Allah'ın aşkıyla yanan âlim: İbrahim Hakkı
Erzurumlu İbrahim Hakkı Hazretleri, 18. yüzyılda doğunun yetiştirdiği büyük âlim, bilim adamı, büyük mütefekkir, Hadis, Fıkıh, Tasavvuf, Edebiyat, Psikoloji, Sosyoloji, Tıp, Astronomi ve pek çok ilim dalında büyük kudret ve yetenek sahibi bir zattır.
SİİRT - "Mevla görelim neyler, neylerse güzel eyler." sözünün sahibi, mütefekkir ve mutasavvıf vasıflarıyla tarihe geçen Erzurumlu İbrahim Hakkı Hazretleri, Hicri 1115, Miladi 1703 yılında Erzurum'a bağlı Hasankale İlçesi'nde dünyaya geldi. Ârif olup dünyayı unutarak, Allah-u Teâlâ'nın aşkıyla yanıp kavruldu. İşini, gücünü, malını, mülkünü her şeyini bırakarak Cenâb-ı Hakka yöneldi.
İbrahim Hakkı'nın babası Osman Efendi de veli bir zattı. Eşi Seyyide Hanîfe Hâtun vefat edince oğlu İbrahim'i amcasına emanet etti ve tasavvufta kendisini yetiştirecek bir rehber, âlim aramak için sefere çıktı. Kısa sürede Siirt'in Tillo kasabasında İsmâil Fakîrullah hazretlerinin büyüklüğünü, Allah'ü Teâlâ katındaki yüksekliğini anladı. Ondan ilim öğrenmek ve hizmet etmek için geceli-gündüzlü çalıştı. Daha sonra Tillo'ya babasının yanına gelen İbrahim Hakkı, babasından ve babasının arkadaşı Molla Muhammed Sıhrânî hazretlerinden ders almaya başladı.
Doğunun bilim dünyasına kazandırdığı İbrahim Hakkı, birçok ilim ve bilim dalında kendini ispatlayarak, İslam âlemine ve insanlığa bıraktığı değerli eserleri ile onun şahsiyetinin ve ilminin fazileti dünya çapında ün salmıştır.
Gelenekçi dini savunanlar tarafından büyük âlim, ilim ve irfan okyanusu olarak kabul edilen İbrahim Hakkı, Tefsir, Hadis ve Fıkıh gibi naklî ilimlerin yanında, aklî ilimlerle de uğraşmıştır. Canlılar hakkında çeşitli teoriler ileri süren Fransız Doktor Lemarck, İngiliz Ch. Darvin, Hollandalı Hugo de Vries gibi batılı ilim adamlarından çok önce, canlılar hakkında en basitinden en mükemmeli olan insana kadar düzgün bir tekâmül bulunduğunu yazmıştır. Bu konuyu ele alırken, bu tekâmülde arada görülen belli noktaları, hususi özellikleri ve her birinin hudutlarını tespit etmiş, hepsinin ayrı ayrı cinsler olduğunu belirtmiştir.
O sadece biyoloji ilmi ile değil,fizikten kimyaya, matematikten astronomiye kadar, devrindeki bütün ilimlerle uğraşmış, bir ilim ve marifet hazinesi olan Mârifetnâme'sinde, bütün bunlara yer vermiştir. Mevâlîdi, yani canlı cansız bütün varlıkların yaradılış sırrını bilmek ve irfanı tahsil etmek, onda pek açık olarak görülmektedir.
Erzurumlu İbrahim Hakkı'ya göre, bütün varlık küre şeklindedir, "Âlemin her ne tarafına nazar olunsa şekli muhaddep görünür." Einstein'in, "Arzda, semada müşahede olunan bütün şekiller yuvarlaktır." görüşü ondan çok daha sonra söylenmiş matematiksel bir yoldur.
Hayatında hiçbir zaman okumayı ve okutmayı elden bırakmayan İbrahim Hakkı hazretleri, ideal insan tipi olarak, arif insanı göstermiştir. Kendisi de bu ölçü içinde kalarak hayatını devam ettirmiştir. Ona göre, arif, gönülle ve akılla bilendir. Fakat gönülle bilmek arifin yegâne hususiyetidir. Gönül, sevgilinin mekânıdır. Aşk sayesinde bu sevgi vardır. Bu yüzdendir ki o, eserlerinde gönüle, büyük yer vermiştir. Bu yollarda hikmet (fen ve sanat) vardır.
Mevâlîd, yani varlıkların sırrını anlama bu yolla olmaktadır. Kısaca söylemek gerekirse İbrahim Hakkı; gönül sahibi olan, fen ve sanata yer veren büyük bir âlim, hakka rıza gösteren bir velidir.
Ölümü
Hicri 1194, Miladi 1780'de 77 yaşında iken Cenab-ı Hakk'ın rahmetine kavuşmuştur. Kendi arzusu üzerine Mürşidi İsmail Fakirullah için daha önce yaptırdığı ve kozmografik bir özelliğe sahip olan türbede, mürşidinin ayaklarının ucuna defnedilmiştir.
İsmail Fakirullah ve İbrahim Hakkı Hazretlerinin Türbesi
Bir büyük ve iki küçük kubbenin örttüğü iki oda ve bir hol ile bir kuleden ibarettir. Türbenin özelliği, Tillo'nun 3-4 kilometre doğusundaki bir tepe üzerine yapılması, duvarında bulunan 40x50 santimetre boyundaki pencereden gelen ışınların pencere boşluğundan geçip, türbe kulesinin penceresine vurarak kırılmak suretiyle İsmail Fakirullah'a ait sandukanın baş tarafını aydınlatmasıdır. Bununla ilgili "Yeni yılda doğan ilk güneş, hocamın başucunu aydınlatmazsa, ben o güneşi neyleyim." sözü İbrahim Hakkı'nın hocasına olan saygısını göstermektedir.
Ne yazık ki bu ışık düzeni, türbenin restorasyonu sırasında bozulmuştur. Avrupa'nın birçok uzman bilim adamı, bütün uğraşlarına rağmen bu ışık düzenini eski orijinal haline getirememişlerdir.
İbrahim Hakkı hazretleri fakirliğin sebeplerini ise şöyle sıraladı:
- Günah işlemek
- Yalan söylemek
- Sabah vakti uyumak
- Bir gün bir gecede sekiz saatten çok uyumak
- Anne ve babasını isimleri ile çağırmak
-Namazı kılmada gevşek davranmak
-Kendi evladına beddua etmek
-İsraf edip haddinden çok harcamak
İbrahim Hakkı unutmanın sebebpeini ise şöyle sıraladı:
- Çok günah işlemek
- İş ve meşguliyeti çok ve dağınık olmak
- Ense çukurundan kan aldırmak
- Mezar taşındaki yazıları okumak
- Asılan adamın yüzüne bakmak
İbrahim Hakkı bayanalara ise şu önerilerde bulunuyor: "Hanımını insanların kalabalık olduğu yerlere bakan eyvanlarda oturtma. Ta ki namahreme bakıp, halka meyli akmasın. Hanımına değerli ve süslü elbise giydirme. Ta ki ziynet satmak için dışarı çıkmayıp evine bağlı olsun."
ESERLERİ
İbrahim Hakkı olgun bir düşünürdü. Yetmişten fazla eser yazdı. Eserleri arasında en meşhuru olan Marifetname, 400 kitaptan yararlanılarak yazılan, yaşadığı dönemin önemli bilgilerini kapsayan ansiklopedik özellikte bir eserdir.
Eserlerinden Bazıları: Mârifetnâme, Divanı İlahiyat, Tezkiretü'l-Ahbab, Hısnü'l-Âriıîn, Keümâtü'l-Fakirullah, İrfâniyye, İnsâniyye, Lübbu'l-İrfan, Tecvid, Müntehcbat-ı Manzume, Kitab-ı Alem, Vuslatnâme, Hey'ât-ı İslâmiye, Risale i Mir'at-ı Kevneyn, Kavaid-i Farisiyye, İstihrac-ı Âmâl-i Felekiyye. (M.Fatih Akgül-İLKHA)