28 Şubat mağduru akademisyenler haklarını istiyor
Türk siyaset tarihine postmodern darbe olarak geçen 28 Şubat döneminde üniversitelerde çeşitli mağduriyetler yaşayan akademisyenler itibarlarını ve haklarını geri istiyor.
Eski YÖK Başkanı Kemal Gürüz döneminde kurum bünyesinde kurulduğu ve 28 Şubat`ta bir çok akademisyenin fişlendiği iddia edilen "Toplumsal Faaliyet Birimi"nin geçen yıl kaldırılmasının ardından, Yükseköğretim Kurulu (YÖK), Milli Eğitim Bakanlığı`nın, 28 Şubat mağduru öğretmenlere dönüş yolu açan davetinin ardından, 1996-2013 tarihleri arasında kılık kıyafet kurallarına muhalefetten dolayı üniversitelerden ilişiği kesilen öğrenci, akademik ve idari personelin sayılarının tespiti için üniversitelere yazı gönderdi.
28 Şubat sürecinde Ortadoğu`da Modernleşme ve İslami Hareketler adlı doktora tezinin kitap olarak basılmasının ardından kamu görevinden çıkartılan Sakarya Üniversitesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Alev Erkilet, YÖK`ün kararını gasp edilen hakların ve itibarın iadesi açısından önemli bulduğunu belirterek, bu yaklaşımın sadece 28 Şubat mağdurları ve kılık kıyafet kurallarına muhalefetle sınırlandırılmaması, daha geniş kapsamlı bir yüzleşme ve iade-i itibar sürecinin ilk adımını oluşturması gerektiğini söyledi.
28 Şubat`ın tekil bir olay değil, bir darbeler silsilesinin son örneği olduğunun altını çizen Erkilet, "Üniversiteler 1947-48`de, 60`da, 71 Muhtırasından sonra, 80`de ve 28 Şubat`ta darbe almış; akademik özgürlükler hiçe sayılmış; pek çok değerli akademisyen üniversite dışı bırakılmış hatta yurt dışına gitmeye zorlanmıştır. Bu nedenle benim beklentim, sadece 28 Şubat mağdurlarının değil geçmiş darbeler sonrasında itibarları ellerinden alınan, incitilen tüm akademisyenlerin yeniden hatırlanması ve hatırlatılmasıdır. Üniversite tarihi bir de bu perspektiften okunmalıdır. Bugün bu insanların pek çoğu hayatta değiller, onlar bundan kişisel olarak yararlanamayacaklar belki ama Türkiye`nin ve akademinin böyle bütünsel bir yüzleşmeye ihtiyacı var" dedi.
"Üniversite, öğretim üyelerinin ve öğrencilerin diledikleri konuyu diledikleri genişlik ve derinlikte ve elbette özgürlük içinde inceleyebildikleri kurumdur" şeklindeki tanımını çok sevdiğini belirten Erkilet, "Bu açıdan baktığımızda, meselenin her daim bir düşünce hürriyeti meselesi olmuş olduğunu görüyoruz. Her darbe kendisi dışındaki bir düşünceyi sakıncalı ilan etmiş, onu üniversiteden kazımanın peşine düşmüştür. Halbuki üniversite bu düşüncelerin akademik standartlar ve bilimsel ilkeler çerçevesinde tartışılması gereken yerdir. Dolayısıyla akademi, şekilsel şartlara takılmaktan kurtarılmalı ve kayıtsız şartsız, istisnasız herkese ve her düşünceye açık olmalıdır. Üniversiteyi liseden, YÖK`ü Milli Eğitim`den ayıran temel vasıf da bu değil mi zaten?" diye konuştu.
-Rektör Armağan 16 yıldır görevine dönmeyi bekliyor
28 Şubat döneminde Harran Üniversitesi Rektörü olan ve hakkında aralarında irticanın da bulunduğu 30 konuda soruşturma açılan Prof. Dr. Servet Armağan, "Soruşturmalardan biri dolayısıyla hukuka aykırı bir şekilde, Yüksek Disiplin Kurulunda ifadem ve savunmam alınmadan görevden alındım. Bunun ardından Danıştay 1997`de göreve tekrar dönmem gerektiğine hükmetti. Ancak YÖK kararı 16 yıldır uygulamadı" dedi.
O dönemde üniversitelerine gelen 1 general ve 4 albayın MGK`ya "Harran Üniversitesi`nde gerici faaliyetler yoktur. Rektör kanunlara uyuyor" şeklinde rapor verdiğini ancak bunun dikkate alınmadığını dile getiren Armağan, "Artık o dönem benim ve diğer akademisyenlerin yaşadığı mağduriyetlerin giderilmesi gerekiyor. 28 Şubat birçok yönden hukuka aykırılıklar taşıyan olaylar zinciridir. Bu hukuksuzluklar artık görmezden gelinmemelidir. Bu iptal kararını uygularlarsa hukuk devleti yaşıyor derim" şeklinde konuştu.
"Gelecek nesiller 28 Şubat dönemini asla hayırla yad etmeyecek, hatta bir türlü anlamayacaklar" diyen Armağan, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Ülkemiz bir daha 28 Şubat dönemi yaşamamalıdır. YÖK`ün, adımını demokratik buluyorum. YÖK`ün kararını selamlıyor ve YÖK`ü tebrik ediyorum. Bundan sonraki süreçte lehime verilen kararın da derhal uygulanmasını bekliyorum. Bana tebligat yapılıp Harran Üniversitesi Rektörlük görevine başlamam istenmeli. Ben bu kararı hayatımın unutulmaz bir anısı kabul edeceğim. İsterlerse hemen istifa ederim. Arkasından eksik verilen veya hiç verilmeyen haklarım da eksiksiz verilmeli. Bu uygulama, YÖK üzerindeki hukuki kara lekeyi temizler. Kamu Başdenetçiliğine YÖK`ü bu sebeple şikayet ettim. Yakında büyük ihtimal ile karar çıkacak ve YÖK mahkum olacak"
-Sayılar belirlenmeli
"İkna Odaları" kitabının yazarı Gülşen Demirkol Özer, 28 Şubat döneminde mağduriyetlerin sadece öğrencilerde olmadığını dile getirerek, başörtüsü konusunda öğrencilere ve kadın öğretim üyelerine destek veren dindar ve muhafazakar erkek akademisyenlerin de görevlerine son verildiğini söyledi. Belki ileride bilim insanı olacak çok sayıda yüksek lisans ve doktora öğrencisinin önünün kesildiğini vurgulayan Özer, akademik dünya için asıl tespit edilmesi gerekenin mağdur edilen kişilerin sayısı olduğunu belirtti.
"Bizi o dönem dışarı attıkları için biz sayamadık" diyen Özer, şöyle konuştu:
"Okuldan atma talebini başörtüsü olarak göstermediler çünkü başörtüsü hukuken yasak değildi. Hukuksuz yaptılar, genel ifadelerle attılar ama YÖK bunu tespit edebilir. Bu sayıyı aslında sadece YÖK`ten değil MEB`den istiyoruz. Ülke çapında tam sayıyı bilmek istiyoruz. Devlet ne kadar kişiye zulmettiğini daha iyi bilir. Biz 100 binden fazla insanın bu konuda mağdur olduğunu tahmin ediyoruz. Başörtülü her insanın bu darbeden etkilendiğini kesin olarak söyleyebiliriz. Bundan etkilenmeyen olmadı."
YÖK`ün adımını geçikmiş ancak olumlu bir adım olarak tanımlayan Özer, "YÖK`ten beklediğimiz asıl şey `İkna Odaları`nın kayıtlarının artık Nur Serter`den alınması. YÖK`ün çalışması bir darbenin yaralı insanları için önemli. Görünürde her yerde bu yasak çözüldü ama alt düzenlemeler yapılmadığı için halen sorunlar devam ediyor. Bu insanların acılarına kulak vermek lazım" diye konuştu.
-Başvuru süresi uzatılmalı
Eğitim-Bir-Sen Genel Başkan Vekili Ahmet Özer ise 8 Ekim`de, kamuda başörtüsü yasağının kalkmasıyla Türkiye`de bir devrimin yaşandığını dile getirdi. Ancak dönüş için 2 Kasım`a kadar verilen sürenin yeterli olmadığına dikkati çeken Özer, bu sürenin, süresiz olarak uzatılması ve dilekçelerinin kabul edilmesi gerektiğini söyledi.
Özer, "Normalleşme adına YÖK`ün bu adımı da çok önemli. Daha önce afla dönenenler genellikle erkek akademisyenlerdi. Artık başörtülü akademisyenler de dönebilecek. YÖK de sayıların belirlenmesi sonrası bu süreyi uzatabilir. Hem akademisyenler hem diğer mağdurlar için geriye dönüş süresi uzatılmalı. Böylece üniversitelerimiz, kılık kıyafetle uğraşan yerler değil, projeler bilim üreten merkezler haline gelecek" şeklinde konuştu.