Ailesinin dilinden Şehit Sacit Pişgin
Adana'da namaz kıldığı esnada saldırıya uğraması sonucu şehit olan Sacit Pişgin'in şehadetinin üzerinden geçen bir yılın ardından ailesi şehidin yaşantısını anlattı.
Adana'da ikindi namazını ikame etmek için HÜDA PAR İl Başkanı Salih Demir ile birlikte parti binasının mescidine gelen Şehid Sacid Pişgin, namaz kıldığı esnada eli bıçaklı katil tarafından secdede şehit edilmişti.
Şehadetinin üzerinden geçen bir yılın ardından abisi Talip Pişgin, kardeşinin şehadet arzusunu, İslami duruşunu ve yaşamını anlattı.
Şehadetinin ardından Sacit Pişgin'in yaşantısını, İslami ahlakını, sosyal çevreyle uyumluluğunu aktaran Şehit'in hanımı Şevkiye Pişgin de bu dava uğrunda insanın her şeyini feda etmesi gerektiğini söyledi.
Bir kardeşi ve bir dava arkadaşını kaybetmenin hüznünü yüreklerinde her zaman taşıdıklarını ifade eden Talip Pişgin, Şehadetin ise sıradan bir mertebe olmadığını dile getirdi.
"İslami marşlara, şehitler kervanına karşı bir merakı, düşkünlüğü vardı"
Şehit Sacit'in çocukluğunun kendi yanlarında geçtiğini ve küçüklüğünden itibaren İslami ezgilerle büyüdüğünü söyleyen Şehidin abisi Talip Pişgin, "Çocukluğundan itibaren İslami marşlara, şehitler kervanına karşı bir merakı, düşkünlüğü vardı. Bizim dükkâna geldiğinde sürekli o ezgileri açar dinler, keyif alırdı. Şehitler kervanı ezgileri için 'onda bir ruh var' diyordu. On yaşından sonra bir merakla başlayan İslami camia serüveni vardı. Bu merak 2005'ten sonra fiiliyata dönüştü." diye konuştu.
"İslami açıdan her şey onun için amaçtır, dünya ise araçtır"
Talip Pişgin
Şehit Sacid'in İslami çalışmalarda kendisine samimiyeti, ihlâsı ve fedakârlığı şiar edindiğini vurgulayan Pişgin, "Sacit'i İslami camia ile ilişkilendirerek anlatacak olursak; samimiyeti, ihlâsı ve fedakârlığı diyebiliriz. Müslüman da olsa insanlar çeşit çeşittir. Bazıları ilk önce kendine dünyayı gaye edinir, İslam'ın farzlarını yahut gerekliliğini ikinci plana atar. Sacit için ise bu tam tersiydi. İslami açıdan her şey onun için amaçtır, dünya ise araçtır. Davasında samimi biriydi onun için en öncelikli mesele İslami davaya hizmet, ihlâslı bir Müslüman olmaktı. Ailesi, akrabası ve çevresi de Sacit'in samimiyet ve ihlâsına şahitti. Dünya işlerini İslami çalışmaya endeksliyordu. 'İslami çalışmalar yürüyorsa dünyevi çalışmalar da tamamdır' diyordu. İslami çalışmalarda bir aksaklık olsaydı tepki verirdi." şeklinde konuştu.
"Bir kardeşi ve bir dava arkadaşını kaybetmenin hüznü her zaman olacak"
Kardeşinin şehadetinin kendileri için büyük bir gurur ve sevinç kaynağı olduğunu dile getiren Pişgin, Şehid Sacid'in İslami çalışmalardaki çaba ve gayretinin sürekliliğine dikkat çekerek şu ifadelere yer verdi:
"Ben cezaevindeyken beni ziyarete geldiği vakit, üstat diyordu 'Sen İslami camiada bir bedel ödedin de biz hala ödeyemedik'. Ben de diyordum ki 'yaşın küçük ödersin inşallah'. Bir bedel ödeme aşkı vardı. Allah bedellerin en güzeli ile ödüllendirdi onu. İslami anlamda ihlâs ve samimiyetine gıpta ile bakıyorduk. İslami anlamda çalışması ve gayreti süreklilik arz ediyordu. Bir kardeşi ve bir dava arkadaşını kaybetmenin hüznü her zaman olacak fakat Allah şahittir manevi anlamda gururluyuz, mutluyuz, sevinçliyiz. Çünkü şahadet sıradan bir mertebe değil Allah-u Teâlâ herkese nasip etmez, Allah bizi onun yolundan ayırmasın. Bize bundan daha büyük bir şeref yoktur. Bir Müslüman için İslam'dan daha büyük bir şeref yoktur. Kaldı ki şehadet daha mübarek."
"HÜDA PAR Genel Başkanı Zekeriya Yapıcıoğlu ve HÜDA PAR Milletvekilleri üzerlerine düşen görevi en iyi şekilde yaptılar"
Şehid'in ailesi olarak taziye süreci boyunca ve sonrasında da kendilerini yalnız bırakmadıkları için HÜDA PAR Genel Başkanı Zekeriya Yapıcıoğlu'na ve HÜDA PAR milletvekillerine şükranlarını ilettiklerini belirten Pİşgin, "Bizim taziyemize 3 gün boyunca geceli gündüzlü katılım sağlayan başta Genel Başkanımız Zekeriya Yapıcıoğlu'na ve diğer milletvekillerine çok teşekkür ediyoruz. Bizleri yani şehidin ailesini yalnız bırakmadılar. Üzerlerine düşen görevi en iyi şekilde yaptılar. Maddi ve manevi anlamda her şeyi karşıladılar. Yakın çevremiz dahi bu konu hakkında takdir etti. Bu bize ve ailesine güç verdi. Allah onları muvaffak etsin, yollarını açık etsin." ifadelerini kullandı.
Bu tür saldırıların olmaması temennisinde bulunan Talip Pişgin, son olarak; namazda ve secdede şehit olanın mükâfatının çok büyük olduğunu ve şehadetin herkese nasip olmayacağını vurguladı. Talip Pişgin, bu tür kendini bilmez insanların secdede insan katledebilmelerini oluşturan durumların bir daha tekrarlanmamasını istediklerini belirtti. Katil zanlısının en ağır ceza ile cezalandırılmasını istediklerini bildiren Talip Pişgin, eli kanlı caniyi Allah'a havale ettiklerini söyledi.
"6-8 Ekim olayları olunca ve bu kadar şehit verince 'Bana düğün yapmak yakışmaz' dedi"
Şevkiye Pişgin
Şehadetinin üzerinden geçen bir yılın ardından Şehit Sacit'in hanımı Şevkiye Pişgin, Eşi Şehit Sacit Pişgin'i anlattı.
Şehit Sacit'in hiç bıkmadan ve usanmadan İslam davasını anlattığını vurgulayan Pişgin, "Bu davayı gerek yemek sofrasında gerekse de çay molasında anlatırdı." şeklinde konuştu.
Görücü usulü ile evlendiklerini ve düğünlerinin 6-8 Ekim Yasin Börü ve arkadaşlarının canice şehit edildiği tarihe denk geldiğini söyleyen Şevkiye Pişgin, yaşanan bu vahşetle beraber verilen şehitlerden ötürü Şehit Sacit'in, şehitlere hürmeten düğün yapmadığını ifade ederek şunları kaydetti:
"Sacit ile görücü usulü evlendik. İlk önce görüşme oldu sonrasında istemeye geldiler. Düğünümüz de Kurban Bayramı'ndan sonra olacaktı. Sonrasında 6-8 Ekim olayları oldu. Düğün yapacaktık, çok istiyordu ama 6-8 Ekim olayları olunca ve bu kadar şehit verince 'Bana düğün yapmak yakışmaz' dedi. Kısa bir mevlit yaptık ve bu şekil evlendik."
"Hiç bıkmadan, usanmadan her zaman İslam'ı ve bu davayı anlatırdı"
Pişgin "Benim 2 yıllık bir medrese eğitimim vardı. Sacit'in bilgisi daha çoktu. Onun bende emeği çok çünkü yeni öğrendiği şeyleri eve geldiği zaman mutlaka anlatırdı. Biz hep İslami konu üzerine konuşurduk. Hep İslam'ı anlatırdı, özellikle ben bu davayı bilmek istediğim zaman ona davayı sorardım. Hiç bıkmadan, usanmadan her zaman İslam'ı ve bu davayı anlatırdı. Özellikle de şehitlerin hayatını bana çok anlatırdı. Çok yoğun biri olmasına rağmen şehitlerin hayatını anlatmadan geçmezdi. Yeri geldiği zaman yemek sofrasında anlatır, çay molasında anlatırdı." dedi.
"Sacit 'Benim her şeyden önce davam var' derdi"
Eşinin her şeyden önce davasını gaye edindiğine dikkat çeken Pişgin, "Bir ara kendisine 'Şehit olmayı ister misin?' dedim, 'Şehitlik makamı öyle bir makam ki istemekle olmaz, çabalamak, mücadele etmek, sahabe gibi yaşamak lazım.' dedi. 'Ben istiyorum, Allah'ım bana ver demekle olmuyor.' dedi. 'Bu dava uğrunda her şeyini katacaksın' demişti, zaten kendisi de her şeyden önce davasıydı. Ailesinden önce bile davasıydı, kendisi her zaman bunu söylerdi, 'Benim her şeyden önce davam var' derdi. 'Bu dünya geçicidir, boştur' derdi, o yüzden her zaman ilk maddesi davasıydı." diye konuştu.
"Çocuklara her fırsatta İslam'ı ve ölümü çokça anlatırdı"
Şehit Sacit'in çocuklarını çok sevdiğini, onlara karşı çok merhametli ve şefkatli olduğunu sadece çocuklarına karşı değil, diğer yeğenlerine karşı da çok merhametli davrandığını dile getiren Pişgin, Şehit Sacit'in, çocukların bir dediğini iki etmediğini, onların her istediğini aldığını ve yaptığını belirtti. Pişgin, "İşten yorgun gelmesine rağmen onlarla motorla bir tur atmadan içeri girmezdi. Çocuklar da onun işten geleceği anı dört gözle beklerdi. Akşam ezanı okunmasına rağmen çocuklara, 'içeri girin' dememe rağmen çocuklar, 'Anne biz babamızı bekleyeceğiz' derlerdi. Babaları geç gelmesine rağmen çocuklara bir tur attırıp, oyun oynayıp içeri geçerdi. Oyun oynamadan yemek sofrasına oturmazdı. Şehit'in çocuklara her fırsatta İslam'ı ve ölümü çokça anlatırdı. Ölümün olacağını, cennette buluşacağımızı, bu dünyanın geçici olduğunu çocuklara hep anlatırdı." ifadelerine yer verdi.
"Bir gün eşimin böyle erkenden şehit olacağı aklımın ucundan geçmezdi"
Şehit Sacit'in çok yoğun birisi olduğunu vurgulayan Pişgin, şu açıklamalara yer verdi:
"Umut Kervanı'nda, Mekteb'te ve en sonunda partide mücadele etti. O yoğunluğuna rağmen 5-10 dakika zamanı da olsa bize vakit ayırırdı. Şehitlik konusunda olmasa da ölüm hakkında çok konuşurdu, biliyoruz ki ölüm haktır gelecektir. En sevdiklerimin ölümlerini bile göze almıştım. Annemin, babamın, kardeşlerimin ama bir gün eşimin böyle erkenden şehit olup gideceği aklımın ucundan geçmezdi."
"Namazlarına çok özen gösterirdi"
Pişgin, "Namazlarına çok özen gösterirdi. Boş vakitlerinde kitap, Kur'an okur, zikir çeker ve vakti varsa camiye gider, camide cemaatle birlikte namaz kılardı. Haftada bir de olsa eşimin öğrencileri gelir, ondan ders alırdı. Onlara sohbet verirdi, Kur'an dersi öğretirdi. Çocuklar, Sacit olmadığı vakit, 'Anne babamızı ara, anne babamızı ara' derdi." şeklinde konuştu.
"Diğer yarımı kaybettim"
Şehit Sacit'in her halükarda o gün vefat edeceğini fakat ölümlerin en güzeli olan şehadete kavuşmasının acılarını bir nebzede olsa hafiflettiğini ifade eden Pişgin, "Onsuz hayat çok kötü, diğer yarımı kaybettim. Fakat şehit olduğunu bildiğim için bu da muhakkaktır ki yeri orada iyidir. Allah yolunda canını verdiği için Rabbime binlerce kez şükürler olsun. Başka bir yerde gitmedi. O an ölüm vakti gelmişti, mutlaka o gün gidecekti. Motoru vardı, motor kazası yapabilirdi. Kalpten gidebilirdi ama Allah yolunda gittiği için gurur verici bir şey. Bir de şehit olması çünkü peygamberlerden sonra en büyük mertebe şehitlik mertebesi. Zor ama gurur verici." diye ifade etti.
"Oğlum artık, 'Ben de babam gibi şehit olmak istiyorum' diyor"
Çocuklarını babalarının hatıralarıyla yetiştirmeye çalıştığına vurgu yapan Pişgin,"Çocuklara, babalarının şehit olduğunu, bu davada ne kadar çok mücadele ettiklerini anlatıyorum. Babalarını anlattıktan ve onun şehadetinden sonra Gazze olayları çıktığında oğlum artık, 'Ben de babam gibi şehit olmak istiyorum, ben de babam gibi bu yolda gitmek istiyorum' diyor. Oğlum gelip 'Ben Umut Kervanı'nda çalışmak istiyorum, ben partide çalışmak istiyorum' der. Babalarının bu dava uğrunda ne kadar mücadele ettiğini, ne kadar çalıştığını anlatıyorum. Babalarını örnek almaları gerektiğini söylüyorum. Bazen babalarını sorduklarında cennette buluşacaklarını söylüyorum. Bundan dolayı bu dava uğrunda çok çalışmamız gerektiğini söylüyorum onlara." dedi.
Şehit'in cenazesinde bütün Müslümanların bir bayrak altında toplanmasının gurur ve onur verici olduğu yönünde duygularını aktaran Pişgin, "Şehit olacağı gün farklı bir durumu yoktu. Her zamanki gibi kalktı, çocuklarla oynadı ve işe gitti. Zaten akşamında gençlik şöleni vardı. Öğlen çocuklar babalarını aramamı istedi. Yoğun olduğunu bildiğim için ben aramadım. Birkaç saat sonra ise onun şehit olduğu haberi geldi. Bütün Müslümanların bir bayrak altında toplanması gurur ve onur verici. Arkadaşlar da söylemişti, 'Hiçbir zaman bir şehidimizin cenazesi, böylesi kalabalık ve ümmeti bir arada toplayacak şekilde olmamıştı.' Sacit'in böylesi kalabalık bir taziyesinin olması gurur verici." diye söyledi.
"Zekeriya Başkan'dan başka hiç kimse bu çocuklara sahip çıkmadı"
HÜDA PAR Genel Başkanı Zekeriya Yapıcıoğlu'nun kendilerini ziyaret etmesini ve çocuklarla ilgilenmesini takdire şayan bir davranış olarak ifade eden Pişgin, şöyle konuştu:
"Benim oğlum hiç kimsenin yanında durmaz. Özellikle annesi ve babası hariç hiç kimsenin yanında durmaz. Orada Zekeriya Yapıcıoğlu'na sarılması, sessiz durması çok tuhafıma gitti, dedim belki bağırır, çağırır. Bir başkanın çocuklara sarılması, taziye dileğinde bulunması, sadece HÜDA PAR vardı. Zekeriya Başkan'dan başka hiç kimse bu çocuklara sahip çıkmadı. Orada duygusal anlar yaşandı. Ben de bazen gözümün önüne geldiği zaman kendimi tutamıyorum ağlıyorum. Bir başkanın çocuklara öyle sarılıp, sahiplenmesi takdire şayan."
"Verilen görev neyse layıkıyla yerine getirmeye çalışıyordu"
Bu dava uğrunda insanın her şeyini feda etmesi gerektiği yönünde açıklamalarda bulunan Pişgin, "Şehitlik istemekle olmuyor. O da her şeyini bu dava uğrunda feda etmişti. Önceliği her zaman eşi, çocukları, annesi ve babası değil, davasıydı. Her zaman davasına önem verirdi. İlk maddesi her zaman davaydı. Verilen hiçbir göreve itiraz ettiğini görmedim, her zaman itaat ederdi. 'Bu görev bana niye verildi, ben niye yapıyorum, başka adam yok mu ?' gibisinden hiçbir zaman duymadım. Aksine verilen görev neyse layıkıyla yerine getirmeye çalışıyordu, çabalıyordu her zaman." diye konuştu. (İLKHA)