Dr. Öğretim Üyesi Bedir: Büyüklerimiz, tecrübe aktarımı anlamında çok önemli bir hazinedir
Kur'an-ı Kerim'de yaşlıların hor ve hakir görülmemesi, onlara hürmet gösterilerek 'öf' bile denilmemesi gerektiğinin vurgulayan Mardin Artuklu Üniversitesi Psikoloji Bölümü Dr. Öğretim Üyesi Deniz Işıker Bedir, hem kültür açısından hem de dini açıdan yaşlıların tecrübelerinin bize aktarımı çok kıymetli ve bu konuda çokça değer verilmesi gerektiğini kaydetti.
Türkiye’de yaşlı nüfusunun bu yıl yüzde 10’u geçtiğini, doğum hızının hızla düştüğünü, yaşam süresinin uzadığını ve dolayısıyla yaşlı nüfusunun gittikçe artış yönde seyrettiğini belirten Bedir, yaşlılık oranının 2050-2075 yılına kadar daha da artacağını ifade etti.
Bedir, yaşlıların değerini bilmek, yaşlıların huzur evinde bulunmalarının doğruluğu ve yaşlıya olan kıymeti bilmek adına yapılması gereken sorumluluklar hakkında İLKHA’ya önemli açıklamalarda bulundu.
"2050-2075 projeksiyonlarına baktığımız zaman yaşlı nüfusun hızla artacağını hem dünyada da hem Türkiye'de de söylemek mümkün"
Yaşlanma kavramını ele alan Bedir, "Yaşlılık ve yaşlanma meselesi kavramları birbirinden farklı kavramlardır. Yaşlanma dediğimiz şey aslında doğduğumuzdan itibaren başlayan bir kavram. Yavaş yavaş yaşlanmaya başlıyoruz. Ancak yaşlılık dediğimiz genelde 65 yaş üzeri olarak tarif edilen bir dönem. Dünyada 65 yaş olarak tarif ediliyor ama ülkemize baktığımız zaman daha erken yaşlarda da insanların yaşlandığını görüyoruz. Bu sene ilk defa Türkiye'deki yaşlılar yüzde 10'u geçtiler. Doğum hızı hızla düşüyor, yaşam süresi süre uzuyor. Dolayısıyla yaşlı nüfusu gittikçe artıyor. 2050-2075 projeksiyonlarına baktığımız zaman yaşlı nüfusun hızla artacağını ve bundan sonra da artmaya devam edeceğini hem dünyada da hem Türkiye'de de söylemek mümkün. Türkiye hep genç nüfusuyla övünen, genç nüfusu olan bir ülke. Ancak bu durumun yavaş yavaş değiştiğini söyleyebiliriz. Dolayısıyla yaşlanma konusu, yaşlılık konusu hepimiz için gerçekten önemli bir konu. Sadece psikoloji disiplini açısından değil, sosyoloji disiplini açısından, İslami ilimler açısından ve daha birçok açıdan önem kazanmaya başlıyor. Hem bilim dünyasında da hem bizim gündelik hayatımızda da yaşlılar çok önemli bir parça olmaya devam ediyorlar." ifadelerini aktardı.
"Yaşlanma sürecine girmeden önce bedene emanet olarak bakmak sünnette geçiyor"
Deniz Işıker Bedir
Modern hayatın dayattığı başarılı yaşlanmanın asırlar önce İslam dinince tarif edilmiş bir durum olduğunu ifade eden Bedir, “Yaşlılar, biyolojik olarak geriye doğru gidiyorlar. Çocuklar gibi. Dünyada şu anda konuşulan başarılı yaşlanma diye bir kavram var. Tabii ki bu kavram biraz tartışmalı bir kavram. Aslında dinimizde de başarılı yaşlanma kavramı var. Çünkü sünnetlere bakacak olursak az yemek, sofradan tam doymadan kalkmak, erken uyumak, erken kalkmak, gün ağarmadan önce kalkmak var. Aslında şu an aralıklı oruç diye tanımlanan şey bizim zaten yaptığımız durum söz konusu. Yaşlanma sürecine girmeden önce bedene emanet olarak bakmak, iyi bakmak zaten var sünnete göre. Dolayısıyla aslında şu an modern hayatın dayattığı başarılı yaşlanma asırlar önce dinimizce tarif edilmiş bir şey aslında. Fakat şu an daha çok görüntü üzerine insanların odaklandıklarını görüyoruz. Misal yüz gerdirmeler, onun dışında kozmetiğin çok fazla kullanılması, daha genç görünme isteği birçok insanda var. Bedensel olarak mı sadece gençleşmeliyiz? Aslında sağlık açısından da başka açılardan da kendi bedenimize iyi bakmamız meselesi söz konusu oluyor.” şeklinde konuştu.
"Covid döneminde özellikle yaşlılara bakış açısı çok değişti"
Korona virüs döneminde yaşlılara olan bakışın çok farklı boyutlar aldığını ifade eden Bedir, “Covid döneminde özellikle yaşlılara bakış açısı çok değişti. Özellikle yaşlılar en azından biraz dışarı çıkabilirken 65 yaş üstüne yönelik bir kısıtlama söz konusu oldu. Ondan sonra insanlar yaşlılara karşı bir ayrımcılık yapmaya başladılar. Neden çıktın? Niye buradasın? Hiç kimseyle görüşme. Dolayısıyla zaten biraz yalnız olan yaşlılar daha da evlerine kapandı, daha da yalnızlaştı. Üstelik gençler hastalık ulaştırmamak için yaşlıların yanına gitmemeye başladılar. Bu da gördüğümüz kadarıyla bir alışkanlığada dönüştü maalesef. Yaşlılar zaten evden çıkamazken iyice eve mahkûm oldular. Bu da evde ona bakan kişiye bir bakıma yük olarak geri dönüyor. Ayrıca yaşlılar açısından bir yalnızlık ve depresyon olarak dönüyor ve yaşlı istismarına dönüşebiliyor.” dedi.
"Bizim toplumumuzda elbette yaşlıya çok büyük hürmet ve bakım var"
Yaşlıların huzur evlerine götürülmesi uygunluğu hakkında ifadelerini aktaran Bedir, “Bizim toplumumuzda elbette yaşlıya çok büyük hürmet var, yaşlıya bakım var. Bununla birlikte daha çok Doğu ve Güneydoğu Bölgemizde yaşlıya ciddi anlamda bir bakım verildiğini görüyoruz. Fakat bu şu anlama gelmiyor. Yaşlıya hiç şiddet uygulanmıyor mu, yaşlıya kötü hakaret olmuyor mu? Elbette ki yapılıyor. Benim çalışmamda da üzülerek şahit olduğum birçok vaka var maalesef. Dolayısıyla bu şu soruyu aklımıza getiriyor. Bakım evleri ve huzur evleri gerekli mi? Olması gereken bir şey mi? İyi veya ötü bir şey mi? Bu aslında hani özellikle filmlerle, dizilerle çok kötüymüş gibi gösterilen huzur evi ve bakım evlerinin aslında bir devlet koruması olduğunu aklımızdan çıkarmamamız lazım. Malum Darülaceze 1800'lerin sonlarında 2’nci Abdülhamit tarafından adlandırılmış bir kurum. O dönemlerde Osmanlı'da sadece yaşlılara bakılmıyor. Ayrıca çocuklara ve gençlere de ya da bakım verilmesi gereken engellilere de elbette ki bu bakımı sağlıyor. Ancak gerçekten devlet eğer bakmıyorsa bir yaşlı, kendi kendine yetemiyorsa, yalnız kalmışsa bakmamalı mı? Bu önemli bir soru. Ben bakılmalı taraftarıyım. Huzur evlerinin boşuna olduğunu, kötü olduğunu düşünmüyorum. Aksine yalnız kalan yaşlılarda, özellikle eşi vefat ettikten sonra erkeklerde kendine bakmada bir zorluk yaşadığından huzurevi bu anlamda aslında bir kurtarıcı da olabiliyor. Görüşme yaptığımız kurumlarda kalan büyükler kendilerine çok iyi bakıldığını ifade ettiler. Dolayısıyla burada özellikle devlet denetimlerinin de artması sonucu gerçekten kurumların ciddi anlamda iyi olduğunu söyleyebiliriz.” şeklinde ifade etti.
"Modern hayat maalesef bu bakım yükünü kurumlara aktarmış durumda"
Bedir, “Elbette belli bir yaştan sonra çocuklarıyla vakit geçirmesi gereken, torunlarıyla vakit geçirmesi gereken bir yaşlının kendi yaşındaki insanlarla sadece bir kurumda yaşaması kolay bir şey değil. Özellikle modern hayatın getirdiği bu insanların hepsinin çalışıyor olması, evde bulunmaması ya da evde olanın çok fazla yükü olması hasebiyle yaşlıya şiddet uygulanmasındansa kurum bakımlarının çok daha iyi olabileceğini söyleyebiliriz. Ancak yine de yaşlılar açısından baktığımız zaman birçoğu memnun olsa da üzülen, kurumda kalmak istemeyen yaşlıların da olduğunu söyleyebiliriz. Modern hayat maalesef bu bakım yükünü kurumlara aktarmış durumda, bunu söyleyebiliriz.” dedi.
“Yaşlılar gerçekten bize tecrübe aktarımı anlamında çok önemli bir hazinedir”
Büyüklerin değerini kazanabilmek adına yapılacak adımlar hakkında konuşan Bedir, “Yaşlılar gerçekten bilgelikle eşdeğer, görmüş, hayat tecrübesi olan insanlardır. Dolayısıyla gençlere, çocuklara aktaracakları çok şey var. Yurt dışında yapılan çalışmalar arasında anaokulu çocukları yaşlarla vakit geçirmek için huzur evlerine götürülüyor. Çünkü ikisinin de birbirine aktaracağı çok şey var gerçekten de. Dolayısıyla yaşlılar gerçekten bize tecrübe aktarımı anlamında çok önemli bir hazinedir. Kıymetinin bilinmesi gereken bir hazine. Kaldı ki Kur'an-ı Kerim'de de geçen ‘anne babanıza öf bile demeyin’ ayeti büyüklerimizin ne kadar önemli olduğunu vurguluyor. Beli bükülmüş yaşlıların doğasıyla ilgili hadis ve ayetler mevcut. Dolayısıyla hem kültür açısından hem de dinimiz açısından baktığımız zaman yaşlıların tecrübelerinin bize aktarımı çok kıymetli, çok önemli. Büyüklerimize bakmak çok önemli, çok kıymetlidir. Çünkü hayatlarını bir şekilde gençlerin, çocuklarının bakımına adıyor onlara yardımcı oluyorlar. Sonrasında da ömürlerinin kalan az bir kısmını da böyle rahat ederek kendi ailesiyle geçirmek istiyorlar. Ancak yaşam süresinin uzaması, hastalıkların artması, sağlık sektörünün çok gelişmesiyle beraber yaşlıların yatağında bile ölemediğini görüyoruz. Bu bile aslında modern hayatın bir handikabı bizim için. İmkânlar çok gelişti ama bir yandan da yoğun bakımda ölüyor bütün yaşlılar. Çoğu yaşlı maalesef ki yoğun bakımda vefat ediyor. Bu bile aslında modern hayatın kötü taraflarından biri. Elbette ki sağlık sisteminin çok gelişmesi bizim açımızdan çok iyi ama bu yönü de bir engel diyebiliriz.” şeklinde kaydetti. (İLKHA)