• DOLAR 32.45
  • EURO 34.829
  • ALTIN 2438.673
  • ...
Ahşap oymacılığı sanatı Tarsus'ta yaşatılıyor
Google News'te Doğruhaber'e abone olun. 

MERSİN- Ahşap Oymacılığı Sanatını (Kündekari) Tarsus'ta kendi imkanları ile yaşatmaya çalışan "Ahşap Oymacılığı Sanatı" ustası Nezihi Ünal Demirtaş, unutulmaya yüz tutmuş mesleğini gelecek nesillere aktarmak istiyor.

Tarsus`un eski Sanayi Sitesi'ndeki atölyesinde aldığı siparişlerini büyük bir özenle ve emekle yapan evli 2 çocuk babası 50 yaşındaki Nezihi Usta, "Kündekari ahşap sanatında kullanılan tekniklerden biridir. Ufak parçalar tek tek hazırlanır ve daha sonra bir kompozisyon oluşturacak şekilde çıtalar yardımı ile birleştirilir. Kapı kanatlarında ve minberin yan aynalıkların da kullanılan kendine özgü bir teknik ve en zor işçilik gerektirir. Bunları bağlamak için çivi veya tutkal kullanılmaz. Parçalar birbirine geçme olduğundan ağaç kuruduğunda ufalıp parçaların ayrılmaması için satıhların altında ahşap bir iskelet bulunmaktadır. Osmanlı ve Anadolu Selçuklu dönemlerinden günümüze kadar süre gelen ağaç oymacılığı (kündekari) sanatı içinde yer alan çeyiz sandığı, mumluk, şamdanlık, cami mihrabı, hutbe, kürsü, kapısı ve mihrapları da yapıyorum. Tarsus`un bazı cami ve otellerinde eserlerim yer almaktadır" dedi.

Türkiye de bu sanatı hakkı ile icra sayılı kişiler kaldı
13 yaşında sadece bir semte 35 ustanın bulunduğu meslekte şu an tek kaldığını belirten Kündekari Ustası Nezihi Demirtaş, "Bu sanatı merak ederek bir yıl içinde kavradım. Daha sonra babamı ikna ederek 15 yaşındayken kendi işyerimi açtım. Daha sonra sadece bu iş için kullanılan bu tezgahı İstanbul Tahtakale'den aldım. Bunun diğer adı İngiliz tezgâhıdır. İl çalışmamı bunun üstünde yaptım. Biz o dönemlerde mobilyacılara iş yapardık. Ben çocuk olduğumdan dolayı kimse bana bu işi yapabileceğime inanmıyordu. Ama ben yaptığım çalışmalarla kısa bir sürede İstanbul'da kendimi duyurdum. O dönemde aynı semtte bu işi yapan yaklaşık 35 kişi vardı. Tabi zamanla bu meslek, ayaklar altına alındı. Zamanla hazır mobilyalar ve makineler çıkınca çoğu bu işi bırakma zorunda kaldı. Bu yüzden çıraklık ilişkisi kalamadı. Çırak yetişmemeye başladı. Bizler bu sanatın son temsilcileri olarak kaldık. Ve 35 ustanın içinde bu işi yapan tek ben kaldım .Türkiye bu sanatı hakkı ile icra eden en fazla 15 kişidir. " dedi.

Demirtaş: "1995 yılında Tarsus'a geldim. Burada da bu mesleğe ilgi ve alaka olmadığından bende bu mesleğe ara verdim ve mobilya işiyle uğraşmaya başladı. Daha sonra tekrar sanatıma geri döndüm. Daha sonra 2007 yılında bir mihrap, minber ve kürsü çalışması yaptım. Bu sanatta en büyük destek ailem ve Tarsus Belediye Başkanından geldi. Bana burada bir butik otele mobilya yapmamı istediler. Bende 150 yıl öncesine ait bir çalışma ile Tarsus'u simgeleyen eserler ile güzel bir çalışma yaptım." şeklinde konuştu.

Bu sanatın yok olmasını istemiyorum
Türkiye'de bu mesleği yapan sayılı ustaların kaldığını belirten Demirtaş, "Ben bu sanatı yaygınlaştırmak istiyorum. Ama maalesef şimdiki gençler de merak yok. Sabırlı bir iş olduğundan dolayı herkes bu sanata yanaşmıyor. Oğlum yanımda çok çalıştı. Ama oğluma daha bir şey öğretemedim. Kendi oğluma 'oğlum bu sanatı öğren bu sanat 5 yıl sonra yok olacak ve aranacak sanat olacak' dememe rağmen öğretemedim. Bu yüzden bu işi öğretecek bir meraklı ve bu işi benimseyecek bir çırak bulamadım. Ben bu mesleğin yok olmasını istemiyorum. Zorlamakla bu iş olmuyor. Kişinin içinde ilham ve istek olacak. Bu sanatın yok olmaması için en büyük faktör tanıtımdır. Tanıtım olduğu zaman merakta artıyor. Bu sanatın güzel bir görsel olarak tanıtılmasını çok isterdim. İnşallah bu temennilerim yerine gelir gelecek nesillere de güzel bir miras bırakma nasip olur. Halk Eğitim Merkezi gibi yerler açılarak gelecek nesillere böylelikle aktarılabilir. Bu bağlamda ben öğreticilik istenilmesi halinde daima bu görevi yerine getirmeye hazırım." diye konuştu.

Bir mihrap ve minberi 2,5 ayda tamamladım
Yaptığı eserlerin tamamının el sanatı olduğunu belirten Demirtaş, "Tarsus'a yapılan camiinin mihrap, minber kürsüsü, kapısı ve merdiven korkulukları tamamen el oymasıdır. Bu çalışmayı tam 2,5 ayda tamamladım. Oymada kullandığım ağaç Afrika kökenli Sapelli Ağacıdır. Bu çalışma tamamı ile el oymasıdır. Minber üzerine yazılan ayetler dahi el oymasıdır, kesinlikle yapıştırma değildir. Peygamberimizin en sevdiği çiçek gül olduğu için bu çalışmada ön plana çıkardım. Yine kapılar, merdiven korkulukları, mihrap üzerindeki desenler ve ayetler el oymasıdır. Ahşap bulunduğu ortamı rahatlatır, yani tabiri caiz ise ahşap sıcakkanlıdır. Bu yüzden ben bu mesleğin yok olmasını istemiyorum." dedi. (A. Hakim Kurt-İLKHA)

Bu haberler de ilginizi çekebilir