Gazze Hükümeti, siyonist terör rejimi ordusunun 10 Ekim'den bu yana yürürlükte olan ateşkes anlaşmasını 497 kez ihlal ettiğini ve bu ihlaller sonucu 342 Filistinlinin şehit olduğunu duyurdu. Siyonist terör rejiminin sadece cumartesi günü gerçekleştirdiği 27 saldırıda 24 kişi şehid oldu, 87 kişi yaralandı.
Gazze hükümeti, ihlallerin insani ve güvenlik boyutlarıyla ilgili tam sorumluluğun siyonist terör rejimine ait olduğunu belirterek, bu saldırıların sürmesinin her türlü uluslararası çabayı boşa çıkaracağı uyarısında bulundu.
Açıklamada, ABD Başkanı Donald Trump'a, arabulucu ülkelere, anlaşmanın garantörlerine ve BM Güvenlik Konseyine siyonist terör rejimini ateşkese uymaya zorlamak için acilen harekete geçme çağrısı yapıldı.
Hükümet, ihlallerin sürmesinin istikrarı tehdit ettiğini ve uluslararası baskının, siyonist terör rejimini uluslararası hukuka uymaya zorlayabilecek tek araç olduğunu ifade etti.
HAMAS: Anlaşmayı ihlal eden biz değil, israildir
HAMAS Siyasi Büro Üyesi İzzet er-Rişk, yaptığı yazılı açıklamada, işgal rejimin ateşkesi ihlal ettikleri yönündeki iddialarına cevap verdi.
Rişk, arabuluculardan ve ABD yönetiminden işgal rejimine baskı yapmasını isteyerek, HAMAS’ın gönderdiği iddia edilen silahlı kişinin kimliğinin açıklanmasını talep ettiklerini aktardı.
ABD Başkanı Donald Trump'ın Orta Doğu Özel Temsilcisi Steve Witkoff'a ateşkes anlaşmasının sona erdiğini bildirdiği yönündeki iddialara ilişkin Rişk, "israil kaynaklarının, HAMAS'ın Witkoff'a anlaşmanın sona erdiğini bildirdiği yönündeki iddialarının hiçbir gerçeklik payı yoktur." ifadelerini kullandı.
İşgal rejimin, "anlaşmadan kaçmak ve yeniden bir imha savaşına dönmek için bahaneler ürettiğini" kaydeden Rişk, "Anlaşmayı her gün ve sistematik şekilde ihlal eden taraf israildir." ifadelerini kullandı. Rişk, arabulucu ülkelerden ve ABD yönetiminden, "sürece müdahil olmalarını ve israilin anlaşmaya uymaya zorlanmasını talep ettiklerini" duyurdu.
Filistin: israilin Gazze'deki katliamlarını durdurmak için acil uluslararası müdahale yapılmalı
Filistin yönetimi, siyonist terör rejiminin Gazze Şeridi'nde sivillere yönelik düzenlediği saldırıları kınayarak, uluslararası topluma "acil müdahale" çağrısında bulundu.
Açıklamada, "Aşırılık yanlısı israil hükümetinin Gazze'deki katliamları sürüyor. Sivillere yönelik bu saldırıları en güçlü şekilde kınıyoruz." ifadesi kullanıldı.
"Sivillere karşı işlenen bu katliamları durdurmak için acil uluslararası müdahale" çağrısında bulunulan açıklamada, siyonist terör rejiminin saldırılarının "uluslararası barışı sağlamaya yönelik tüm girişimlere aykırı olduğu" vurgulandı.
Kassam komutanına suikast
Filistinli kaynaklar Siyonist terör rejiminin Gazze kentinin batısında bir araca düzenlediği saldırıda dört Filistinlinin şehit olduğunu, birçoğunun da yaralandığını belirtti.
Bazı kaynaklar siyonist terör rejiminin saldırısında Hamas'ın silahlı kanadı İzzeddin el Kassam Tugayları'nın üst düzey isimlerinden Ebu Abdullah el Hadidi'nin hedef alındığını ifade etti
İşgal güçleri dün erken saatlerde ateşkes rağmen Gazze Şeridi'nin güneyindeki Han Yunus kentinin doğusuna yönelik topçu bombardımanı gerçekleştirdi. İşgal ordusu ayrıca Gazze kenti doğusundaki Şucaiye ve Zeytun mahallelerinin doğusundaki bazı bölgeleri kordon altına aldı
Yerel kaynaklara göre siyonist terör rejimi ordusu son günlerde Gazze'de işgal ettiği alanı genişletti ve anlaşmanın ardından geri çekildiği sarı çizgiyi aşarak Gazze kent merkezinin doğu bölgesine girdi ve sarı işaretlerin yerini değiştirerek kontrol ettiği alanı en az 300 metre daha genişletti.
Ateşkes üst düzeylere suikastin perdesi mi?
Gazze’de ilan edilen her ateşkes, sahada “sükûnet dönemi” olarak sunulsa da, siyonist terrö rejimi bu zaman dilimlerini operasyonel boşluk olarak değil, saldırı fırsatı olarak kullanıyor. Ateşkesin hemen ardından, sahadaki birçok direniş mensubunun konumunun insansız hava araçları (İHA) ve sinyal istihbaratıyla tespit edildiği, ardından da nokta suikastlarla hedef alındığı ileri sürülüyor.
Direniş kaynaklarına göre ateşkes dönemleri, halkın yeniden hareketlenmesi, telefon ve telsiz kullanımının artması ve saha içi lojistik faaliyetlerin normalleşmesi nedeniyle siyonist terör rejimi için istihbarat toplamanın en kolay olduğu dönemler hâline geliyor. Özellikle telefon sinyalleri, hareketlilik analizleri, düşük irtifa İHA uçuşları, insansız ajan sensörleri ve casuslar ateşkes sürecinde çok daha yoğun kullanılıyor.
Bu süreçte elde edilen veriler, ateşkesin bitmesiyle birlikte nokta hava saldırılarına dönüştürülüyor.
Gazze’yi bölme planı yürürlükte
Saldırılar sürerken Wall Street Journal’ın geçtiğimiz günlerde ortaya çıkardığı Gazze’yi bölme planı da yürürlüğe giriyor. ABD, Gazze Şeridi’ni nüfuz bölgelerine ayırma planını devreye alıyor; biri siyonist terör rejimi ordusu tarafından yönetilecek, diğeri ise Hamas’ın kontrolünde kalacak. Ancak Hamas kontrolü altındaki bölgelere yardım girişi olmayacak ve yeniden inşa başlamayacak. Böylece o bölgedeki halkın göç etmesi sağlanacak. Güneyde ise özellikle Refah’tan başlayarak Filistinliler için geçici yerleşim alanları kurulması öngörülüyor.
Haaretz gazetesinin, iki Amerikalı resmi kaynağa dayandırdığı haberine göre, Amerika Birleşik Devletleri, işgal altındaki Filistin topraklarında, “Kiryat Gat” kurduğu Sivil-Askeri Koordinasyon Merkezi (CMCC) içindeki askeri varlığını azaltmaya başladı.
Habere göre, merkezde görevlendirilen yaklaşık 200 Amerikan askerinin bir kısmı ayrıldı. Washington’un bu adımının amacı, merkezdeki yetkileri yakında kurulması planlanan “Barış Konseyi”ne devretmek. Amerikan kaynaklarından biri, “Barış Konseyi Başkan Donald Trump’ın başkanlığını yapacağı ve ABD planının temel unsurlarından biri olacak. BM Güvenlik Konseyi’nin geçen pazartesi onayladığı kararda belirtildiği üzere, bu konsey insani yardımların girişini koordine edecek ve Gazze’nin geliştirilmesini teşvik edecek.” dedi.
Aynı kaynak, Barış Konseyi’nin, hem Gazze’de günlük sivil hizmetleri yürütmesi beklenen Filistinli teknokrat komiteyi destekleyeceğini hem de Filistin Yönetimi’nin kendi reform planlarına odaklanacağı bir dönemde bu mekanizmanın önemli rol üstleneceğini belirtti.
ABD’nin Gazze’nin doğusunda “geçici konut siteleri” planı
Gazete, iki Amerikan diplomatı ve merkezde bulunan başka bir kaynağa dayanarak, ABD’nin gündeminde Gazze’nin geliştirilmesinin daha doğrusu siyonist terör rejimi ordusunun kontrolünde, “sarı çizginin” doğusunda inşa edilecek geçici konut alanlarının üst sıralarda yer aldığını bildirdi. Diplomatlardan biri, ABD’nin iki hedefi bulunduğunu söyledi:
Daha fazla sınır kapısının açılması ve yardımların içeri sokulması ve geçici konut sitelerinin inşası.
Aynı diplomat, bu iki hedefin, Gazze Şeridi’nin ikiye bölünmesi ihtimaliyle siyonist terör rejiminin çıkarlarıyla uyumlu olabileceğini ifade etti.
Şu aşamada, Gazze’nin olası bir bölünmesinin siyonist terör rejiminin “güvenlik gerekçeleriyle” (örneğin silahsızlandırma) mi ilgili olduğu yoksa yerleşim alanlarının genişletilmesi planlarıyla mı bağlantılı olduğu belirsiz. Nitekim eski Gush Katif yerleşimlerini yeniden canlandırma projesinin mimarı olarak bilinen Daniella Weiss, devlet televizyonu “Kan”a verdiği demeçte, “Gazze’de 1 milyon 200 bin yerleşimciyi kapsayan bir plan hazırladık. Uygulama Hanuka Bayramı’nda başlayacak.” diyerek dikkat çekici bir açıklama yaptı.
Koordinasyon merkezinde 20’den fazla ülke var
Gazete, CMCC’de 20’den fazla ülkenin temsil edildiğini; bunlar arasında Avrupa ülkeleri, Mısır ve Birleşik Arap Emirlikleri’nin de bulunduğunu yazdı.
Bir diplomatın aktardığına göre, ABD’nin mevcut yaklaşımı, arazilerin sahiplerinden alınması ve karşılığında tazminat verilmesi üzerine kurulu. Aynı diplomat, merkezde enkazın kaldırılması ve geçici konutlar için hazırlık çalışmalarının hızla ilerlediğini belirtti.
Diğer yandan, merkezde temsil edilen ülkelerin çoğunun bu plana açık bir itiraz ortaya koymadığı, bazı ülkelerin ise bu projeyi Filistin Yönetimi’ne Gazze’de rol kazandırmak için fırsat olarak pazarlamaya çalıştığı bildirildi. Bir Avrupa diplomatı, “Gazze’de okulları ve hastaneleri işletecek biri olacak” dedi ancak bunun kim olacağına dair bir açıklama yapmadı.
Diplomatlar, esas kararları veren makamın Koordinasyon Merkezi değil, Beyaz Saray veya siyonist terör rejiminin siyasi liderliği olduğunu vurguladı. Merkezin rolü daha çok teknik ve mühendislik çözümleri üretmekle sınırlı.
Bir Amerikan yetkilisi ve merkez içinde bulunan başka bir kişi, geçen hafta siyonist terör rejiminin “Hükümetin Bölgelerdeki Faaliyetlerini Koordinasyon Birimi”ne (COGAT) ait bazı yetkilerin, özellikle insani yardımların girişini koordine eden yetkilerin Koordinasyon Merkezine devredildiğini söyledi.
Buna rağmen, bir diplomat her iki tarafın da kamyon sayısı ve malzeme türleri konusunda anlaşmalar yapmaya devam ettiğini belirtti. Başka bir diplomat, siyonist terör rejiminin sahadaki yardım politikalarında büyük bir değişim görülmediğini söyledi.
Ancak BM verileri bu iddialarla çelişiyor. BM’ye göre, ateşkesin başladığı günden bu yana 4435 yardım kamyonu girebildi bu da sadece bir haftalık insani ihtiyaç miktarına denk geliyor. Gazze’ye giren malların büyük bölümünü BM sistemi değil, özel sektör veya BM dışındaki ülkeler gönderiyor.
Bir BM kaynağı, gelen ticari malların çoğunun fast food, çikolata, cips ve benzeri atıştırmalık ürünler olduğunu belirtti ve “Bize göre bunlar çok önemli değil; önemli olan besleyici gıdaların da girebilmesi” dedi. Ateşkesin üzerinden bir buçuk ay geçmesine rağmen, Gazze’de hâlâ et, süt, sebze ürünlerine ulaşımın çok zor olduğu ve halkın çoğunlukla karbonhidratla beslendiği vurgulandı.
Siyonist terör rejiminin bölge koordinasyon birimi, Amerikalıların mekanizmaya katılmasının başladığını doğrularken, bunun bir “yetki devri” değil, ortak denetim ve koordinasyon mekanizması olduğunu belirtti. Yardım kamyonlarının içerik denetimlerinin kendi güvenlik birimleri tarafından yapılmaya devam edeceği ifade edildi.
Garantör ülkeler sessiz: ABD bölge ülkelerini kandırdı mı?
13 Ekim’de Şarm el-Şeyh’te Katar, Mısır, Türkiye ve ABD’nin garantörlüğünde imzalanan ateşkes anlaşması, sahadaki fiili gelişmelerle birlikte kağıt üzerinde bir metne dönüşmüş durumda. Gazze’de her gün yeni saldırılar yaşanırken, garantör ülkelerin hiçbirinden ihlallere ilişkin güçlü bir tepki gelmemesi, ateşkesin uygulanmasından ziyade yalnızca “siyasi bir vitrin” oluşturmak amacıyla imzalandığı yönündeki şüpheleri artırıyor. İhlallerin durdurulması için devreye girmesi gereken bu ülkelerin tam aksine sessiz kalması, sahadaki realiteyle masadaki diplomatik dil arasındaki uçurumu daha da büyütüyor.
Ateşkesin ardından peş peşe gerçekleşen nokta saldırılar, anlaşmanın sahada siyonist terör rejimi için bir “avlanma dönemi”ne dönüştüğünü gösteriyor. Üst düzey direniş komutanların hedef alınması, anlaşmanın korumayı vaat ettiği zeminle tamamen çelişiyor. Buna rağmen süregelen sessizlik sürecin kontrolünün tamamen ABD–siyonist terör rejimi eksenine geçtiğini düşündürüyor.
Bu sessizliğin ardında, Gazze’yi ikiye bölme planının fiilen uygulanmaya başlaması yatıyor. ABD’nin yeşil ve kırmızı bölge hedefi, Gazze’nin doğusunda kurulacak geçici yerleşim alanlarıyla birleştiğinde, ateşkesin aslında bir “bölme takvimi” için kullanıldığı ihtimalini güçlendiriyor. Bu tablo, garantör ülkelerin anlaşmayı korumaktan çok, sahada şekillenen yeni idari–coğrafi modele pasif biçimde eşlik ettiğini gösteriyor.
Tüm bu gelişmeler, kritik bir soruyu öne çıkarıyor: ABD, siyonist terör rejimiyle koordineli biçimde bölge ülkelerini, özellikle de garantörleri, esirlerin cesetlerinin teslim edilmesi üzerinden sürece ortak ederek Gazze’nin bölünmesini meşrulaştırmak için mi kullandı? Ateşkes ihlallerine sessizlikle birlikte okunduğunda, garantör mekanizmasının siyonist terör rejimini frenlemek için değil, sahadaki dönüşümü yumuşak bir diplomatik çerçeveye oturtmak için işletildiği izlenimi güçleniyor.




