Yargıtay'dan kabul edilemez bir karar daha
Yargıtay Ceza Genel Kurulu'nun "Cinsel Taciz Kocayı İlgilendirmez" şeklinde karar alması kamuoyunda tepkiyle karşılandı. Halkın inancı, örf, adet ve namus anlayışıyla bağdaşmayan kararlar veren Yargıtay ve Danıştay gibi yargı kurumlarının, aldığı kararların ne kadar tartışmalı olduğu bir kez daha ortaya çıktı.
İSTANBUL- Yargıtay Ceza Genel Kurulu'nun 'Koca eşinin taciz davasına müdahale edemez' şeklinde karar alması tepkiyle karşılandı. Halkın örf, adet ve namus anlayışını dikkate almayan Yargıtay'ın bu kararını İlke Haber Ajansına değerlendiren Avukat Murat Sadak, "YCGK anılan yasayı evlilik kurumunu, toplumsal örf ve adetler gibi toplumsal değerleri hiçe sayarak yasa koyucu gibi bireyciliği koruma güdüsüyle hareket etmiş ve söz konusu kararı vermiştir" dedi.
"Zarar görme kişilerin kamu davasına katılmanın birinci şartıdır"
YCGK kararını öncellikle ceza davasına katılma sınırları çerçevesinde değerlendirmenin mümkün olacağına dikkat çeken Murat Sadak, "5271 sayılı CMK 237/1. maddesinde: "Mağdur suçtan zarar gören gerçek ve tüzel kişiler ile malen sorumlu olanlar şikayetçi olduklarını bildirerek kamu davasına katılabilirler" hükmüne yer vermiştir. Kanuna göre davaya katılmak(müdahil olmak) için öncelikle suçtan doğrudan doğruya zarar görmek lazımdır. Cinsel suçlarda cinsel suç mağdurunun aile bireylerinin hepsi doğrudan doğruya zarar gördüklerinden dolayı gerek eş gerekse diğerleri davaya müdahil olmaları hukuka uygundur. Bunun aksi kabul etmek ise hem hukuk dışılık hem de toplumsal örf adeti hiçe saymaktır.
Zarar görme kişilerin kamu davasına katılmanın birinci şartıdır. Ancak belirtmek gerekir ki zarar görme kavramı yasa koyucu tarafından ayrıntılı olarak sınırları belirlenmemiştir." diye konuştu.
Bütün hukuk sistemlerinde durum aynı
"Mağdur, suçtan doğrudan zarar gören kavramı kapsamında yer almaktadır" diyen Sadak, sözlerini şöyle sürdürdü: "Katılanın da doğrudan doğruya zarar gören olması gerektiği doktrinde tartışılmışsa da mağdurla birlikte katılan olunabileceği, ayrıca evlilik birliğinin her durumda eşlere bazı yükümlülükler ve sorumluluklar yüklediği izahten varestedir. Bu durumda eşlerin evlilik kurumundan doğan hakları kapsamında birbirlerinin bedenleri üzerinde bir takım hakları söz konusu olabilmektedir. Kaldı ki bütün hukuk sistemlerinde eşlerin evlilik birliği üzerinde birbirlerinin bedenleri üzerinde tasarruf etme haklarının olduğu kabul edilmektedir. Nitekim Yargıtay C. Başsavcılığı benzer gerekçelerle karara itiraz etmişti." şeklinde konuştu.
Bununla birlikte gerek evli ve gerekse de nişanlı çiftlerden birinin ölme veya yaralanmalarında, diğerinin de zarar gördüğünden hareketle tartışmasız olarak tazminat talebinde bulunabildiğine vurgu yapan Sadak, "Zira burada diğer nişanlı veya evli de zarar gören kapsamına alınmaktadır. Bunun gibi evli eşlerin cinsel tacizle karşılaşması durumunda diğerinin de zarar gördüğünü kabul etmek gerekmektedir. Zira eşi ile beraber iken diğer eşin cinsel tacize uğraması durumunda haklılık verileceği üzere müdahalede bulunacağı açıktır. Şayet cinsel taciz ve saldırılarda kadın bedeni üzerinde tek söz sahibi olacağı kabulünde diğer eşe boşanma hakkı vermemek gibi bir sonuçla da karşılaşılmaktadır. Oysa ki bir eşin aldatması durumunda diğer eşe de evlilik kurumunun beden üzerinde tek söz sahibi olmadığı gerçeğiyle diğer eşin aldatmadan dolayı zarar gördüğü gerçeğiyle boşanma hakkı verilmektedir. Öte yandan bireye karşı hakaret suçlarından sadece mağdur değil; mağdur yakınlarına suçtan doğrudan doğruya zarar gördükleri kabul edilmekte ve açılan davalara müdahil olmaktadır." diye ifade etti.
Toplumsal değerler yok sayılarak karar alınmıştır
Son olarak 765 sayılı Mülga TCK'da Cinsel suçlar aile toplumsal düzene karşı işlenen suçlar arasında düzenlenmiş, ancak 5237 sayılı yeni TCK'da ise cinsel taciz suçu kişilere karşı işlenen suçlar kategorisinde düzenlendiğinin altını çizen Sadak, "Yasa koyucu, bireyci bir anlayışı o kadar kanıksamış ki toplumun örf adet ve geleneklerini, ayrıca bir eşin diğer eşe karşı sorumluluklarını ve eşlerin birbirleri üzerindeki haklarını hiçe saymıştır. Yasalar toplum içinde ve örf ve adetlerden ayrı ve bunlara karşı olacak şekilde yorumlanamaz. YCGK anılan yasayı evlilik kurumunu, toplumsal örf ve adetler gibi toplumsal değerleri hiçe sayarak yasa koyucu gibi bireyciliği koruma güdüsüyle hareket etmiş ve söz konusu kararı vermiştir. Nihayetinde cinsel saldırı suçlarında diğer eşin suçtan doğrudan doğruya zarar gördüğünün kabulü hem hukukidir hem de içinde yaşadığımız toplumun gereğidir. Aksinin kabulünü gerektiren hiçbir durum ve yasa söz konusu değildir." ifadelerini kullandı. (Erkan Yavuz-İLKHA)