"Selahaddin'den Aksa Tufanına" programında Kudüs davasına sahip çıkma çağrısı
"Selahaddin'den Aksa Tufanına" isimli programda konuşan yazar ve akademisyenler, Kudüs davasının ümmet ve birey olarak sahip çıkılması çağrısında bulundu.
Selahaddin-i Eyyubi'nin Kudüs'ü fethetmesinin yıl dönümü olan 2 Ekim münasebetiyle Selahaddin-i Eyyubi Enstitüsü tarafından "Selahaddin'den Aksa Tufanına" adıyla bir program düzenledi.
Zeytinburnu Kültür ve Sanat Merkezi'nde yoğun katılımla gerçekleştirilen programa, SALAH Başkanı Mehmet Eşin, HAMAS yetkililerinden Dr. Süheyl El Hindi, Gazeteci Yazar Ahmet Varol ve SDAM Başkanı Dr. Abdulkadir Turan konuşmacı olarak katıldı.
Yusuf Can İslam'ın Kur'an-ı Kerim tilaveti ile başlayan programın açılışında konuşan SALAH Başkanı Mehmet Eşin, "Ümmet olarak çok tarihi bir süreçten geçiyoruz. Şu anda Gazze'de, Filistin'in farklı noktalarında, Lübnan'da, Beyrut'ta, Suriye'de, Irak'ta bizi üzen ama diğer taraftan da motive den, imanımızı tazeleyen vakalar yaşanmaktadır." dedi.
"Selahaddin-i Eyyubi siyaset ile askeriyeyi birbirine mezceden nadir devlet adamlarından biridir"
Selahaddin-i Eyyubi'nin salt bir sisim değil yaklaşık 100 yıl devam eden bir mücadelenin sonucu olduğunu belirten Eşin, "Ulemasıyla, devletiyle, halkıyla, kadınıyla, genciyle, tüm ümmetin kadrolarıyla desteklenen bir Selahaddin var. Nasıl ki siyonistler bu aşamaya gelene kadar yaklaşık 100 yıldır çok dakik işleyen bir plan ile bu aşamaya geldilerse Selahaddin-i Eyyubi de aynı şekilde eğitimiyle, askeriyle, siyasetiyle bunun alt yapısını doldurmuştur. Selahaddin-i Eyyubi insanlık tarihinde siyasetle askeriyeyi ve diplomasiyi birbirine mezceden çok nadir devlet adamlarından birisidir." diye konuştu.
"Gazze siyonistleri titretiyor"
Gazze'deki mücahitlerin Müslümanlara dik durmaları için mesaj verdiğini, işgalcilere de Mescid-i Aksa'nın yalnız olmadığını, mücahitlerin onu koruyacağı mesajını verdiğini hatırlatan HAMAS yetkililerinden Dr. Süheyl El Hindi, "Bu bahsettiğimiz sabrın ve azmin örneği olan Mescid-İ aksa sürekli ayakta duracaktır. O Mescid-i Aksa ki kadınlar, bebekler enkazların altından çıkıp şehadet parmaklarını kaldırarak ödediği bedelin hepsinin mukaddesata, Mescid-i Aksa'ya sahip çıkmak için olduğu mesajını veriyorlar. O Gazze ki haritadan bakıldığında belki görülmeyecek kadar küçük bir topraktır. Ancak bu topraklar siyonist işgalcileri tehdit edip ürkütmektedir. Bu topraklar bize Gazze'nin siyonistleri titrettiği mesajını sürekli en gür sesle dillendirmektedir." şeklinde konuştu.
"Biz davasından önce benim davam, benim Kudüs'üm denmeli"
Kudüs'ün bir İslam yurdu olduğunu ve bir İslam yurdunun bir daha darul küfür olamayacağı söyleyen Stratejik Düşünce ve Analiz Merkezi başkanı Gazeteci Yazar Dr. Abdulkadir Turan, "Bir İslam yurdundan yerleşik olanlar vardır. Bugünkü Filistinliler, Lübnanlılar gibi. Birilerinin yerleşik olması diğer Müslümanların orayla ilgili haklarını da vazifelerini de bertaraf etmez. Aksine eğer bir İslam yurdunda oranın yerleşik halkı, mukimleri orayı ihmal ediyorlarsa, oraya sahip çıkmak tüm ümmet için bir farzı kifayedir. Orası için mücadele etmek zorundalar. Kaldı ki Kudüs bizim mukaddesatımızdır. Yakın bir zamanda bir rivayet ile karşılaştım. Peygamber efendimiz vefat ettiğinde sahabe onu Medine, Mekke veya Kudüs'e defnetme ile ilgili istişare ettiler. Peygamberimiz Kudüs'te metfun olabilirdi ve dünyanın en lanetli kavmi orayı işgal etmiş olabilirdi. Mesele bu kadar bizimle alakalıdır. Bazen bize aitlik meseleyi biraz amme malı haline getirebilir. Yani devlet, ümmet, hepimizi malı gibi… Herkese ait olunca kimsenin sahip çıkmadığı, ortalıkta kalan bir dava… Onun için biz davasından önce benim davam, benim Kudüs'üm demesi gerekir. Eğer bu benim ise kardeşimin ihaneti dahi beni bunu savunmaktan vazgeçiremez. Onun için sultan Abdülhamit'in Kudüs'ü şahsına tapulaması çok önemlidir. Belki Müslümanlar adına her birimiz için tapulamıştır. Buradaki herkes ve ümmetin her bir ferdi kendisini Kudüs'ün sahibi bilmelidir. Eğer o mal sizinse kardeşlerinin ihaneti, duyarsızlığı sizi o tapuya sahip çıkmaktan geri bırakmaz." dedi.
"Kudüs ve Filistin davasına sahip çıkılmalı, siyasi ve itikadi farklılıklarımız birlikteliğimize engel teşkil etmemeli"
Müslümanların ayrılıkları bir kenara bırakarak Filistin davasına sahip çıkması gerektiğini belirten Gazeteci Yazar Ahmet Varol, "Yüzyıllardan beri birbiriyle savaşan, birbirlerinden nefret eden haçlılar ile Yahudiler nasıl ittifak kurdular? Bunun 2 önemli sebebi var. Birisi yüzyıllardan beri Avrupa'da sorun oluşturan Yahudi nüfusunun tasfiye dilmesiydi. Antisemitizm sorununa bu şekilde bir çözüm bulundu. Ancak bu şekilde tasfiye edilen Yahudi nüfusu aynı zamanda İslam dünyasının içeriden yaralanması, fitne ve saldırı politikalarının yönlendirilmesi için bir merkeze ihtiyaç vardı. Bunun için de en önemli coğrafya Filistin'di. Batı emperyalizmi onun için Filistin'i seçti ve siyonizmi örgütledi. İslam dünyası karşısında böyle bir ittifak kurdular. Müslümanlar olarak Filistin ve Kudüs davası etrafında birleşmemiz için bu dava tek başına çok önemli bir fonksiyon icra edebilecek konumdadır. Bugün Müslümanların, İslam dünyasının birlikteliğe ihtiyacı var. Maalesef her şeyden önce yorumlamada çeşitli farklılıklara düşüyoruz. Acaba bugün Filistin'de verilen mücadele stratejik olarak yanlı mıydı, doğru muydu? Diye düşünüyoruz. Stratejide hata yapılabilir. Tarihte birçok hata yapıldı ama prensipte hata yapmamalısınız. Kudüs ve Filistin davasına sahip çıkmak bir prensiptir. Bu prensipten asla vazgeçmemeliyiz. Filistin'de verilen mücadele gibi Lübnan'da siyonistlere karşı verilen mücadeleye de sahip çıkılmalı, arkasında durulmalıdır. Burada bir takım siyasi, itikadi görüşlerle ilgili farklılıklar ittifakımıza, güç birliğimize engel teşkil etmemelidir." diye konuştu. (İLKHA)