Hz. Pir Celaleddin-i Rumi (ra) sahip olduğu o derin irfani bilgisiyle hem yaşadığı asrı hem de asırlar sonrasını aydınlatan önemli bir şahsiyettir.
Şu asırdaki sorunların dahi bir çoğunu onun temsili anlatımlarıyla anlamak ve çözüme ulaştırmak elbette mümkündür. Asrımız dünyasının en büyük meselelerinin başında kutuplaşmalar ve çıkar eksenli bloklaşmalar, çatışmalar yer almaktadır. Bizim bulunduğumuz bölgede ise hala milliyet eksenli çekişmeler devam etmektedir. Özellikle İslam ümmetinin önemli parçalarından Arap, Türk, Kürt ve Farslar arasındaki rekabetler bitmiyor. Kürtler, batının bölgemizi paylaşıp parçalamasından sonra kasıtlı bir şekilde dört parçaya bölünmüştür. Bugün bölgemiz hala bu sıkıntının sancısını çekmekte bir hiç uğruna Müslümanların kanı akmaktadır. Irkçılığı esas alan Arap, Fars ve Türk unsurlar, barındırdıkları Kürt unsuruyla barışmak ve hukuklarını iade etmek istemiyorlar. Asimile politikaları kardeş kanının akmasına sebep oldu ve tabii ki bundan bölgemiz zarar, batının emperyalizmi de kar elde etti. Hz. Pir temsili bir kıssa ile bu soruna değinmiş ve çözüm önermiştir. İşte kıssamız:
'Bir adam dört kişiye bir miktar para verdi. 'Bu para ile işinize yarayanı alın!' dedi.
Dört kişiden biri; 'Bu parayla engür alalım' dedi.
Öbür arkadaşı Arap idi. 'Aksilik etme!' dedi. 'Ben engür istemem, ineb isterim.'
Onlardan birisi Türk idi. 'Ben ineb istemem, üzüm isterim.' dedi.
Rum olan bir başkası: 'Bırakın bu lafları! Bu para ile istafil alalım.' dedi.
(İstafil Rumca, ineb Arapça, engür de Farsça üzüm demektir).
Derken dört kişi birbirleri ile çekişmeye, dövüşmeye başladılar. Çünkü adların anlamından haberleri yoktu. Onlar ahmaklıklarından, birbirlerine yumruk atıyorlardı. Çünkü bilgiden bomboş, bilgisizlikle dolu idiler. Orada çeşitli dil bilir, sır sahibi üstün bir er bulunsa idi onları uzlaştırır, barıştırırdı.
Hz. Pir bu hikayeyi anlattıktan sonra buyuruyorlar ki :
'Bu adamların ahmakça bir kavgaya tutuşmalarının sebebi isimlerin sırrından ve anlamlarından habersiz olmalarıdır. Eğer bu kelimelerin anlamına vakıf, dil bilen, kadri yüce birisi orada olsaydı, onları kolayca uzlaştırırdı.
Onlara derdi ki : 'Ben bu bir dirhemle hepinizin arzusunu yerine getiririm. Sizin sahip olduğunuz bu dirhem, hepinizin istediği şeyi yapmaya yeter yani dördünüzün istediğini de yerine getirir. Böylece birbirine düşman olan dört kişi de uzlaşır, birliğe ulaşır, bir olur. Sizin bu sözleriniz ise ancak savaşa ve ayrılığa sebep olur. Öyleyse siz susun, beni dinleyin de diliniz ben olayım. Sizin sözleriniz farklı, bu farklı sözlerin neticesi de ihtilaftır ki bu da çatışma ve düşmanlıktan ibarettir.'
Hikayemizde çok ince noktalar vardır ancak biz sadece birkaçına değinelim :
Gerek aynı milletin fertleri arasında gerek milletler arasında gerek aynı dinin mensupları gerek farklı din müntesipleri arasında çok ihtilaflar vardır. Fakat bu ihtilafların ekserisi görünüştedir.
Bölgemizin birlik/beraberlik ve huzur içinde yaşayabilmesi için gerekli olan önemli bir husus, kişilerin birbirlerini anlamaya çalışmasıdır. Bazen toplumun birçok ferdi aslında aynı düşünce ve hedefte olmasına rağmen, karşı tarafı iyi dinlemediği ya da önyargılardan kurtulamadığı için onları anlayamaz, ya da yanlış anlar. Bunun için insanların ön yargısız ve iyi niyetle birbirini dinlemeleri ve kendisi için istediklerini başkaları için de istemeleri gerek. Sadece kendi nefsini, partisini, devletini her hal-ü karda haklı görmek felaketin ta kendisidir. Yazımızın başlığı bir Kürt atasözünün tercemesidir. (Aqlê sivik barê girane) Mevla bizleri akıl ve izandan mahrum kılmasın.