Doç. Dr. Yalçın: Toplumlar, Kur'an ile bağını gevşetmesi ya da koparması durumunda kendi sonunu hazırlamış olur
Düzce Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Selami Yalçın, Kur'an-ı Kerim'in Müslümanların hayatındaki önemine değinerek; "Müslümanlar, bu Kur'an ile bütün dünyaya adalet ulaştırmaya çalıştılar ve kendi coğrafyalarını adalet ile yönettiler. Ne zamanki Kur'an'ın adalet ilkelerinden vazgeçtiler ya da uygulamaktan imtina ettiler ise mutlaka kendi akıbetlerini olumsuz bir yöne yönlendirmiş oldular" şeklinde konuştu.
Kur'an-ı Kerim'in önemi hakkında açıklamalara bulunan Düzce Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Selami Yalçın; Kur’an’ın okunması ve hayata tatbik edilmesi hususunda gayretli bir çabanın içerisine girilmesi gerektiğini vurguladı.
"Müslümanlar, Kur'an ile bütün dünyaya adalet ulaştırmaya çalıştılar "
"Bir metin dünyayı değiştiriyor, bir metin bireyi değiştiriyor, bir metin aileyi değiştiriyor ve Hazreti Muhammed'in liderliği ile bu metin 1400 inşa ettiği bu sistemi dünyaya yaymayı hala sürdürüyor." diyen Yalçın, "1450 yıllık bu süreçte dünya tarihinin yaklaşık bin 200 yıllık sürecinde Müslümanların egemen olduğunu görüyoruz. Müslümanlar bu metinle egemen oldular. Müslümanlar bu metinle bilgi ve teknoloji ürettiller ve bu durumu, doğru anlayarak yaptılar. Moğol istilası ve 1800'lü yıllardan sonraki Batı istilasını hariç tuttuğumuzda Müslümanlar bu Kur'an ile bütün dünyaya adalet ulaştırmaya çalıştılar ve kendi coğrafyalarını adalet ile yönettiler. Ne zamanki O'nun adalet ilkelerinden vazgeçtiler ya da uygulamaktan imtina ettiler ise mutlaka kendi akibetlerini olumsuz bir yöne yönlendirmiş oldular. Nitekim İslam tarihinde de onlarca devletin yıkıldığını görüyoruz, birçok şehrin bugün olmadığını görüyoruz. Kur'an ile hayatlarını yönlendirirler ise Kur'an'a göre hayatlarını düzenlerlerse tarih sahnesinden silinmezler. Eğer bir toplum ya da bir topluluk sımsıkı kenetlenmeyi ihmal ederse kendi sonunu hazırlamış olur."dedi.
"Müslümanlar, Kur'an'ın mesajlarını hayatlarına aktarmazlarsa, tarih sahnesinden silinirler"
Toplumların Kur'an ile olan sıkı bağını gevşetmesi ya da o bağı koparması durumunda kendi sonunu hazırlamış olacağını aktaran Yalçın,"Farkında olmadan sonunu hazırlar; dünyalık lezzetlerin zevklerin peşinde koşarken keyif aldığını sanır bunu biz denizde sörf yapmaya benzetiyoruz. Deniz üzerinde güzel bir şekilde sörf yapıyor ama ileride öyle koca bir dalga geliyor ki onu alıp dibe batıracak, bunun farkında değildir. Müslüman toplumlar da eğer dünyevi zevkler peşinde koşarak Kur'an'a arkalarını dönerlerse, Kur'an'ın mesajlarını toplumsal ve bireysel hayatlarına aktarmaz ve uygulamazlarsa lezzetlerle bir süre güzel güzel yaşadıklarını zannederler ama birde bakarlar ki tarih sahnesinden silinmişlerdir." diye belirtti.
"Eğer işlenen cinayetlerler, saldırganlıklar Kur'an'ın belirlediği çerçevede cezalandırılırsa suç oranları düşer"
Kur'an'ın inşa etmek istediği en temel hususun güven ve güvenlik olduğuna dikkat çeken Yalçın, "Bunu da emirler, farzlar ve yasaklar ile inşa etmeye çalışıyor. Allah, Kur'an'da adımları muhteşem döşemiştir. Bir toplum bu adımları uyguladığında kesinlikle toplumda güven ve güvenlik tesis edilmiş olur. Eğer işlenen cinayetler, saldırganlıklar Kur'an'ın belirlediği çerçevede cezalandırılırsa suç oranları düşer; caydırıcılık oluşur. Bugün dünyada uygulanan hukuk sistemlerinin en büyük zaafı caydırıcı olmayışlarıdır. Caydırıcı olmayan hukuk sistemleri polis zoruyla nereye kadar gidebilir ki? Eğer hukuk sistemi caydırıcı olursa suç oranları düşer. Bu duruma gönüllülük ekleyerek dini bir değer yüklediğinizde; Allah ahirette ödül verir, ceza verir inancını yerleştirdiğinizde bu durum pekişmiş olur ve toplumlar o zaman huzur toplumu haline gelir. Eğer Allah'ın emrettiği farzları, emirleri, had cezalarını tatbik etmezseniz güven toplumunu inşa edemezsiniz. Güven toplumunu inşa etmediğinizde suçlar artar, suç artarsa önce sermaye ve zenginlik kaçar sonra oradaki iyi insanlar, bilim üreten insanlar, alimler orada kendini güvende hissetmez ve onlar kaçar. Bilim, teknoloji ve para bir yerden kaçtığı zaman zaten fakirlik ve sefalet oraya yerleşecek demektir. Fakirlik ve sefaletin olduğu yerde herkes kıskançlık hastalığına ve başkasının elindekini kapma derdine düşer. Bu durum, toplumun çürümesinin önündeki önemli kapılardan biridir. Bir toplum yükselmek istiyorsa kesinlikle Kur'an'ın emirlerine harfiyen uymalıdır. Tabii ki beşer planında hata yapabilirler ama niyet çok önemlidir. Usül olarak Kur'an'ı esas alırsanız, hükümdar olarak Kur'an'ı tatbik etmeye çalışırsanız bahsettiğimiz güveni tesis ederseniz; dışarıdan alim de para da gelir ve başka imkanlar da gelir. Sizinle olan ilişkiler de güçlenir. İnsanların cezbettiği bir ortam oluşturursunuz. Bir yer cazibe merkezi ise herkes oraya akın eder, iyilikler akın eder ama eğer bir yer çatışma, kaos, kavga üretiyorsa orada iyilikler barınamaz."değerlendirmesinde bulundu.
"Kur'an'a sıkı sarılarak ve Kur'an'ın bize emrettiği prensipleri topluma egemen kılmaya çalışmalıyız"
Yalçın, "Gazze'de kardeşlerimizle kenetlenemiyorsak, düşmana karşı yeterli askeri ve ekonomik hazırlık yapmıyorsak, onlar karşısında onurlu ve cesur bir tavır sergileyemiyorsak, bugün onlar karşısında boynumuz bükük ise cazibe merkezi olamayız. Kur'an'ı hayatımıza içselleştirmemişiz anlamına gelir. Bizim bu noktada önce kendimize dönmemiz lazım tabii ki hem bireysel hem toplumsal olarak kendimize dönmemiz lazım. Burada alimlere de iş düşüyor. Alimler bu konuda siyasilerle, toplumu yöneten liderlerle bu konuları konuşmalıdır. Alimler önce cesur olmalı, alimler cesur olmalı ki yöneticiler cesur olsunlar. Yöneticiler cesur olsun ki düşmanlarına karşı dişe diş, yumruğa yumruk gerekirse mücadele edebilsin. Eğer liderler cesaretini kaybederse son noktaya kadar düşman bizi kovalar, bizi yenme çabası içerisinde olur. Nitekim son 200 yıldır da biz zafere hasret kalmışız. Eğer biz Kur'an'a sıkı sarılırsak ve Kur'an'ın bize emrettiği prensipleri toplumsal olarak, devlet sistemi, hukuk sitemi, ahlak sistemi, eğitim sistemi olarak topluma egemen kılarsak çok uzun sürmez; belki Peygamberimiz zamanındaki kadar hızlı bir şekilde Kur'an, hayatımızda hakim olur. Bir gün olur, yeter ki bu uğurda çaba ve gayret sarf edelim." ifadelerini kullandı. (İLKHA)