Her ölüm yıldönümünde bir Gaffar Okkan güzellemesi alır başını gider medyada. Kemalist, faşist, ulusalcı/hain, İslamcı, sağcı, solcu, Merkez, Paralel medya… tüm medya tek ses tek nefes Ali Gaffar Okkan güzellemesi yapar. Türkiye medyasının yeknesak bir şekilde ittifak ettiği tek şey Ali Gaffar Okkan'ı tazim etme ayinidir.
Solcu, Kemalist, Merkez, Fetullahçı, ulusalcı ve faşist sistemden beslenen tüm cüruf takımının meslek hayatının tümünü Müslümanlara işkence ve zulüm etmekle geçiren Gaffar Okkan'a güzelleme yapmaları çok normal. Çünkü Okkan, onların ölüleridir. Fetullahçısından en marjinal sol akıma kadar tümü mevcut sistemin bir parçası bir sacayağıdır. Ancak İslami ya da günün moda tabiri ile muhafazakâr kesimin Gaffar Okkan seviciliğini teşrih masasına yatırmak gerek.
Birincisi, bahse konu olan Muhafazakâr kesim medyasının başında bulunanlar birer hakiki Ali Gaffar Okkan muhibidirler. İkincisi; Muhafazakâr medyanın yöneticilerinin tarih bilinci kültürel birikimi, entelektüel okumaları, siyasi ufku ve (en acısı) oturdukları koltukları, kaptıkları köşeleri hak edecek çap ve müktesebatları yok. Bu rezil durumun başka bir adı yok. Bu kadar utanmadan rezilce yapılan hatanın teşhirin adı cahillikten başka bir şey değil.
GAFFAR OKKAN POLİS DEĞİL BİR PROJE İDİ
Gaffar Okkan'ın Diyarbakır'daki uygulamalarına baktığımızda onun bir polisten çok, bir proje olduğunu hemen müşahede ederiz. Ali Gaffar Okkan kesinlikle sadece bir polis değildi. O bir PROJE idi. İttihat Terakki'den bu yana Kürtlerin dinden uzaklaştırma projesinin zirvesi idi. Okkan'ın en büyük özelliği, görev yaptığı her yerde Müslümanlara işkence ve zulüm etmesi idi. 12 Eylül'de İslamcı ve ülkücü gençlere yaptığı işkence ve zulüm ile darbecilerin en sadık kulu olarak öne çıkmıştı. Okkan, Diyarbakır'a gelir gelmez “Hizbullah” olarak bilinen Müslüman cemaati hedefine koydu. Başörtülü genç kızları, anneleri, küçücük çocukları kanunları ayaklar altına alarak gözaltına aldı. Ve haftalar süren işkenceli sorguları bizzat kendisi yaptı.
Kur'an kurslarına bakın yaptı. Kur'an öğretimini tüm Diyarbakır merkezde yasakladı.
Evlere baskınlar düzenledi, yargısız infazlar yaptı. Alnı secde gören herkes “Hizbullahçı” ve imha edilmesi gereken unsurlardı.
Diyarbakır'da bulunduğu süre içerisinde Müslümanları hayattan söküp atarken, diğer taraftan da PKK ve uzantılarına kol kanat gerdi. PKK çetelerinin şehre adım adım hâkim olmasını sağladı.
PKK, Gaffar Okkan dönemde adeta polisin yardımı ile Diyarbakır'ı hâkimiyetinin altına aldı. PKK'ya yönelik tırışkadan da olsa bir operasyon dahi yapmadı.
Müslümanlara yaptığı işkence ve zulümler 12 Eylül'ü aratır hale gelmişti. O günlerde Diyarbakır'da Müslüman olmak, işkenceli sorgulamadan sonra tutuklanıp hapse atılman için yeterli sebepti.
Gaffar Okkan'ın baskılarına dayanamayan Müslümanların önde gelenlerinin büyük çoğunluğu şehri terk etmek zorunda kaldı. Ve böylece meydan kelimenin tam anlamı ile PKK çetelerine kaldı.
Okkan, Diyarbakır'da yaptığı icraatların tümü, Müslüman Kürtlere zulmedip, ateist, Marksist, dinsiz Kürtçülere alan açmak amacına matuftur.
GAFFAR OKKAN'IN GÜNAH GALERİSİ
Muhafazakâr medya ve birçok kaleminin göklere çıkardığı Gaffar Okkan'ın hayatını kararttığı insan o kadar çok ki. Bu gün korkularını kırıp ortaya çıkanların sayısı binleri buluyor. Eskişehir'den Diyarbakır'a kadar binlerce insan bu sadist ruhlu işkencecinin zulmünü ifşa ediyor.
Okkan'ın hayatını karattığı işkence ettiği bir ülkücü bir de Müslüman kadının sözlerine kulak verelim:
Gaffar Okkan'ın yapmış olduğu hukuksuzlukların tanığı olan Leyla Çiçek yaşadıklarını İlke Haber Ajansı'na (İLKHA) şöyle anlatıyordu:
“2000 yılının Ekim ayında misafir olduğu bir eve yapılan baskın sonucu gözaltına alındığını ve 28 gün gözaltında çeşitli işkencelere maruz kaldığını söyleyen Leyla Çiçek, kendisine iffetine dokunma tehdidiyle imzalatılan belgeler ile cezalandırıldığını belirtti.
Çiçek, “Sabah polisler tarafından bulunduğum evin kapısı patlatıldı. O zaman oğlum 3, kızım ise bir buçuk yaşındaydı. Bulunduğum eve sanki hepimiz silahlanmışız gibi baskın yapıldı. Çocukların da bulunduğu eve hedef gözetilmeksizin ateş edildi. Bu sırada arka odaya geçmiş, çocuklarımıza sıkı sıkı sarılmıştık. Korku içindeydik, çocuklar çığlık çığlığa bağırıyorlardı. Patlama ve silah atışlarının ardından polisler içeriye girdi. Biz arka odadaydık, bizi apar topar gözaltına aldılar. Bizi gözaltına aldıktan sonra barut testi yaparak, silah kullanmışız gibi gösterdiler. Silah falan kullanmadık, bulunduğumuz evde de silah yoktu ve silah görmüşlüğüm bile yoktu ama kullanmışız gibi kayda geçildi.” dedi.
Gözaltına alındıktan sonra polisin, çocuklarını esirgeme kurumuna göndermek istediklerini dile getiren Çiçek, çocuklarını bir yakınına gönderdiğini söyledi.
POLİSLER BENİ GÖTÜRDÜĞÜNDE ÇOCUKLARIM AĞLIYORDU
Polisler tarafından çocuklarından ayrıldığında çok kötü bir travma geçirdiğini söyleyen Çiçek, “Onlara ayak bağı oluyorlar diye ilk etapta çocuklardan kurtulmaya çalışıyorlardı. Polisler beni götürdüğünde çocuklarım çığlık çığlığa ağlıyorlardı. Çocuklarımın gözü önünde beni itip kakıyorlardı, çocuklar korkudan bana sıkı sıkı sarılıp ayrılmak istemiyorlardı fakat polis acımasızca çocuklarıma tokat atıp fırlattı. Ardından çocuklarım bir yakınımın yanına gönderildi. Bu yaşadığım olay psikolojimi kötü yönde etkiledi.” ifadelerini kullandı.
Gözaltına alındığında gözlerinin kapatıldığını söyleyen Çiçek, 28 gün boyunca gözaltında fiziki ve psikolojik işkence gördüğünü dile getirdi.
GÖZALTINDA KÖTÜ MUAMELE İLE KARŞILAŞTIM
Gözaltına alındığından itibaren kötü muamele ile karşılaştığını ifade eden Çiçek, “Sanki çok suçluymuşuz gibi terörist muamelesi gördük oysa neyin ne olduğunu bilmiyorduk. Bize ‘Siz konuşuncaya kadar sizi buradan çıkartmayacağız` diyorlardı ama konuşacağımız şeyin ne olduğunu bilmiyorduk ‘Ne söyleyelim` diyorduk, bize ‘Bildiğiniz her şeyi söyleyeceksiniz` diyorlardı ama bildiğim bir şey yoktu bilsem oradan çıkma umuduyla söylerdim. Daha sonra hücreye konulduk.” dedi. Hücredeyken işkence görenlerin çığlıklarına şahit olduğunu dile getiren Çiçek, çığlıkların gördüğü işkencelerden daha ağır olduğunu söyledi.
İŞKENCEDE ELİME AYAĞIMA ELEKTRİK VERİLİYORDU
Sürekli iffetine dokunulmakla tehdit edildiğini belirten Çiçek, gördüğü işkenceleri şöyle anlattı: “İşkencede bana elektrik verildi. Elektriği elime veriyorlardı, elimden attığımda kabloları ayağıma bağlıyorlardı. Soru sorduklarında bilmiyorum dediğimde kafamı duvarlara çarpıyorlardı. Bunlar yapıldığında gözlerim kapalı olduğundan dolayı darbenin nereden geldiğini göremiyordum, birden sarsıntı geçiriyordum. Darp ediyorlardı ve çok ağır hakaretlerde bulunuyorlardı. Polisler sürekli maneviyata hakaret ediyor, örtüme laf atıyorlardı. Ayrıca namaz problemi yaşıyorduk, herhangi bir temizlik söz konusu değildi. Namaz kılmak için bazen kapıyı çalıyordum bulunduğum hücrede bir bayan vardı çok korkuyordu, bana ‘Kapıya vurma gelip bize işkence yaparlar` diyordu. Namaz talebimize polisler hakaret ederek karşılık verip namazı geçirmemiz için bekletiyorlardı. Gözaltında maddi manevi çok bize acılar çektirdiler. Bir ara örtümü aldılar ve o şekilde fotoğrafımı çektiler. Gözaltının ilk 2-3 günü yemek verilmedi. Üç günün ardından az bir miktarda yemek verilmeye başlandı. Farklı düşüncede olan insanları hücreme koyarak sözüm ona onlara kötü davranıp bana iyi davranıyorlarmış gibi gösteriyorlardı. Yanıma bir bayan getirmişlerdi bana yemek verip o bayana yemek vermiyorlardı. O bayan da PKK lehinde bildiri dağıtmıştı diye gözaltına alınmıştı. Bana yemek verirken o bayana dönüp ‘Sen yemeyeceksin` diyorlardı sanki bana daha önce işkence yapmamışlar gibi davranıyorlardı. Onlar gittikten sonra o bayanla yemeğimden veriyordum ama o korkuyordu kızarlar diye ben de bir şey olmayacağını söyleyip yemeğimi paylaşıyordum.”
9 gün gözaltında kaldıktan sonra mahkemeye çıkarılarak tutuklandığını dile getiren Çiçek, cezaevinde girdikten sonra tekrar gözaltına alınarak çeşitli işkencelere maruz kaldığını söyledi.
“ İFFETİME DOKUNMAKLA TEHDİT EDEREK BELGELERİ ZORLA İMZALATTILAR”
Çiçek şöyle devam etti: “Bir ayın sonunda ne olduysa bizi cezaevine aldılar. İkinci defa gözaltında bulunduğum süre içerisinde babam tutuklandığımı duymuş, cezaevinde sorduğunda gözaltında olduğum söyleniyor, babam emniyete sorduğunda cezaevine gönderdiklerini söylüyor ve bunu defalarca tekrar ediyorlardı. Ailem avukat aracılığıyla bilgi almak istemişti ama avukata da kimse bilgi vermemişti. Ailem de artık hayatımdan endişe etmeye başlamıştı. En son gözaltından çıktığımız zaman bize kitap kalınlığında güya bizim verdiğimiz bilgilerden oluşan ifademizi imzalatmaya çalıştılar. Ben önce okuyacağımı söyledim. Onlar, her türlü işkenceyi yapmak, hatta iffetime dokunmakla tehdit ederek zorla imzalattılar. Bana imzalattıkları belgelerin bilgilerini avukatımdan öğrendim. O belgelerde silah kullandığımız ve buna benzer şeyler yaptığımız iddia ediliyordu. 28 günlük gözaltı sürecinin ardından mahkemeye çıkarıldım. Çocuklarımı ilk defa mahkemede gördüm, perişan olmuşlardı. Gözaltında iken gözlerimi her kapatışımda çocuklarımın çığlıklarını hatırlıyor, kâbuslarla uyanıyordum.”
Mahkemede önce müebbet istemiyle yargılandığını söyleyen Çiçek, daha sonra örgüt üyeliğinden ceza alarak 4 yıl cezaevinde kaldığını dile getirdi.
· Bugün Diyarbakır'da şehid edilen asker ve polisin kanında Gaffar Okkan'ın eli vardır. Diyarbakır'ın bu hale gelmesinin temelini bizzat Gaffar Okkan atmıştır.
· Polis ve polis müdürleri, görevleri gereği PKK ile yasalar çerçevesinde acımasızca savaşırlar. Oysa Ali Gaffar Okkan öldürüldüğünde terör örgütü PKK ve bütün uzantıları karalar bağlamış gözyaşları sel olup akmıştı. Ölen, bir T.C. polisi değil de sanki PKK Polit Büro üyesi idi.
· PKK'nin kutsadığı Gaffar Okkan Solcu idi. İşi gücü Müslümanlara işkence etmek ve nefes aldırmamaktı. 12 Eylül faşist askeri darbesinin en azılı, en çirkin ve en çirkef işkenceci polislerinin başında geliyordu. Gaffar Okkan, Diyarbakır'a atandıktan sonra bölgede Müslümanlara kan kusturmuş, meydanı PKK çetelerine bırakmıştı.
Kaynak: Milat Gazetesi-Erdal ŞİMŞEK
Tarih: 03 Şubat 2016