İran'ın işgal rejimine yönelik misillemesini uluslararası hukuk bakımından nasıl değerlendirmeli?
İstanbul Medeniyet Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Berdal Aral, İran'ın işgal rejimine yönelik operasyonunun uluslararası hukuk açısından meşru olduğunu belirterek, süreç hakkında değerlendirmelerde bulundu.
İşgal rejiminin 1 Nisan'da Suriye'nin başkenti Şam'da İran'a ait büyükelçilik yerleşkesindeki konsolosluk binasına düzenlediği hava saldırısında İran Devrim Muhafızları Ordusu'ndan 2'si general rütbesinde toplam 7 kişi katledilmişti.
İran, saldırıyı işgal rejiminin düzenlediğini duyurup misillemede bulunacağını ve saldırıdan ABD'yi de sorumlu tuttuğunu açıklamıştı.
İran, geçtiğimiz günlerde işgal rejimine yönelik olarak insansız hava araçları ve füzelerle misillemede bulundu. Hava savunma sistemine rağmen işgal rejimi birçok noktada vuruldu.
İstanbul Medeniyet Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Berdal Aral, İran'ın işgal rejimine yönelik misillemesi hakkında İLKHA muhabirine değerlendirmelerde bulundu.
İran neden misillemede bulundu, misilleme uluslararası hukuk zemininde meşru mu?
İran'ın işgal rejimine yönelik misillemesini uluslarası hukuk açısından değerlendirmek gerektiğini belirten Aral, "İran'ın bu tepkisi aslında israilin Nisan ayının başlarında Suriye'deki İran Büyükelçiliği'ne yönelik saldırı gerçekleştirmesi ile gerçekleşti. Orada 7 civarında İranlı yetkili -ki içlerinde general düzeyinde insanlar da vardı- bu insanların katledilmesi sonucunda İran böyle bir yanıt verme gereği hissetti. Aslında çok acı bir durum; Şam'daki saldırı sonrasında İran, Güvenlik Konseyi'ni toplantıya çağırdı ve ne yazık ki Güvenlik Konseyi'nden israile karşı herhangi bir kınama kararı bile çıkmadı. Büyükelçilik bombalaması bir devletin ülkesini bombalamak gibidir çünkü büyükelçilik bir devletin ülkesi gibidir ve bu konuda çok önemli uluslararası düzenlemeler var; mesela 1961 tarihli Diplomatik İlişkiler Sözleşmesi, 1963 Konsolosluk İlişkileri Sözleşmesi bunlar devletlerin büyük çoğunluğunun olduğu bağlayıcı metinlerdir. Bu çerçevede diplomatik temsilciliklere saldırılması düşünülecek birşey değildir. Çok büyük bir uluslarası suç niteliğindedir aslında. 2018 yılından bu yana israil, İran hedeflerine yönelik 280'e yakın saldırı yapmış yani belli ki israilin İran'a yönelik provakasyonları sürekli devam eden bir şey. Bu saldırgan politikaların, insanların katledilmesi, bilim insanlarının ve devrim muhafızlarının katledilmesi, nükleer tesislere saldırı... bütün bunlar sürekliye dönüşen saldırganlıklar niteliğindedir. Bir devlete yönelik olarak sürekli bir saldırgan politika izleyerek o ülkenin önemli insanlarının katledilmesi, tesislere yönelik saldırıların sürekli hale gelmesi ve artık bu saldırılardan sonra saldırganlığın dayanılmaz bir noktaya gelmesi... Diyelim ki israilin bu saldırganlıkları karşısında Güvenlik Konseyi gereken tedbirleri almış olsaydı o zaman iş bu noktaya varmayabilirdi. Güvenlik Konseyi, inat ve ısrarla israile yönelik olarak bugüne kadar hepimizin çok iyi bildiği gibi kınama kararı almaktan bile aciz. Burada israile karşı yaptırım kararı alınabilirdi, israil tazminat ödemeye mahkum edilebilirdi, yaptırım kararı alınabilirdi; ekonomik, askeri, siyasi yaptırım kararı alınabilirdi. israilin bütün bu eylemleri aslında bölgesel barışı ve güvenliği tehlikeye atıyor ama ne yazık ki Güvenlik Konseyi israile karşı hiçbir tedbir almadı. Bütün bu eylemlerin bütününe bakıldığı zaman; israilin İran'a karşı saldırgan politikaları, zaman zaman nükleer silah kullanacağını söylemesi, korsan operasyonları, devlet terörü bütün olarak bakılıdığında bu saldırganlıklar bir bakıma bir tür silahlı saldırı olarak görülebilir. İran'ın bu operasyonunun yasadışı olduğunu söylemek pek mümkün değildir. Zaten İran bu operasyonu ne amaçla yaptığını da açık açık söylüyor, neye karşılık olduğunu söylüyor. Bir bakıma saldırıyı bir tür silahlı misilleme olarakta görmek de mümkün aslında." dedi.
"Durum böyle devam ederse tekrar dikkatler Gazze'ye yönelecektir"
Aral, "Gazze'nin süreçle gözden ırak olma tehlikesi var ama operasyon çok sınırlı olduğu için en azından israil İran'a karşı bir operasyon yapmadığı için çünkü muhtemelen operasyonu Amerika engellemiştir. israil istememiş de olabilir çünkü İran çok güçlü bir ülkedir. Sonuçta eğer durum böyle devam ederse tekrar dikkatler Gazze'ye yönelecektir diye düşünüyorum. En son aldığım duyum; israilin Refah operasyonunu geciktirdiği yönünde. Amerika herhalde daha güçlü bir şekilde devreye girmiştir diye düşünüyorum. Belki Gazze'de bir ateşkes gündeme gelebilir ümidi içerisindeyim ama zaten bir ateşkes kararı alındı fakat israil bunu uygulamadı. Ramazan ayı için ateşkes kararı alınmıştı fakat israil bunu uygulamadı. Bu süreçte acaba bütün bu kaotik durum Gazze'ye yönelik olarak hayırlı bir haberin gelmesini sağlayabilir mi? Bu durum Amerika'nın politikalarına bağlı tabi." diye belirtti.
"İran, çok kapsamlı bir operasyon olmasa da bir duruş sergilemiş oldu"
Asıl konuşulması gereken meselenin İslam dünyasının nasıl bir tavır sergileyeceği olduğunun altını çizen Aral, "İran en azından bir duruş sergilemiş oldu, çok kapsamlı bir operasyon olmasa da bir duruş sergilemiş oldu. Husiler bilindiği gibi israil gemilerine yönelik operasyonlar yapıyorlar, Kızıldeniz'den geçirmiyorlar. Zaman zaman Hizbullah ile karşılıklı çatışmalar var. Müslüman ülkelerin bu konuda daha aktif tavırlar içerisine girmesini ümit ediyorum." şeklinde konuştu.
"HAMAS'ın en yakın müttefiği muhtemelen İran'dır bundan dolayı İran'a karşı bir kızgınlık ve öfke var"
İslam dünyasında İran'a karşı çok fazla önyargı ve düşmanlık olduğunu ifade eden Aral, "Bu durum biraz da şununla alakalı; İslam dünyasındaki özellikle Arap ülkelerin birçoğu batılı rejimler ve Amerika ile çok yakın ilişkiler içerisindedir. İran'ın duruşu belli; sonuçta İslam rejimi var ve antiemperyalist olduğunu söylüyor. İran'ın batı ile ilişkileri iyi değil ve aynı zamanda HAMAS'ı, Hizbullah'ı destekliyor. İran'ın bölgede çok geniş bir nüfuz ağı var tabi. Bu durumdan rahatsız olan rejimler var, bu rejimlerin birçoğu kendi halkı nezdinde sevilmeyen, azınlık rejimlerdir. İran'ı düşman olarak gören rejimler çok fazla. Aynı HAMAS'ın yok edilmesini istiyor bunlar; Körfez ülkelerinin birçoğu böyle, Mısır böyle düşünüyor. HAMAS'ın en yakın müttefiği muhtemelen İran'dır bundan dolayı İran'a karşı bir kızgınlık ve öfke var." değerlendirmesinde bulundu.
"İran, israile yönelik daha kapsamlı bir saldırıda bulunsa ve bölgesel bir savaş başlatsaydı, İran'ın tiyatro yaptığını söyleyen insanlar bundan memnuniyet mi duyacaktı?"
Türkiye'de de İran'a karşı tepki olduğunu dile getiren Aral, "Bir Şii önyargısı olduğunu düşünüyorum açıkçası mezhebi bir yaklaşım olduğunu düşünüyorum. Bir de Türkiye çok fazla birşey yapmıyor Filistin konusunda dolayısıyla suçluluk duygusunu bastırmak için İran'a yönelik sürekli bir abartılı birtakım iddialar var. Sürekli tiyatro olarak görme eğilimi var. Şu soruyu sormak lazım; İran, israile yönelik daha kapsamlı bir saldırıda bulunsa ve bölgesel bir savaş başlatsaydı -israil de bunu istiyordu zaten- ve diyelim ki öyle bir savaş çıksaydı ki ülkelerin büyük çoğunluğu buna bigane kalamasaydı acaba bu İran'ın tiyatro yaptığını söyleyen insanlar bundan memnuniyet mi duyacaktı? Kaldı ki Ortadoğu'da çıkacak bir ateş Türkiye'yi etkilemeyecek mi sanıyorsunuz? Biz aynı gemideyiz, hepimiz aynı İslam dünyasına mensubuz. İran da İslam dünyasına mensuptur, hepimiz aynı gemideyiz. İnanın emperyalistler için Sünni-Şii ayrımı yoktur aslında, hepimizi Filistinleştirmek istiyorlar. Bunun farkında olmak lazım, bizi paramparça etmek istiyorlar. Hepimiz birlikteyiz ve birlikte olmalıyız, ortak bir mücadelede olduğumuzun farkında vararak birlikte Filistin'e destek vermeliyiz." ifadelerini kullandı. (İLKHA)