Mübarek Ramazan`da Ne Yapmalı?
"Kim inanarak ve sevabını Allah`tan umarak Ramazan`ı ihya ederse geçmiş günahları bağışlanır" (Buhari, İman 27)
Hz. Peygamber (sav) üç aylara ulaştığında;
“Allah’ım! Receb ve Şaban’ı bize mübarek kıl ve bizi Ramazan’a ulaştır” şeklinde dua ederdi. Ramazan ayı, semanın rahmet kapılarının açıldığı, müminlerin mağfiretle müjdelendiği, cehennem kapılarının kilitlendiği ve şeytanların zincire vurulduğu kudsi bir aydır.
Bizleri bu mübarek aya ulaştıran Yüce Allah’a sonsuz hamd–u senalar olsun. Bir sonraki Ramazan ayına ulaşır mıyız, bilinmez.. Bu konuda hiç kimsenin bir garantisi olmadığı için, idrak etmekte olduğumuz bu aydan en güzel şekilde istifade etme konusunda azami bir gayret göstermeliyiz. Aynı şekilde aile, akraba, komşu ve arkadaşlarımızın da bu aydan en güzel şekilde istifade edebilmeleri için onlara da yol göstermeli ve yardımcı olmalıyız.
Her Müslüman, bilinci ve imkânı nispetinde bazı güzel amelleri yıl içinde zaman zaman yapmaya çalışır. Ramazan ayı, bizler için yıl içinde aralıklarla yaptığımız tüm hasene ve ibadetlerin düzenli ve çokça yapıldığı bir ay olmalıdır. Ramazan ayında hayırlı amellerimizi artırmalı, okumalı ve okuduklarımızla amel etmeliyiz. Sünnet–i Seniyyeye hakkıyla uymaya da gayret göstermeliyiz.
Tuttuğumuz Ramazan orucuna, fıkhi yönden bir halel gelmemesi için, öncelikle Ramazan orucu ile ilgili ilmihal bilgilerini okumalı ve orucun fıkhi boyutunu tam olarak öğrenmeliyiz. Üstad Bediüzzaman’ın risalelerinden Ramazan risalesini anlayarak okumak, Ramazan ayının hikmetini anlamamız açısından önümüze derin ufuklar açacaktır. Ayrıca Ramazan ayında Resulullah (sav)’ın hayatıyla ilgili kısa bir siyer kitabı da okumak faydalı olacaktır.
Yüce kitabımız Kur’an–ı Kerim, Rabbimiz tarafından Cebrail (a.s) vasıtasıyla bu ayda inzal edilmeye başlanmıştır. Cebrail (a.s) ile Peygamberimiz (sav), her Ramazan ayında Kur’an–ı Kerim’i mukabele yapmışlar, Peygamberimizin vefatından önceki Ramazan ayında ise bu mukabele iki kez yapılmıştır. Kur’an–ı Kerim tilavetinin hem çok hayırlı bir ibadet olmasından, hem de Resulullah (sav)’ın mezkûr sünnetinden olsa gerek, o zamandan günümüze kadar tüm Müslümanlar, Ramazan aylarında Kur’an–ı Kerim tilavetine ağırlık vermişlerdir. Bizler de aynı bilinçle Kur’an–ı Kerim’i çokça okumalıyız. Zira okunan her bir harfin sevabının on misliyle fazlalaştığını, bahusus Cuma günleri, Ramazan ayı ve özellikle de Kadir Gecesi’nde okunan her bir harfin sevabının yüzler, hatta binler misliyle ziyadeleştiğini hidayet önderi Peygamberimiz (sav) müjdelemiştir.
Özellikle erkek mü’minler, Ramazan ayında camilerde mukabele şeklinde okunan hatimlere iştirak etmelidirler. Böylece Resulullah (sav)’ın mukabele sünneti ihya edilmiş olur. Aynı şekilde mü’mine bacılar da mukabele şeklinde cüz okumak için çocukları, komşuları ve akrabalarıyla halkalar oluşturmalıdır. Öyle ki her sokakta, her binada bir mukabele grubu oluşsun. Bunun yanında hepimiz, ferdi olarak da Kur’an–ı Kerim tilavetine ağırlık vermeliyiz. Özellikle geceleri, tane tane ve manasını anlamaya çalışarak Kur’an–ı Kerim okumak maneviyatımızı güçlendirecektir. Ramazan ayı; muhatap olduğumuz ilahi mesajı yeniden alıyormuşuz gibi bizde bir coşku oluşturmalı ve tüm benliğimizle ilahi mesajı idrak etme gayretine girmeye bizi sevk etmeli.
Kur’an–ı Kerim okumasını bilmeyen kardeşlerimiz, bulundukları ortam ve şartlara bakmadan, mübarek Ramazan ayını Kur’an–ı Kerim’i öğrenmek için bir fırsat bilmelidir. Bu durumdaki kardeşlerimiz, –imkân varsa– kendilerine en yakın camide, bu mümkün değilse evde veya işyerinde bilen bir kardeşten ders alabilirler. Kur’an–ı Kerim öğrenmeye ihlâs ve azimle bir başlangıç yapılırsa, mübarek Ramazan’ın feyiz ve bereketiyle, Rabbimiz bunu bize müyesser kılacaktır inşaallah.
Kur’an–ı Kerim okumasını öğrenmek isteyen kardeşlere, okumayı bilenler yardımcı olmalıdır. Hepimiz her ortamda ders vermek için gayret sarf etmeliyiz. Resulullah (sav)’ın; “Sizin en hayırlınız Kur’an–ı Kerim’i öğrenen ve öğretendir” (Buhârî, Fedâilu`lKur`ân 21) hadisini kendimize şiar edinmeliyiz. Ramazan ayında boş söz ve davranışlardan kaçınmalıyız. Bunun için düzenli olarak yerine getireceğimiz virdler ve zikirler edinmeliyiz. Rabbimizi çokça anmalı, Peygamberimiz (sav)’e bolca salâvat getirmeli ve sık sık tevbe–istiğfar etmeliyiz. Öyle ki kalbimiz hiçbir şekilde gaflete gelmesin ve dilimiz de sürekli zikirle meşgul olsun.
Hayatımızın her aşamasında Hz. Resulullah (sav)’ın Sünnet–i Seniyyesine uymamız gerekir. Üstad Bediüzzaman’ın deyimiyle;
“Sünnete ittiba ile adetlerimiz ibadete dönüşür.” Günlük yaşantımızda sünnete uyma noktasında hepimiz az çok gayret gösteriyoruz. Sünnete uyma konusundaki mevcut zaaf ve eksiklerimizi tespit etmeli ve bu Ramazan ayını, hayatımızın her aşamasının Hazreti Resulullah (sav)’ın Sünnet–i Seniyyesi ile şekillenmesi için bir başlangıç yapmalıyız. “(Habibim Ya Muhammed) De ki: ‘Eğer Allah’ı seviyorsanız, o halde bana tabi olun ki Allah da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın’ Allah Ğafurdur, Rahimdir” (Al–i İmran: 31) ayet–i kerimesi Sünnet–i Seniyyeye tabi olmanın ne kadar önemli ve gerekli olduğunu kesin bir şekilde ilan ediyor.
Rabbimizin bir lutfü olarak, Ramazan’a has ibadetlerden biri de teravih namazıdır. Hepimiz teravih namazını camilerde cemaatle kılmalıyız. Bu konuda rehavete kapılarak üşengen davranmamalı, azami gayret göstermeliyiz. Teravih namazlarına çocuklarımızı, akraba ve komşularımızı da götürmeliyiz. Mü’mine bacılarımız ise teravih namazlarını evlerinde aile fertleri ve komşularıyla birlikte cemaatle kılabilirler. Bunun için aynı sokakta, aynı binada oturan bayanlar bir araya gelmeli ve teravih namazı kılmalıdırlar. Ama mutlaka camilerde teravih namazı kılma arzusunda olan bacılarımız olursa, gidecekleri caminin, eve yakın olmasına ve camide bayanlara tahsis edilmiş tamamen müsait bir ibadet yerinin bulunmasına dikkat etmelidirler. Ayrıca camiye gidip gelirken yanlarında mutlaka bir mahremlerinin bulunmasına ve giriş–çıkış zamanlarının erkeklerle aynı olmamasına da dikkat etmelidirler.
Ramazan ayındaki müekked sünnetlerden biri de itikâfa girmektir. Hz. Resulullah (sav)’ın hanımı Hz.Aişe annemiz, Hz. Resulullah (sav)’ın vefat edinceye kadar Ramazanın son on gününde itikâfa girdiğini rivayet etmiştir. (Buhari–İtikâf–1, Müslim İtikaf–5: 1172) Bu güzel sünneti ihya etmek için hepimiz gayret sarf etmeliyiz. Yapabilirsek Ramazanın son on gününde, buna gücümüz yetmezse en az bir gün, eğer koşullarımız buna da elvermiyorsa itikâfın hayır ve sevabından mahrum kalmamak için bir anlık da olsa bu sünneti ifa etmeliyiz.
Ramazan ayında kabir ziyaretlerini artırmalıyız. Kabir ziyaretleri vasıtasıyla, “Lezzetleri acılaştıran ölümü anmayı sıklaştırın” hadisinde belirtilen ve herkesin kaçınılmaz sonu olan ölüme her an hazırlıklı olma konusunda hayatımızı düzenleyebiliriz. Bu sayede Rabbimizle rabıtamızı güçlendirmek suretiyle kendimizi günahlardan koruyacağımız gibi, vefat etmiş yakınlarımızı daha çok hatırlamış ve ziyaretlerde okuyacağımız Kur’an–ı Kerim’le, yapacağımız dualarla onlara hasene kazandırmış oluruz inşaallah.
Ramazan, aynı zamanda Mü’minler arasında sosyal dayanışmanın geliştiği ve kardeşliğin pekiştiği bir aydır. Bunun gereklerini yerine getirebilmek için öncelikle küskün olduğumuz bir mü’min varsa, haklı–haksız gözetmeksizin hemen barışmalı ve kalplerini kazanıp helallik almalıyız. Aynı şekilde küskün olduklarını bildiğimiz akraba, komşu ve arkadaşlarımızı barıştırmak için çaba sarf etmeliyiz. Yine dayanışma ve kardeşliğimizi pekiştirmek için iftar yemekleri vermeliyiz. Bu iftarlara yakın akrabayı, komşuları ve çevremizdeki fakirleri davet etmeliyiz. Verilen iftarlarda israftan kaçınmalı, makul ölçülerde hareket etmeliyiz. Bizleri iftara davet eden tüm kardeşlerimizin de davetlerine icabet etmeliyiz. Ayrıca Ramazan ayında çeşitli vesilelerle en az bir kez mevlid okutmalı, bu mevlide komşu, akraba ve arkadaşlarımızı davet etmeli, çevremizi de bu tür güzel adetlere teşvik etmeliyiz.
Hasta olan akraba, komşu ve mü’min kardeşlerimizi ziyaret etmeli, onların hal–hatır ve ihtiyaçlarını sormalıyız. İmkânlarımız ölçüsünde maddi ve manevi konularda yardımcı olmalı, hiçbir şey yapamıyorsak dahi en azından onları dualarımızdan eksik etmemeli ve onlardan da dua talebinde bulunmalıyız.
Fıtır sadakalarımızı, fakir olan akraba, komşu ve mü’min kardeşlerimize vermeliyiz. Sadece fıtır sadakası vermekle yetinmemeli, gücümüz oranında sadakalarımızı artırmalı, çevremizdeki fakirleri gözetmeli ve onların ihtiyaçlarına koşabilmeliyiz. Unutmayalım ki; israftan kaçınarak makul ölçülerde hareket edersek, her zaman için verecek bir sadakamız mutlaka olacaktır. Birçoğumuz, belki de maddi gücü yüksek miktarda sadaka vermeye müsait olmadığından olsa gerek, hiç sadaka vermemektedir. Oysa önemli olan, sadaka verme ve bunun sevabını kazanabilmektir. Bu nedenle sadakanın miktarına bakmamalı, cüzi bir miktar da olsa, vermekten imtina etmemeli ve gücümüz nispetinde sadaka vermeyi adet edinmeliyiz.
Ramazan ayında mü’minlere şevk ve umut veren en büyük hediye; Rabbimiz’in, biz kullarına bir lutfü olan Kadir Gecesi’dir. Bin aydan daha hayırlı olan Kadir Gecesi’nin feyiz ve bereketinden nasiplenebilmek için tüm Ramazan gecelerini Kur’an–ı Kerim okuma, namaz, zikir ve dua ile ihya etmeye gayret göstermeliyiz. Özellikle de Ramazan’ın son on gününde ibadetlerimizi artırmalıyız. Kadir Gecesi”nin vaktinin tam olarak bilinmemesinin hikmeti; mü’minleri ibadete rağbet ettirmek ve şevklerini canlı tutmaktır. Bizler de, ihlâsla Rabbimize yönelmeliyiz ki Rabbimiz bizi bu geceden nasiplenen kullarından eylesin.
Yüce Allah’ın, Ramazan orucunu tutan mümin kullarına bir lütuf olarak bahşettiği bayram gününde ise sünnet olan bayram guslü almalı, en temiz elbiselerimizi giyerek bayram namazını eda etmek için müdavimi olduğumuz camiye gitmeliyiz. Bayram namazı eda edildikten sonra, tüm cami cemaatiyle tek tek bayramlaşmalı, akabinde cami cemaatinden de gelenler olursa, birlikte kabristanlara gidip vefat eden yakınlarımızın kabirlerini ziyaret ederek Kur’an–ı Kerim okumalıyız. Evimize geldiğimizde tüm aile efradı ile bayramlaştıktan sonra sırasıyla komşu, akraba ve tüm Müslüman kardeşlerimize bayram ziyaretine gitmeliyiz. Ramazan ayı manevi açıdan Rabbimize en çok yaklaştığımız, arındığımız ve korunduğumuz müstesna bir aydır. Bu ayda eda edeceğimiz tüm ibadetlerin akabinde ümmet için çokça dua etmeliyiz. Özellikle iftar, sahur ve Kadir gecesi gibi müstesna vakitlerde Rabbimizin İslam ümmetini selamete çıkarması, İslam dini için mücadele veren tüm mü’minlere yardım edip muhafaza etmesi, tüm ümmetin vahdeti ve doğru yola ulaşabilmesi için tazarru ile dua etmeliyiz. Aynı şekilde, İslam coğrafyalarına musallat olmuş emperyalist, siyonist devletlerin ve İslam düşmanı kâfirlerin de helak olmaları için Rabbimize yalvarmalıyız.
Allah nasip ederse, ibadetlerle ve ameli güzelliklerle yaşanacak Ramazan ayı sonunda, yaptığımız tüm ibadetlerin muhasebesini yapmalıyız. Elimizden geldikçe Ramazan sonrası da bu ibadetlere devam etme azminde olmalıyız. Şüphesiz Ramazan ayının kendine has bir bereketi vardır. Bu ayda ibadetler ziyadeleşir. Ama bizler bu güzellikleri sadece Ramazan ayı ile sınırlandırmayıp, tüm aylara yaymalıyız. Bu konuda Allah’ın yardımını dileyerek amellerimizi süreklileştirme çabasında olmalı ve Ramazan’ı, kendimizi manevi yönden daha çok geliştirmek için bir fırsat olarak görmeliyiz.
Allah–u Teala’dan; lütf–u keremiyle razı olacağı, ibadetlerle dolu dolu yaşanacak ve mağfiretimize vesile olacak bir Ramazan ayını hepimize nasip etmesini dileyerek sizleri âlemlerin Rabbine emanet ediyoruz…
İnzardergisi / Ağustos 2011