Zaman Yazarından Erdoğan Portresi
Zaman gazetesinin ateist olduğu ileri sürülen yazarı Şahin Alpay, dershane tartışması üzerinden öyle bir Erdoğan portresi çizdi.
Şahin Alpay, Başbakan Erdoğan’ı “kendisini eleştiren gazetecilerin işlerine son verdirmekle”, “beğenmediği şirketlerin üzerine müfettiş salmakla”, “muhaliflerin düzenlediği gösterileri şiddetle bastırmakla” suçladı…
Şahin Alpay’ın yazısı aynen şöyle:
Amaç sivil toplumu da kontrol
Yurtdışından gazeteciler, yurtiçinden arkadaşlar soruyorlar: “AKP ile Cemaat, Başbakan Erdoğan ile Fethullah Gülen arasındaki kavganın nedeni nedir?” Onlara şu cevabı veriyorum: Türkiye’de toplumun eğitim talebi çok yüksek.
Üniversiteler talebi karşılayamıyor. Okulların verdikleri eğitimin kalitesi arasında çok büyük farklar var. Bunun için lise ve üniversitelere giriş için yapılan seçme sınavlarında başarı için büyük yarış var. Aileler çocuklarının kazanmaları için, başta Japonya dünyanın birçok ülkesinde olduğu gibi, dershanelerden eğitim desteği alıyorlar.
Fethullah Gülen Hocaefendi’nin esin kaynağı olduğu, inanç temelli bir sivil toplum hareketi olan Hizmet Hareketi’nin temel amaçlarından biri, eğitim yoluyla toplumun sosyal ve ekonomik kalkınmasına katkı yapmak. Bunun için Hareket’in dershanelerden üniversitelere kadar uzanan her kademede büyük bir eğitim ağı var. Bunun çok önemli bir parçası da 120 ülkeye yayılan, Türkiye ile dünya arasında bağlar kuran okullar.
Başbakan her konuyu en iyi kendisinin bildiğini ve toplumun her alanını kendi tercihleri doğrultusunda şekillendirmediği takdirde, işlerin ne partisi, ne de ülke açısından iyi gitmeyeceğine inanmış bir lider. Bu saikle hükümetten ve partisinden başlayarak, devletin ve toplumun her alanını kişisel denetimi altına alma çabası, iktidarını yerleştirdiğine hükmettiği son genel seçimlerden bu yana giderek artmakta. Demokrasiyi neredeyse seçimlere indirgeyen bir anlayışla davranıyor. Niyetinin en iyi ifadesi, şimdilik geriye çekilen, fakat ileride yeniden gündeme geleceği anlaşılan, “yasama ve yargıyı, yürütmeye ayak bağı” olmaktan çıkaracak “Türk usulü başkanlık” sistemini getirme arayışı.
Başbakan’ın toplumu kendi tercihleri doğrultusunda şekillendirme çabasında el atmadığı alan yok. Başta kamuoyuna yön veren medya geliyor. Kendisine ticari işleri nedeniyle bağımlı büyük medya patronları aracılığıyla eleştirel gazetecilerin işlerine son verdiriyor. Hangi firmaların hangi devlet imkânlarından yararlanacağı, ihalelerin hangilerine verileceği konusunda kararları elinde tutuyor. Tutumunu beğenmediği şirketlerin üzerine maliye müfettişleri salıyor. Muhaliflerin düzenlediği gösterileri şiddetle bastırıyor. Esas olarak özgürlük ve demokrasinin yerleşmesini isteyenlerin öncülük ettiği Gezi Parkı gösterilerini, demokrasi muarızları tarafından gasp edilme çabasına bakarak, Türkiye’nin kalkınmasını istemeyen iç ve dış düşmanların komplolarıyla açıklıyor. Sivil toplumu “ya benden yanasın ya da karşımda… Bitaraf olan bertaraf olur…” diye tehdit ediyor. Partisinin saflarından eleştirel ses çıkınca hemen “Düşmana hizmet etme!” diye uyarıyor, ihraç ediyor.
Erdoğan’ın sivil toplumu kontrol altına alma çabasının son halkası, dershanelerin “özel okullara dönüştürülmesi” kisvesi altında kapatılması. Başbakan, eğitimin arzı artırılmadıkça, kalitesi yükseltilmedikçe var olmaya devam edecek olan eğitim desteği talebini kanunla bastırmak istiyor. Bu noktada, sektörü tek başına değil, ama yaklaşık dörtte bir oranında temsil eden Hizmet Hareketi, dershanelerinde çalışanların büyük bölümünün işsiz kalması sonucunu da doğuracak olan “kanunla kapatma” çabasına, yani gerek toplumun eğitim desteği ihtiyacını, gerekse girişim ve sözleşme özgürlüğünü hiçe sayan girişime haklı olarak tepki gösteriyor.
Eğer dershane sektöründe sorunlar, iyileştirmelere ihtiyaç varsa, hemen bütün konularda olduğu gibi bu konuda da reformların paydaşlara danışılarak yapılması gerekir. Dayatma, demokrasiye özgü bir yöntem değildir.