Tarihe tanıklık etmek…
Bir hazinenin üzerinde oturuyoruz. Özellikle Urfa-Ahlat; Bingöl-Cizre, Diyarbakır-Hakkari hatları ve çevreleri tam bir tarih hazinesi…
İlim tarihimiz de yakın dönem tarihimiz de buralardaki eserlerde saklı… Yıkık medreseler, alim ve meşayix mezarları…
Nasıl bir geçmişten geldiğimiz ve yakın dönemde nasıl bir badirenin içinden geçtiğimiz oralarda canlı bir tanık olarak duruyor.
Sadece Bitlis bile başlı başına bir hazine… İki günlük bir geziye bile sığmaz…
Şehrin yanı başında vefalı dağlarımızın eteklerinde sopsoğuk bir çeşmenin yanı başında Şeyx Şahabeddin ve Seyyid Ali mezarları…
Sadece onların şehadetini bile kavramak son yüzyıldır yaşadıklarımızı öğrenmemiz için bize yeter. Onlar, İslam dünyası için felaketin ta kendisi olan Batılılaşmaya karşı bu memleketin verdiği ilk şehidlerdir.
Onların üzerinden Bitlis’i; Bitlis’in üzerinden tüm yakın tarihimizi öğrenmek mümkün…1913 Bitlis Kıyam’ından sonra Bitlis alimleri üç gruba ayrılmış:
Şehid edilecek olanlar…
Sürgün edilecek olanlar
Sindirilecek olanlar…
O kararla Bitlis şehrinin kendisi de idam edilmiş; Bitlis, görkemini yitirmiş, baştan başa bir müze oluvermiş.
Bütün İslam dünyasının hikayesi bu değil mi?
Bir yandan koca koca medreseler… Eşrefiye, Ihlasiye… Hiçbirinde ilim okutulmuyor. Birinin kültür müdürlüğü olarak tutulmasına, diğerlerinin müze amaçlı onarılıyor olmasına bile seviniyorsunuz. Yeter ki yıkılmasınlar diye…
Onların hangisi üzerine ağlasak ki?
Her biri bizim için bir hayat damarıydı, onlar koptukça biz öldük…
Öte yandan Küfrevi Hazretleri gibi büyüklerin türbeleri… Her türbe, bir mimari harikası, geçmişin bütün görkemini yansıtıyor ama bugünkü hâli de bir o kadar perişanlığımızı resimliyor.
Her türbenin başında birkaç kadın… Hepsi o kadar... Ders almaya değil, bir şey elde etmeye gelmişler…
Ortada gençlik yok… Halbuki tarih, gençler için vardır. Gençlik gelecektir ve gelecek, geçmişin bir neticesidir, bir başka resmidir.
O resmin nasıl şekilleneceğini görmek için oralara uzanmak gerek…Norşin’de Hz. Üstad Bediüzzaman’ın da teberrük dersleri aldığı Tağ Medresesi…Hizan’daki Nurs Köyü ziyaretçilerini bekliyor.
Bir süre önce Batman Sevgi-Der Nurs’a bir gezi düzenlemişti. Tebrik edilecek bir tutum… Ramazan’da veya hemen sonrasında bu tür geziler neden düzenlenmesin?
Oralara gitmek onlarca kitap okumaya bedel… Hem okumak hem görmek ise kalıcı ve şuura dönüşen bilgi için reçete…
Görsellikten şikayet ediyoruz. Şikayet kaynaklarımızı kazanç kaynaklarımıza dönüştürebilirsek şikayetin yerini terakki alır.
Gezmek bir ihtiyaçtır, bu çağda ise aynı zamanda dayatılan bir etkinliktir. Hepimiz gezmek istiyoruz; bu isteği bir ders şeklinde değerlendirmek mümkün iken ondan niçin kaçalım?
Abdulkadir Turan / Doğruhaber