Ailenin pedagojik ve psikolojik olumlu etkileri azaldıkça, gençler evlilikten gittikçe uzaklaşıyor
Gençlerin evlenememesinin önündeki problemler, doğurganlık hızındaki düşüşe yansıyor. Aile Akademisi Derneği Genel Başkan Yardımcısı Dr. Yasin Kuruçay, özellikle aile yapısını ilgilendiren hukuki konuların gençlerin evlilik iştahını azalttığını çok bariz bir şekilde görüldüğünü belirtti.
Türkiye’de son yıllarda evlilik yaşının yükselmesi, doğurganlık hızındaki düşüş ve boşanma oranlarının da her geçen yıl artması dikkat çekerken bu durum toplumu endişelendiriyor.
TÜİK'in verilerine göre 2001 yılında 2,38 olan doğurganlık hızı, yani bir kadının yaşamı boyunca dünyaya getirdiği ortalama çocuk sayısı, 1,5 oranlarına kadar düştü
Cumhurbaşkanı Erdoğan da geçtiğimiz günlerde yaptığı açıklamada, "Nüfusun kendini yenileme eşiği olan 2,1 seviyesinin altındayız. Bu, açık söylüyorum Türkiye açısından varoluşsal bir tehdittir, bir felakettir." ifadelerini kullanmıştı.
Aile Akademisi Derneği Genel Başkan Yardımcısı Dr. Yasin Kuruçay, konuyla ilgili İLKHA muhabirine değerlendirmelerde bulundu.
Sayın Cumhurbaşkanın aile yapısındaki tehlikeleri dikkat çekmesini önemli ve değerli gördüklerini belirten Kuruçay, "Bununla birlikte bu açıklamaların gerek hukuki, gerek politik, gerek kültürel anlamda gerekli önlemlerin alınmasını da son derece önemsiyoruz. Gerçekten Türkiye'de maalesef Avrupa Birliğinin ortalamasının her ne kadar biraz üstünde de olsak artık doğum oranlarının düşmesi ve evlilik oranlarının azalması anlamında birçok Avrupa ülkesini de maalesef geride bırakıyoruz." dedi.
"Son yıllarda çok büyük bir tehlikeyle karşı karşıyayız"
Dr. Yasin Kuruçay
1942 yılında Kazım Karabekir'in ilginç bir ifadesi örneğini anlatan Kuruçay, "Der ki 'nereye gidiyor bu toplum? Evlilikler azalıyor boşanmalar çoğalıyor' diye bir ifadesi var. Şimdi gerçekten Kazım Karabekir bugünü görseydi muhtemelen küçük dilini yutardı. Gerçekten de Türkiye'de son yıllarda çok büyük bir tehlikeyle karşı karşıyayız. Maalesef politik kamplaşmalar ve politik öncelikler tüm politik görüş sahiplerini ve hatta toplumun tüm kesimlerini önemli ölçüde etkileyen aileyle ilgili birleşip bütünleşik problemlerin göz ardı edilmesine sebep oluyor. Bunu üzülerek izleyip takip etmeye çalışıyoruz. 'Türkiye'nin birinci sorunu nedir?' diye bakıldığında halk açısından bakıldığında ekonomik problem. Fakat geçmişte de özellikle cumhuriyet döneminden bugüne baktığımızda daha büyük ekonomik krizlerin olduğu süreçleri de biz yaşadık. Ama o zamanlar oransal olarak bakıldığında evlilikler bu kadar düşük değildi." diye belirtti.
"Gençlerin evlilikle ilgili tedirginliklerini sadece ekonomik zorluklara bağlamak sağlıklı değil"
Gençlerin evlilikle ilgili tedirginliklerini sadece ekonomik zorluklara bağlamanın sağlıklı olmadığını belirten Kuruçay, "Sosyolojide bir ilke var. Toplumsal bir olay tek bir nedenle açıklanamaz. Evliliklerdeki azalmayı, gençlerin evlilikle ilgili tedirginliklerini sadece ekonomik zorluklara bağlamak sağlıklı değil. Peki, baktığımızda genel çerçevede neler söyleyebiliriz. Evet, ekonomik sebepler tabii ki etkendir. Fakat özellikle aile yapısını ilgilendiren hukuki konuların gençlerin evlilik iştahını azalttığını çok bariz bir şekilde görüyoruz. Gerek 'beyan esastır' konusu gerek nafaka konusu, gerek erken evlilikler konusu, gerek psikoloji dünyasında, pedagoji dünyasında, hukuk camiasında, aile meselelerine maalesef feminist ve bir takım sapkın görüşlerin hakim olması gençlerin evlilik süreçlerini negatif değerlendirmelerine, tedirgin olmalarına ve kaçmalarına sebep oluyor." dedi.
"Ailenin pedagojik ve psikolojik olumlu etkileri azaldıkça, gençler evlilikten gittikçe uzaklaşıyor"
Birtakım çocuklarla ilgili, aile hayatıyla ilgili neoliberal ve kapitalist kültüre uygun bir aile hayatı yaşamanın çok gerekli olduğu yönünde bir algı olduğunu söyleyen Kuruçay sözlerini şöyle sürdürdü:
"Ailen olacak sürekli güleceksin. Tatile gideceksin, eğleneceksin. İşte bireysel olarak da böyle daha liberal kapitalist düzene uygun bir yaşam süreceksin. Oysaki bir aile bu yüzden kurulmaz. Aileler toplumun temel yapı taşıdır. Dolayısıyla aile neden kurulur? Tabii ki bireysel mutluluk için de kurulur ama insanların toplumuna, ülkesine inandığı değerleri ve insanlığa katkı sağlayacak nesiller yetiştirmesi ve bu konuda bir şeyler yapması, ortak birtakım çabalar içerisine girmek için de aile kuruluyor. Ama maalesef aile yapısıyla ilgili bu tür hassasiyetler son derece az. Bunun sonucunda da ne oluyor? Ailenin pedagojik etkisi psikolojik olumlu etkileri azalıyor. Azaldıkça da maalesef gençler evlilikten gittikçe uzaklaşıyor." diye konuştu. (İLKHA)