Oysa gerçekte Almanya, İkinci Dünya Savaşı’ndaki yenilgisinin ve Yahudilere soykırım uyguladığı yönündeki suçlamaların oluşturduğu baskıların altında ezilerek Siyonist rejime, katliamlarında kullanması için silah ihraç etmeye devam ediyor. 2023’te onaylanan 326,5 milyon euroluk silah sevkiyatı, önceki yıla göre on kat artış anlamına geliyor; yalnızca bu yılın ilk yarısında ise 161 milyon euroluk yeni silah lisansı onaylandı.

Merz Financial Times’a verdiği beyanda, “askeri operasyonların meşru terörle mücadele sınırlarını aştığını” itiraf ederken, Başbakanlığını yürüttüğü hükümet, hâlâ kendi şirketlerinin ürettiği tanksavarlar, mühimmat ve hava savunma sistemlerinin Gazze’ye konuşlandırılmasına büyük bir gönüllülükle izin veriyor. Bombalanan evlerde ve çadırlarda yüz binlerce kadın ve çocuğun şehadet şerbetini içtiği ya da yaralanarak gazi olduğu insanlık suçlarına karşı, sadece “dehşet” demek yetmiyor; dehşetin finansmanı olan ve Siyonist rejimi şımarttıkça şımartan maddi yardımlara ve silah sevkiyatına son verilmesi öncelikli adım olarak gerekli görülmüyor mu?
Çocukların Ölümü Karşısında Sessizlik Suçtur
Her yeni silah sevkiyatı, bir başka okulun yıkılması, yeni bir cenazenin omuzlarda sürüklenmesi demek. Savaşın tarafı değiliz diyorsak, o zaman savaş makinelerine ihracatı durdurmak zorundayız. Aksi hâlde “dehşete düştüm” gibi ifadeler ve insan haklarını yücelten sözde söylemler, gerçek politikadaki katliam iş birliğiyle örtüşmüyor.
Eğer gerçekten dehşete düştüyseniz, somut adımlarla bunu ispatlamak yükümlülüğündesiniz. “Dehşete Düştüm” cümlesi bir iddiadır. Ve meşhur usul uyarınca “Müddei, iddiasını ispatla yükümlüdür.” Eğer gerçekten de dehşete düştüğünüze, çocuk cesetlerini görmekten sapıkça bir zevk almadığınıza inanmamızı istiyorsanız, gelin hükümetinize şu adımları atmasını öneren bir önerge sunun ve iddianızda samimi olduğunuzu ispatlayın:

Somut Adımlar: Silah Ambargosu ve Yaptırım Seçenekleri
1. Tam Kapsamlı Silah Ambargosu: Şu anki kısmi duraklatma uygulamaları hiçe sayılarak yeniden değerlendirilmelidir. Yeni lisans başvurularının tamamı reddedilmeli, devam eden sevkiyatlar geri çekilmelidir.
2. Uluslararası Koalisyon Kurulması: Fransa, İtalya, Kanada, İspanya ve Belçika gibi ülkelerle birlikte ortak bir silah ambargosu paketi hayata geçirilerek Gazze’deki sivillerin korunması sağlanmalı ve katliamın durdurulması sağlanmalıdır.
3. İnsani Yardım Koridoru Garantisi: Almanya, askeri desteği durdurmakla kalmayıp BM aracılığıyla insani yardım koridorlarının güvenliğini de uluslararası koalisyonla temin etmelidir. Siyonist rejimin BM yetkililerini katletmeye devam etmesi engellenmeli, bu eylemler şiddetle cezalandırılmalıdır.
4. Ulusal ve Uluslararası Hukuki Sorumluluk: Berlin’de açılan davalar (“Gazze’liler Almanya’ya dava açtı” gibi) sonuçlandırılmalı, hukuki sürecin sonucu olarak mevcut silah lisansları iptal edilmeli, Siyonist yetkililer hakkında tutuklama kararları çıkarılmalıdır.
Friedrich Merz’in “dehşet” vurgusu, Alman kamuoyunda belki bir vicdani hareketlenmeye neden olabilir. Ancak siyasi bir söylemin samimi olup olmadığının anlaşılmasının en temel göstergesi, sözlerin siyasete ve uluslararası politikalara dönüştürülüp dönüştürülmediğidir.
Şimdi tam zamanı: Çocukların ölmesini “dehşetle izlemek” değil, katı silah ambargolarıyla engellemek gerekiyor. Çok açıktır ki Almanya şu anki politikalarıyla, insanlığın değil, ikiyüzlülüğün ve politik çıkarların tarafında olduğunu ispatlamıştır.