Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın açıklamalarından öne çıkan başlıklar:

Aziz milletim, İnsan Hakları Başkanlığımızın kıymetli mensupları, kıymetli yol ve dava arkadaşlarım, saygıdeğer misafirler, sizleri en kalbi duygularımla, hürmetle, muhabbetle selamlıyor; Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi'nin kabulünün 77'nci yılı münasebetiyle düzenlenen bu anlamlı programda siz kardeşlerimle bir araya gelmekten büyük bir bahtiyarlık duyuyorum.

İnsanlık için Güçlü Türkiye programının ülkemiz, milletimiz, gönül ve kültür coğrafyamız ile tüm insanlık için hayırlara vesile olmasını diliyorum. Bu güzel programı tertipleyen AK Parti İnsan Hakları Başkanlığımızı tebrik ediyor, icrasında emeği geçen her bir kardeşime şükranlarımı sunuyorum. Katılımlarınız için her birinize ayrı ayrı teşekkür ediyorum.

İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi'nin kabul edilişinin 77. yıl dönümü olan 10 Aralık İnsan Hakları Günü'nüzü şimdiden tebrik ediyorum. Bölgemizle birlikte tüm dünyada insan hak ve onurunun savunuculuğunu misyon edinmiş bir siyasi partinin genel başkanı, asırlarca adaletin sancaktarlığını yapmış necip bir milletin cumhurbaşkanı olarak buradan kalbi bizimle atan tüm mazlum ve mağdurlara dayanışma mesajlarımı gönderiyor, hepsini hürmetle selamlıyorum. Gazzeli kardeşlerimizi, Sudanlı kardeşlerimizi selamlıyorum. Afrika'dan Asya'ya, bizden uzakta olsalar da acılarını acımız bildiğimiz tüm mazlumları yürekten selamlıyorum.

Bilhassa savaşların, çatışmaların, yokluk ve yoksulluğun bütün yükünü minik omuzlarında taşımak zorunda kalan masum çocukları ve onların cefakâr annelerini, babalarını kalpten selamlıyorum. Elbette Filistinli kardeşlerimi, Filistin halkının onurlu, gururlu, kararlı, izzetli mücadelesini bugün bir kez daha saygıyla selamlıyorum. Kendilerine bir kere daha sabır temenni ediyor, Türkiye ve Türk milleti olarak her zaman yanlarında olacağımızı bilvesile tekrar ifade ediyorum.

İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi bundan tam 77 sene önce, 10 Aralık 1948'de büyük bir teveccühle kabul edildi. 30 maddeden oluşan bu beyanname, iki yıkıcı dünya savaşı sonrasında yeni bir düzen inşa etmeye çalışan insanlık için umut kaynağı oldu. Beyannamenin ilk üç maddesini burada sizlere aktarmak isterim. Bütün insanlar özgür, onur ve haklar bakımından eşit doğarlar. Akıl ve vicdana sahiptirler. Birbirlerine karşı kardeşlik anlayışıyla davranmalıdırlar. Herkes ırk, renk, cinsiyet, dil, din, siyasal veya başka bir ayrım gözetmeksizin bu bildirge ile ilan olunan bütün haklardan ve bütün özgürlüklerden yararlanabilir. Yaşamak, özgürlük ve kişi güvenliği herkesin hakkıdır.

Her bir satırı dikkatle okunması, içselleştirilmesi ve uygulanması gereken bu tarihi beyanname, yaklaşık altı ay sonra meclisimizde kabul edilerek kaderin bir cilvesi olarak 27 Mayıs 1949'da yürürlüğe girmiştir. Beyannamede kayıtlı hususların özellikle vesayet dönemlerinde ne kadar tatbik edildiği, üzerinde ayrıca durulması gereken bir meseledir. Millete ve milletin değerlerine yönelik husumeti herkesçe bilinen tek parti faşizmi, ilk günden itibaren beyannamenin altını oymuştur. Kimi zaman bürokratik oligarşi, kimi zaman antidemokratik güç odakları olarak kendini deşifre eden bu zihniyet, milletin hafızasında derin yaralar açmış, demokrasimize telafisi uzun yıllar alan zararlar vermiştir.

CHP'YE TEPKİ

27 Mayıs'tan 28 Şubat'a kadar her 10 yılda bir tekrarlanan müdahalelerin arkasında bu zihniyetin silueti vardır. Yassıada faciasını, 12 Mart sonrası olanları, 12 Eylül'de adeta işkence kampına dönüşen Mamak'taki C5'leri, Diyarbakır cezaevlerini, beyaz torosları anlatmaya gerek yok. 2002'den bu yana mesaimizin mühim bir kısmını bu ihlallerin bıraktığı tortuları temizlemeye, travmaları iyileştirmeye harcadık. Burada saymaya kalksak saatlerimizi alacak ve adına "sessiz devrim" dediğimiz reformlarla hamdolsun bu yolda önemli mesafeler aldık. Ancak insan hakları cellatlarının ülkemize, milletimize, demokrasimize ve sosyal barışımıza çıkardığı faturaları halen ödüyoruz. Bunların bir kısmını son grup toplantımızda ifade ettim. Orada dile getirmediklerimizi ise başta mağdurlar olmak üzere milletimizin farklı kesimleri çok çok iyi biliyor. Onları da muhataplarının yüzlerine çarpmaya devam edeceğiz. Beyefendiler sabıkalı geçmişleriyle hesaplaşmak yerine işi dedeye, ataya götürseler de biz doğruları konuşmaktan çekinmeyeceğiz.

Yeri gelmişken söylemeden geçemeyeceğim. CHP Genel Başkanı, her köşeye sıkıştığında hep şunu yapıyor: Ya topu taca atıyor ya saldırganlaşıyor ya saçmalıyor. Yine aynısını yapmış. Haddini de aşarak Sarıkamış'ta şehit düşen rahmetli dedemin bir asır önce nerede olduğunu sormuş. Gençlik kollarımızda bu siyaset acemisine hak ettiği cevabı vermiş. İstanbul halkının kaynaklarını yağmalayan suç örgütüne posta güvercinliği yapmayı marifet zanneden bu şahıs için daha fazla nefes harcamayı israf görüyor, Allah'tan kendisine akıl ve izan vermesini niyaz ediyorum.

Tek parti zihniyetinin yanlış uygulamaları bir tarafa bırakılıp milletimizin tarihine, kültürüne ve inanç değerlerine bakıldığında, beyannamede kayıtlı hakların bize hiç de yabancı olmadığı görülecektir. Her şeyden evvel, eşref-i mahlukat olan insana saygı göstermek, insan onurunu korumak, onun yaratılıştan gelen haklarının kullanılmasını temin etmek, bizim için medeniyetimizden tevarüs ettiğimiz ulvi değerlerdir.

Peygamber Efendimiz, 1400 yıl önce Veda Hutbesi'nde tüm insanlığa şöyle seslenmişti: "Ey insanlar! Biliniz ki Rabbiniz birdir. Atanız da birdir. Bütün insanlar Adem'den gelmiş, Adem de topraktan yaratılmıştır. Arap'ın Arap olmayana, Arap olmayanın Arap'a, beyazın siyaha, siyahın da beyaza hiçbir üstünlüğü yoktur. Allah katında üstünlük ancak takva iledir. Biliniz ki bu şehriniz Mekke, bu gününüz arefe ve bu ayınız Zilhicce nasıl mukaddes ve dokunulmaz ise, mallarınız ve canlarınız da aynı şekilde dokunulmazdır. Ey insanlar! Kadınların haklarına riayet etmenizi ve bu hususta Allah'tan korkmanızı tavsiye ederim. Sözümü iyi dinleyin ve belleyin."

Bu emir ve tavsiyeler, asırlar boyunca siyasi, sosyal, beşeri hayatında milletimize rehberlik etmiştir. Ahmet Yesevi'den Yunus Emre'ye, Hazreti Mevlana'dan Hacı Bektaş Veli'ye kadar bu toprakları muhabbetle yoğuran nice gönül sultanımız, aynı şekilde öğütleriyle milletimizin tasavvurunu şekillendirmiştir.

Hazreti Mevlana'nın hikmet pınarından süzülen şu sözleri burada sizlere ve aziz milletimize hatırlatmak istiyorum. Bakınız, o büyük gönül mimarı bundan yedi buçuk asır önce ne demişti:

"Biz bu dünyada güneş gibiyiz. Herkese can vermeye, tüm insanlar alemine faydalı olmaya gelmişiz. Kalpleri kırılmış, gamlara düşmüş kişilere dost olmaya, onların gamlarını, kederlerini paylaşmaya gelmişiz. Hor görülenleri, toprağa düşenleri, ayaklar altında ezilenleri gül bahçesine getirelim, onlara neşeler bahşedelim diye bu dünyaya gelmişiz."

Divan edebiyatının son büyük şairlerinden Şeyh Galip de Hazreti Mevlana'dan yüzyıllar sonra şu mısralarla seslenmişti: "Hoşça bak zâtına kim zübde-i âlemsin sen / Merdûm-i dîde-i ekvân olan âdemsin sen."

Değerli kardeşlerim, İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi'nden yüzyıllar önce ortaya konan bu prensipler, bizim nasıl bir müktesebata sahip olduğumuzu göstermektedir. Şurası bir gerçek ki, bizler alem-i suğra olarak gören, alemin özü, yaratılmışların gözbebeği olarak gören bir medeniyetin mensuplarıyız. İnancımızda nasıl ilk insan alemin özüyse, bugüne kadar dünyaya gelen her insan nasıl alemin özüyse, aynı şekilde kıyamete kadar son insan da alemin özü olarak kıymetlidir, yaratılışı itibarıyla hürmete layıktır.

Muhabir: Mehmet Yaman