet-i kerimesinde buyrulduğu gibi harcama konusunda mutedil olmayı emretmiştir. İnsanın kendisini ve ailesini mahrum edecek kadar cimri davranması yasaklandığı gibi, hesapsız bir şekilde harcama yapması da yasaklanmıştır. İnsanın gerekli olan ihtiyaçları için harcaması cömertlik, bu ölçülerin altına düşmesi cimrilik, bunların üstünde harcaması ise israf olarak nitelendirilmiştir." dedi.

"İslam'ın haram kıldığı şeylerden birisi de israftır"

İsafın çok çeşidinin olduğuna değinen Çelik, "İsraf; insanın sahip olduğu mal ve imkânlarını meşru olmayan amaçlar için saçıp savurmasıdır. İsraf denildiğinde ilk akla gelen kişinin sahip olduğu nimetleri gereksiz ve ölçüsüz olarak harcaması olsa da daha geniş bir kullanım alanına sahiptir. Kur'an-ı Kerim'de kişinin tevhid inancından sapması, insanın bir günaha düşerek kendisine kötülük etmesi, dinin hükümlerine muhalefet edilmesi ve kişinin kendisine ait mallarını gereksiz yere harcaması israf olarak nitelendirilir. İsraf kelimesi Kur'an-ı Kerim'de daha geniş manada kullanılmasına rağmen zamanla bu kavram anlam daralmasına uğrayarak sadece maddi harcamalarda ölçüsüz olmak için kullanılır hale gelmiştir. " ifadelerini kullandı.

"İslam din, can, nesil, akıl ve mal olmak üzere beş şeyin korunmasını esas almıştır"

"İsrafta kişinin din, can ve mal güvenliğine zarar şeylerden olduğu için haram kılınmıştır." diyen Çelik, şöyle devam etti:

"Bilhassa da kazanılan malın gerekli ve gereksiz şekillerde telef edilmesine sebep olduğundan dolayı yasaklanmıştır. İslam, malın helal yollardan kazanılmasını emrettiği gibi helal yerlere harcanmasını da emreder. Helal de olsa ihtiyaçtan fazla harcama yapılmasını da yasaklar. Helalde ölçülü harcamaya emrettiği gibi haramlar konusunda en ufakta olsa bir harcamaya (tebzir) müsaade etmez. Kişi helalinden kazanacak ve ihtiyaçları ölçüsünde harcayacaktır. Kişinin kendi malı da olsa ihtiyacından fazla harcamada bulunması israf kabul edilmiş ve müsaade edilmemiştir. Bir şey helal de olsa ihtiyaçtan fazlasının kullanılması haram veya mekruh sayılmıştır. Yine kişinin kendi malı da olsa haram bir iş için harcaması (tebzir) haram kılınmıştır. Allah (cc) israfa kaçmadan, helalinden kazanıp, helal yerlere harcamayı emrederken bugünkü kapitalist düzen bizlere tam tersi bir yaşam tarzını dayatılmaktadır. Helal harama dikkat etmeden her türlü kazanç meşru görüldüğü gibi, harcanacağı yerlerin helal haram olmasına da dikkat edilmemektedir. Üretmeden, sürekli tüketen bir nesil oluşturulmaya çalışılmaktadır. Kendileri üretecek diğerleri ise tüketecektir." şeklinde konuştu.

"Mevcut sömürü çarkının işlemesi için birilerinin sürekli olarak tüketmesi gerekir"

Tüketimin arttırılması için sürekli olarak tüketimi teşvik edici reklamlar yapıldığı kaydeden Çelik, "'Eskisini getir, yenisini götür' şeklinde kampanyalar düzenleyerek tüketim psikolojisini canlı tutmaya çalışmaktadırlar. Üretime ayırdıkları para kadar reklamlara da ayırmaktadırlar. Tüketimin alanını belli bir alanla sınırlı tutmayıp hayatın tamamına ve her noktasına hitap edecek şekilde dizayn etmektedirler. Çocuklara, gençlere ve yetişkinlere ayrı ayrı hitap ederler. Toplumun en alt tabakasından en üst seviyesine kadar herkesin bir şekilde tüketimin parçası haline gelmesi için çalışırlar. Çocuklara yiyecekler ve oyuncaklar üzerinden hitap ederlerken, gençlere giyin ve cep telefonu gibi elektronik aletler üzerinden hitap etmeye çalışmaktadırlar. Yetişkinlere ise daha ziyade temel gıda ve ev eşyaları gibi şeyler üzerinden ulaşmaya çalışmaktadırlar. Yeni bir yuva kuran bir kimse evine gerekli beyaz eşya ve mobilyaları alır ve en az 5-6 sene bunun taksitlerini öder. Ödemeleri bittiğinde elindeki tüm eşyaların modası geçmiş ve yeni modelleri piyasayı süslemektedir. Yapılan reklamlar ve kampanyalar sayesinde eşyalarını yenilemek ister. Yeniler ve üç beş sene de bunların ödemeleri devam eder. Bu şekilde her 3-5 senede bir eşyalarını yenilemeye çalışır. Hayatının sonuna geldiğinde değişen hiçbir şey olmamıştır. Hayata ilk başladığı gündeki gibi evinde bir buzdolabı, bir televizyon, bir çamaşır makinası, bir salon takımı ve bir oturma grubu gibi eşyalar vardır. Sadece modelleri değişmiştir. Ama o bu eşyaların taksiti için bir ömür vermiştir." diye konuştu.

"İstediklerini karşılamayan eşine karşı savaş açarak ailelerin dağılmasını dahi göze alabildiler"

Tüketmek çılgınlığının yuvaların dağılmasına kadar gidebileceğine değinen Çelik, "Evimizdeki mobilya ve beyaz eşyaları değiştirmemiz teşvik edildiği gibi, gündelik kullandığımız çatal, tabak ve bardak gibi dayanıklı mutfak eşyalarının yerine bir kullanımlık karton ve plastik gibi eşyaların kullanılması dayatılmaktadır. Bulaşık yıkamaktan ve iş yapmaktan kurtulmak adı altında bir kullanımlık çatal, bardak ve kaşık gibi plastik ve karton eşyalar hayatımızın merkezine yerleşmiş durumdadır. Ne kadar sağlıklı ve verimli olduklarına dikkat etmeden sorumsuz ve sınırsız bir şekilde kullanmaktayız. Modernitenin bu dayatması sonucu hayatımızdaki kanaat ve iktisat gibi güzel duyguları kaybettik. Yaşamımızdaki sadeliğin yerini lüks ve israf aldı. Eşyalar bize hizmet etmesi gerekirken, bizler eşyalara hizmet eder olduk. Bazılarımız daha da ileri giderek her sene evindeki eşyaların tamamını değiştirmeye kadar gitti. İstediklerini karşılamayan eşine karşı savaş açarak ailelerin dağılmasını dahi göze alabildiler." dedi.

 "İsraf ve aşırı tüketim hastalığı bir kanser mikrobu gibi toplumun her tarafını sarıp sarmaladı"

İsafta hayır, hayırda israf olmadığına değinen Çelik, "Çocukluk döneminde yerleştirilen bu hastalık yaşımızın büyümesine göre şekiller alabildi. Evleneceğimiz zaman sade bir evlilik yapmak yerine her bir aşaması aşırı harcamalardan dolayı çekilmez bir hale geldi. Bir kullanımlık eşyalar için milyonlarca para harcar olduk. Sadece kına gecesinde giyilmek üzere üç çeşit elbise aldık veya kiraladık. Sonra da bunları savunmaya kalkıştık. Adetler Allah'ın ayetlerinin önüne geçti. Yapacağımız bir düğün için yüzlerce haramı peş peşe işlerken, birçoğu haramlar üzerine inşa edilmiş hiçbir âdeti sektirmiyorduk. Sonra da kalkıp bu evlilikten hayır bekliyorduk. Ruhumuzun açlığını tüketim çılgınlığı ile gidermeye çalıştık. Aldıkça, harcadıkça mutlu olacağımızı zannettik. Onun için de sürekli olarak tüketime yöneldik. Ama tüketim hastalığı öyle bir kurttu ki durdukça içimiz kemiriyor ve bizleri helake doğru sürüklüyordu. Sürekli aşırı tüketmek için teşvik ediliyorduk. Hayatımızı daha kolay hale getirme adına yaşamlarımız bize zehir haline getiriliyordu. Evlerimizde çorba dahi kaynamaz olmuştu. 'Hazır Getir, Götür' adı altında hazır yemek firmaları mutfaklarımızın kapısına zincir vurmaya doğru götürüyordu. Evlerimiz sürekli genişliyor ama içerisini misafirler değil de kölesi haline geldiğimiz lüks mobilyalar alıyordu. Adeta evlerimiz çılgınca üretilen lüks eşyaların işgaline uğramıştı. En pahalı mobilyalar içeri giriyor ve misafirler kapı dışarı ediliyordu. Kolay kolay misafir kabul etmiyor, ettiğimizde de onları dışarıdaki bir lokantada yediriyor ve bir otelde yatırıyorduk. Bu şekilde evlerimiz en büyük bereket kaynaklarından birisi olan misafirlerden mahrum kalıyordu. Dolap ve kilerlerimiz ağzına kadar gıda maddeleri ile dolarken bunlardan hiçbir fakir faydalanamıyordu. Sofralarımızda sayamadığımız kadar yiyecekler yer alırken, bunların çoğunluğunu çöplere atıyorduk. Aşırı tüketim hastalığı bir taraftan sahip olduğumuz doğal kaynaklarımızın hızla tükenmesine sebep olurken, diğer içinde yaşamış olduğumuz çevreyi kirleterek yaşanmaz hale getiriyordu. Dinlenmek için gittiğimiz temiz bir mekânda iki saat kaldıktan sonra bir seferlik kullanıp attığımız eşyalar ile o mıntıkayı oturulmaz hale getiriyorduk." ifadelerini kullandı.

Çelik, toplumu bir kanser mikrobu gibi saran aşırı tüketim hastalığından kurtulmanın yollarını şu şekilde sıraladı:

"Her şeyden önce Müslüman kimliğimizi hatırlayarak ona uygun yaşamak zorunda olduğumuzun bilincine varmalıyız. Mahşer günü her şeyin hesabının bir malın hesabının iki olduğunu bilmeliyiz. Dünyada bizlere verilen sağlık, beden ve ömür gibi nimetlerin hesabı. Bunları nerede harcadın, nerede kullandın şeklinde  olacak iken, malın hesabının, malı nereden kazandın ve nereye harcadın şeklinde iki olduğunu bilmeliyiz. Helalinden de olsa harcamalarımız da ölçülü olmak zorunda olduğumuzu idrak etmeliyiz. Helalin hesabı, haramın azabı olduğunu unutmamalıyız. Tüketimi teşvik edici reklam ve yayınlardan uzak durmalıyız. Çocuklarımıza harcamalarında ölçülü olmanı yollarını öğretmeliyiz. Allah’ın bize verdiği nimetlerin sadece bizlere ait olmadığını, onda fakir ve ihtiyaç sahiplerinin de hakları olduğunu bilerek gerekli yerlere harcayabilmeliyiz. Çocuklarımıza üretici olmayı öğretmeliyiz. Onları sadece tüketen birer kişi olmaktan çıkararak aynı zamanda üreten kimseler olmalarını da öğretmeliyiz. İhtiyaç kavramının ne demek olduğunu doğru bir şekilde kavrayarak ona göre harcamalarımızı yapmalıyız. Çocuklarımıza helal birin haram ikiden büyük olduğunu öğretmeliyiz." 

 


İLKHA

 

 



Bu haberler de ilginizi çekebilir