Hac, bir hikmetler deryasıdır
HAC, BİR HİKMETLER DERYASIDIR
Kurban Bayramına sayılı günler kala mukaddes topraklara yolculuklar da hız kazandı. Kanaat önderleri bu mukaddes vazifeyi yerine getirecek olan hacı adaylarına önemli tavsiyelerde bulundu
Dünyanın dört bir yanından milyonlarca müslüman Hacc farizasını yerine getirmek için Haram beldenin yolunu tuttu. Farklı renk, dil, ırk ve topraklardan Hacc görevini eda etmek isteyen Hacı adaylarını büyük bir heyecan kapladı. Doğruhaber’e konuşan kanaat önderleri ise bu mukaddes yolculuğa çıkan Hacı adaylarının maddeden çok manaya önem vermeleri gerektiğine dikkat çekerek “Hacc vazifesinde her bir hüküm büyük hikmetler taşımaktadır. Oraya gitmeden önce bu hükümlerin verdiği mesajları iyi anlamalıyız ki oraya gittiğimiz gibi değil manevi olarak dolu dolu dönelim. Unutulmamalıdır ki yapılan ibadetler şuur ve bilinç içerisinde yapıldığı zaman hem ruhen hem de fiziken insana fayda veriyor. Ama bilinçsiz yapıldığı zaman hiçbir tesiri görülmez” ortak mesajını verdiler.
KÂBE, ALLAH’A YÖNELMENİN SEMBOLÜDÜR
Hacc ibadetinin İslam’da hem beden hem de mal ile yapılan bir abadet olduğu için Allah nazarında farklı bir yeri olduğunu dile getiren Kanaat önderlerinden Molla Nizamettin Yaçin, “Allah, Hazreti İbrahim(AS)’in hem yaşam hem de mücadele yeri olan Haram beldeyi ziyaret etmeyi imkanı olan ve gücü yeten tüm müminlere farz kılmıştır. Oraya ulaşan herkesin seferilik durumu ortadan kalkar. Çünkü kişi asıl memleketine gitmiş olur. Her renk, ırk, dil ve topraktan mülümanların oraya akın etmeleri mahşere bir hazırlığı andırıyor. Tüm dünya Müslümanlarının hep birlikte orada bulunmalarında, Müslüman din kardeşliğinin fiili olarak gösterilmesi söz konusudur. Allah’ın orada koymuş olduğu Kâbe ise Allah’a yönelmenin sembolüdür” dedi.
TAŞLAR HEDEFİNİ BULMALI
Haccın rükünlerinin büyük hikmetler içerdiğini ifade eden Nizamettin Hoca, “örneğin, Kâbe’nin tavaf edilmesi bu rükunlerden bir tanesidir ki bunun bir biat yenileme anlamına gelmektedir. Hacer’ul Esved’in tam karşısında herkesin elini kaldırarak sembolik bir şekilde Allah’a beyat etmesi gerekiyor. Yine şeytan taşlama görevine baktığımız zaman Hazret-i İbrahim, İsmailini kurban etmeye götürdüğü zaman şeytan aleyhillane ona yaklaşıyor ve ‘Ey İbrahim, yüz yaşına geldin ama hiç evladın olmadı. Allah bunca zaman sonra sana bir evlat verdi de sen onu nasıl kurban etmeye götürüsün’ diyor. Hazret-i İbrahim orada şeytanı taşlıyor ve ‘Sen nasıl olur da evladımı Allah yolunda kurban etmeme engel olmaya çalışırsın. Ben evladımı Rabbimin emrinin üzerinde tutamam, Rabbimin emri herşeyin üzerindedir’ diyor. Şeytan burada başarılı olamayınca İsmail Aleyhisselama gidiyor. Burada da taşlanınca annesinin yanına gidiyor. Annesi de taşlayınca başarısız oluyor ve sonrasında kurban kesme hadisesi meydana geliyor. Bizde şeytan taşlamaya gittiğimiz zaman Hazret-i İbrahim’in bu manzarasının zihnimizde canlanması gerekiyor. Biz o taşları attığımız zaman ‘Ey cinni ve insi şeytanlar sizi taşlıyoruz lanetliyoruz. Beni Allah’ın yolundan alıkoyan tüm şeytanları lanetliyorum. Onlara itaat etmeyeceğime söz veriyorum’ demeliyiz. Bu sözde durarak evlatlarımızı birer İsmail, hanımlarımızı birer Hacer olarak yetiştirmesi için bu taşları atıyoruz. Yani kişi, taşı hangi anlamda attığının şuuruna varmalıdır. Taş işte o zaman gerçek hedefine ulaşmış olacaktır” şeklinde konuştu.
HAC TURİSTİK BİR GEZİ DEĞİL
Yapılan ibnadetlerin şuur ve bilinç içerisinde yapıldığı zaman hem ruhen hemde fiziken insana fayda verdiğini vurgulayan Nizamettin Hoca “Buradan giden bir insanın amacı eğer ticaret ise Allah ona niyetine göre karşılık verir. Zaten kişi eğer Resulullah’ın oralarda yaşadıklarını öğrenerek anlayarak gitmişse oradan farklı bir haz alır. Fakat turistik bir halde giderse oradan zaten istediğini alamaz. Kişi orada eğer manevi hazdan yoksun kalmak istemiyorsa zamanını hediye alımı ve gezilerle heba etmez. Örneğin bu tür hediyelik eşya pazarlarına gittiğinizde bakıyorsunuz ki çok farklı şeyler var. Zaten şeytan da insana hemen yaklaşmaya başlıyor; tüm akrabalarını, yakınlarını hatırlatıyor. Ondan sonra geline alalım, kıza alalım, yeğene alalım derken hem zaman tükeniyor hemde dünya kadar masraf yapmış oluyorlar. Mekke’de de Medine’de de durum aynıdır. Biz ‘Bunlar haramdır, yasaktır, caiz değildir’demiyoruz ama insanın mümkün olduğunca bu tür durumlardan kendisini arındırması gerekiyor. Kişinin kafasında bu tür şeyler olmazsa kişi kendisini tümüyle ibadete verir, orada bulunmaktan büyük bir haz duyar” ifadelerini kullandı.
HAC, Davete İcabettir
İslam’ın ana rükünlerinden olan Haccın, bütün dünya Müslümanlarının umumi bir arınma mevsimi olduğunu belirten Âlimler Cemiyeti Başkan Yardımcısı Mehmet Şenlik Hoca da, “Orada ruhlar kötü huylardan ve kirlerden arınıp durulaşır. Orada her insan kendisinin Allah’a en yakın yerde olduğunu hisseder. O makamları ziyaret eden insan, hayalen hatıradan hatıraya, tarihin bir sayfasından bir diğerine koşar gibi gezinir durur. Hayaller, hatıralar, acılar ve sevgiler birbiri ardı sıra dizilir ve canlanıverir kişinin beyninde ve… Gözleri önünde. Müslüman, haccın nüsuklerini yerine getirirken, hatıralar deryasında bu şekilde yüzerken tarihle yeniden yüzleşiyor. O yüce Peygamberin davetine icabet ederek yığınlar halinde akıp gelenlerin ve bu mübarek evin çevresinde dönenlerin hayalleri bir bir canlanıyor. Gözler onları görüyor gibi, kulaklar seslerini işitiyor gibi hissediyor. Ve kişinin duyguları inceldikçe ruh dünyası değişiyor, önündeki yol haritası ve hayat çizelgesi de yeniden şekilleniveriyor” dedi. Haccın tarih boyunca Müslümanları Allah’a yaklaştıran en büyük ibadetlerden biri olduğu gibi sosyal, siyasal ve kültürel olarak da onları bütünleştirip kaynaştıran en büyük bir etkinlik olduğunu vurgulayan Şenlik Hoca, “Hacc, Müslümanların periyodik olarak her yıl gerçekleştirdikleri genel kongresi ve en önemli kararlarının alındığı istişare toplantısıdır. Burada müminler, Allah’ın dostu İbrahim Aleyhisselam zamanından beri akıp gelen çok derin bir damarın köklerine şahit oluyorlar ve orada kendilerini birbirine bağlayan asıl mihveri görüyorlar. Hepsinin yöneldiği ve birleştiği yönü, kıbleyi bil-müşahede görüyorlar. Orada renk, dil, cinsiyet ve vatan farkının yok olduğu, herkesin tek bir kıyafete büründüğü, dualarında aynı şeylerin konuşulup tekrarlandığı bir dili öğreniyorlar. Böylece sahip oldukları güç kaynakları ve dinamikleriyle müşahhas olarak yüzleşiyor ve tanışıyorlar” şeklinde konuştu.
LİLLAH, ALLAH İÇİN OLMAK, ALLAH’A AİT OLMAK
Haccı “Allah için olmak, her işinde Allah’ın emrini ve rızasını gözetmektir” diyen Abdulhakim Sonkaya Hoca, sözlerini şöyle sürdürdü:“ Burada bir yöneliş, bir hassasiyet vardır. Fakat aynı zamanda burada korku ile ümit arasında bir beklenti de söz konusudur. Burada hedefe doğru bir seyir vardır lakin henüz tam manasıyla hedefe ulaşılmış değildir. Öte yandan ‘Allah’a ait olmak’ ise her şeyi O’nun adına yapmaktır. nsan hacca Allah için gider, O’na ait olarak geri döner. İşte bu, haccın en önemli hedefi ve aynı zamanda sonucudur. Allah’a ait olmak, Allah’ın iradesiyle insanın iradesinin birleşmesidir. Bu durumda İnsanın yaptığı her şey sadece Allah’ın adıyla değil aynı zamanda O’nun adınadır. Bu makamdaki kimse, ‘Bismillah’ dediğinde sadece ‘Allah’ın adıyla’ demiş olmuyor, ‘Allah’ın adına’ demiş oluyor. Takdir edersiniz ki bu ikisi birbirinden çok farklıdır. İnsan hacda ‘Lebbeyk’ diyerek buraya gelmek ve burada ikamet etmek için her türlü mahrumiyete ve harama katlanacağını ilan eder. Yani hacceden kimse ‘Lebbeyk’ dediğinde aslında, ‘Ya Rabbi senin çağrına icabet ettim, Senin için buraya geldim. Beni Lübb olarak geri gönder. Öz olmuş, özelleşmiş, has olmuş olarak gönder. Senin için buraya geldim. Sen de beni kendine ait olarak geri gönder. Ben ‘Lebbeyk’ diyerek buraya geldiğimde Senin için geldim ama ben bununla yetinmek istemiyorum. Artık her türlü yükünden kurtulmuş, üzerindeki yükleri ve sıkıntıları atmış olarak Sana ait olmak istiyorum’ demeye getirir.”