HÜDA PAR: Terör rejimlerine karşı ortak bir cephe oluşturulmazsa...
HÜDA PAR Genel Başkan Yardımcısı ve Parti Sözcüsü Yunus Emiroğlu, partisinin iç ve dış gündeme dair değerlendirmelerini kamuoyuyla paylaştı.
Emiroğlu, iç gündem değerlendirmesinde; Eskişehir’de yaşanan Nazi sembollü şahsın cami avlusundaki saldırısı ve tarımsal üretimdeki plansızlık konularına değinirken dış gündem değerlendirmesinde ise Gazze’de ateşkes ve esir takası müzakereleri ile Irak Rusafa Cezaevi’nde tutulan Türkiye vatandaşı kadınların mağduriyetlerine ilişkin konuştu.
Eskişehir’de Nazi sembollü şahsın cami avlusundaki saldırısına dair konuşan Emiroğlu, “Eskişehir’de, üzerinde Nazi sembolleri taşıyan bir gencin camiden çıkan vatandaşlara yönelik bıçaklı saldırısı, gençlerin planlı bir şekilde sürüklendiği manevi buhranı bir kez daha gözler önüne sermiştir. Bu saldırı, 15 Mart 2019 tarihinde Yeni Zelanda’da En-Nur Camii’ne yönelik gerçekleştirilen saldırı ile benzer kodlara sahip bir terör saldırısıdır. Bu menfur saldırı, arkasındaki azmettirici ya da motive edici unsurlarıyla birlikte bütün boyutlarıyla aydınlatılmalıdır.” ifadelerini kullandı.
“Irkçı Nazi ideolojisiyle gençlerin zehirlenip mankurtlaştırılmasına izin verilmemelidir”
“Irkçı Nazi ideolojisiyle gençlerin zehirlenip mankurtlaştırılmasına izin verilmemelidir.” diyen Emiroğlu, “Siyasetini ırkçılık, İslam ve mülteci düşmanlığı üzerine oturtan, toplumu kin ve nefret söylemleriyle provoke eden siyasetçilerden ve medya gruplarından hukuken hesap sorulamaması, gençlerin ifsadına ve bu tür terör eylemlerine alet olmalarına yol açmaktadır. Kin ve nefret içerikli faşizan söylemlerde bulunmanın hukuken bir karşılığı olmalı ve bu konuda caydırıcı düzenlemeler yapılmalıdır.
Öte yandan gençlerin, Batı mahreçli faşist akımların etkisinde kalıp hiçbir denetime tabi tutulmayan internet ortamında örgütlenmeleri, insanlara saldıracak ve saldırganlığı övecek kadar merhametsizleşmeleri kendi özlerine ne kadar yabancılaştıklarını ve kimlik krizinde olduklarını göstermektedir. Bu durum eğitim sisteminin bir kez daha sorgulanmasını zorunlu kılmaktadır. Kendi değerlerinden kopuk, gençlere gelecek tasavvuru aşılayamayan, merkezine insani değerleri koymayan, tamamen Batı ideolojilerini merkeze alan eğitim sistemi alarm vermektedir. Artık köklü bir değişime ihtiyaç duyulduğu gerçeği kabul edilmeli, değer ve inanç temelli bir eğitim sistemi inşa edilmelidir.” şeklinde konuştu.
“Tarım sektöründeki dalgalanma, plansızlıktan kaynaklanıyor. Etkili bir planlama ile üretici ve tüketicilerin mağduriyetleri giderilmeli”
İç gündeme dair değerlendirmelerine devam eden Emiroğlu, tarımsal üretimdeki plansızlığın üreticiyi ve tüketiciyi mağdur ettiğini belirterek şunları kaydetti:
“Tarım sektöründe yaşanan ve çoğunlukla plansızlıktan kaynaklanan sorunlar devam ediyor. Özellikle örtü altı ve tünel uygulamalarının maliyetleri artırması, üretim azlığı ve talep yoğunluğu, fiyatların yükselmesine yol açıyor. Buna karşın, aşırı ürün ekimi arzın artmasına bu nedenle fiyatların düşmesine sebep oluyor. Bu durum, etkili bir planlama yapılmamasından kaynaklanıyor.
Bu bağlamda il ve ilçe tarım müdürlükleri, ziraat odaları, ziraî ürün borsaları, üniversiteler ve ilgili sivil toplum kuruluşlarıyla birlikte planlı tarım konusunda çiftçimizi bilinçlendirme çalışmaları yapmalı, ürününün elde kalmaması ve üreticinin zarar etmemesi için yol göstermelidir. Ayrıca fiyat dengesinin sağlanabilmesi için de ürünlerin, iç ve dış pazarda aracıları en aza indirerek tüketiciye ulaşımı sağlanmalıdır. Üreticilere işçilik, arazi kiraları, tohum, ilaç, gübre, sulama masrafları gibi maliyet giderlerinde destek verilmesi de ürünlerin daha uygun fiyatlarla piyasaya sunulmasını mümkün kılacaktır.
Bu yıl özellikle salçalık domates ve karpuz üreticileri, düşük fiyat teklifleri ve arz-talep dengesizliği nedeniyle mağduriyet yaşıyor. Ancak bu durum her yıl bir veya birkaç tarım ürünü için yaşanıyor. Tarım sektöründeki bu dalgalanma, plansızlıktan kaynaklanıyor. Etkili bir planlama ile hem üreticilerin hem de tüketicilerin mağduriyetleri giderilmelidir.”
“Arabulucu ülkeler, ABD ve işgalcilerin oyununa alet olmamalıdır”
Dış gündemin en önemli başlığı olan Gazze direnişi ve siyonist terör şebekesinin devam eden katliamlarıyla ilgili değerlendirmelerde bulunan Emiroğlu, ateşkes ve esir takası müzakerelerine dair konuştu.
Ateşkes görüşmelerinin ABD ve terör rejimi israilin oyalama taktiği olduğunu belirten Emiroğlu, arabulucu ülkelerin bu oyuna alet olmamaları çağrısında bulundu:
“Gazze'de ‘ateşkes’ için Katar-Mısır-ABD arabuluculuğunda yeni bir müzakere süreci Katar’ın başkenti Doha'da başladı. HAMAS, işgal rejiminin saldırıları durdurma niyetinin olmadığını ve sadece zaman kazanmak istediğini gerekçe göstererek Doha’daki müzakerelere katılmadı. HAMAS’ın, ABD Başkanı Joe Biden’ın 31 Mayıs'ta siyonist ‘israil'in önerisi’ olduğunun altını çizdiği 3 aşamalı ateşkes planını kabul etmesine rağmen başlatılan yeni süreç, emperyalist ABD ve terör rejiminin oyalama taktiğinin devamıdır. Arabulucu ülkeler, ABD ve işgalcilerin bu oyununa alet olmamalıdır. ABD’nin işgal rejiminin önerisi diye sunduğu planı HAMAS onaylamış, ancak işgal rejimi planı değiştirmeye kalkışmış ve müzakere aşamasında HAMAS’ın lideri İsmail Heniyye’yi şehit etmişti.”
“Ortadoğu’yu kana boyayan bu terör rejimlerine karşı ortak bir cephe oluşturulmazsa işgal ve yıkım Gazze sınırlarını aşacaktır”
Dünya kamuoyunu oyalamaya çalışan ABD ve terör rejimine karşı ortak cephe oluşturulması çağrısında bulunan Emiroğlu, “İşgal rejimine milyar dolarlık silah desteği veren emperyalist ABD bir yandan bölgede askeri yığınağını artırarak işgal rejimine koruma kalkanı sağlamakta diğer yandan müzakere taktikleriyle direnişi ve soykırıma karşı çıkan dünya kamuoyunu oyalamaya çalışmaktadır. Ortadoğu’yu kana boyayan bu terör rejimlerine karşı ortak bir cephe oluşturulmazsa işgal ve yıkım Gazze sınırlarını aşacaktır. Bölge ülkeleri, soykırımcı siyonist rejime ve destekçisi emperyalist ABD’ye karşı, Kudüs ve Mescid-i Aksa temelli bir ittifak oluşturarak Filistin direnişine tüm gücüyle destek vermek zorundadır. Artık daha fazla geç kalınmamalıdır.” dedi.
“300 kadar Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı kadın, Bağdat’taki Rusafa Cezaevi’nde gayri insani şartlar altında tutulmakta”
Irak Rusafa Cezaevi’nde tutulan Türkiye vatandaşı kadınların insani ve hukuki mağduriyetlerini de dile getiren Emiroğlu, “Bağdat Rusafa Cezaevi'nde tutulan kadınlar, ciddi insani ve hukuki sorunlar yaşamaya devam ediyor. Yaklaşık 300 kadar Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı kadın, Irak’ın başkenti Bağdat’taki Rusafa Cezaevi’nde oldukça zor ve gayri insani şartlar altında tutulmaktadır. Aileleri tarafından yapılan ve basına da yansıyan açıklamalarda, bu kadınların arasında çocuklu annelerin bulunduğu, bu çocukların annelerinden zorla koparılarak ayrı tutulduğu ve mahkûm kadınların sağlık hizmetlerinden yeterince yararlanamadıkları belirtilmektedir. Özellikle hasta olan kadınların tedavi olamaması, sağlık şartlarının yetersizliği ve çocukların annelerinden ayrı yerlerde tutulmasının neden olduğu travma, söz konusu şartları daha faza ağırlaştırmaktadır.” ifadelerini kullandı.
“Türkiye, yurtdışında tutuklu bulunan vatandaşlarına da sahip çıkmak zorundadır”
Söz konusu mahkûm kadınların Türkiye’ye nakledilip yargılamalarının burada yapılması gerektiğini vurgulayan Emiroğlu, “Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olan bu kadın mahkûmlar, maruz kaldıkları kötü muameleden kurtulmak ve insan onuruna yakışır bir şekilde yaşamak için Türkiye'ye nakledilmek ve yargılamalarının da Türkiye’de yapılmasını istemektedirler. Türkiye, yurtdışında tutuklu bulunan vatandaşlarına da sahip çıkmak zorundadır. Türkiye, kendi vatandaşlarının haklarını koruma ve cezaevinde de olsa onların insani şartlarda yaşamalarını sağlama konusundaki sorumluluğunu yerine getirmeli ve en kısa sürede ülkeye geri getirmek için gerekli adımları atmalıdır.” dedi.
(İLKHA)