• DOLAR 32.602
  • EURO 34.82
  • ALTIN 2497.616
  • ...

Aşağıda okuyacaklarınız sadece ibretlik bir temsil ya da hikâyedir.

Adam kasabanın zenginlerindendi. Zengindi zengin olmasına ama bu zenginlik ne gönlüne ne de ameline yansımamıştı maalesef.  Zenginliğe giden yolda yaptıklarıysa yüreğinde sıkıntı tahtını çoktan kurmuştu. Zenginliğine karışan haramlar ömrünün son demlerinde uykusunu kaçırmaktaydı.

Aslında cahil ya da dinden, ahretten bihaber biri değildi. Ama zenginleştikçe inandığı değerlerden uzaklaşmış uzaklaştıkça da tek hedefi daha da zenginleşmek olmuştu.

Ama o da yolun sonuna geldiğinin farkındaydı. Artık kazandığı paralar, oturduğu güzelim evler, köşkler saraylar zevk vermez olmuştu. O istemese de ağaran saçları, az gören gözleri ve artık onu taşımayan dizleri ona, "müezzinler senin için şerefeye tırmanıyor", mesajını veriyordu.

Hesabın çetin olacağının farkındaydı. Ama onca malın mülkün de bir işe yaraması gerekiyordu.  Nedense kabrin ilk gecesinden çok korkuyordu ve o yüzden de ilk geceyi atlatırsam, münker ve nekiri kandırırsam yırtarım(!) diye düşünüyordu.

Bu hesapla ölümünden kısa bir zaman önce vasiyetini açıkladı. Vasiyetinde kendisi öldükten sonra yerine kabre girip ilk geceyi orada geçirecek kişiye servetinin yarısını bırakıyordu.  Bu vasiyet kısa zaman içinde bütün şehirde yayılmıştı. Ama kimsenin böyle bir riski almaya niyeti yoktu.

Herkese gelen ona da gelmiş ve zenginliği onu ölümsüz kılmamıştı. Mezarı kazılmıştı…  Ne ailesinden biri ne de zenginken çevresinde dolaşanlardan biri vasiyeti yerine getirme konusunda niyetli değildi.

Herkes gibi şehirde yaşan bir hamal da vasiyeti ve ölümü duymuştu. Hamal, kaybedecek neyim var ki, diye düşünüp sahip olduğu tek şeyi ipini ve küfesini bir yere bırakıp ailenin evine giderek vasiyeti yerine getirebileceğini söyledi.

Gerekenler yapıldı ve hamal adamın yerine bir geceliğine kabre konuldu. Sabah olunca vefat edeni gömmek için gelenler hamalı kabirden çıkarınca dehşet içinde olduğunu gördüler. Gelenlerden bazıları ise, “şu adamın servetinin yarısını alarak şehrin en zenginlerinden biri oldun”, diyerek hamalı kutlamak istediler.

Hamal, “Allah o malın da mülkün de belasını versin. Ben sabaha kadar bir ip ile bir küfenin hesabını bile veremedim. Bunca malın hesabını asla veremem”, diyerek koşarak oradan uzaklaşmıştı. Evine gidince hanımı da onu sevinçle karşılamıştı… Hanımı sorunca anlatmaya başladı…

“Beni kabre koyup üzerime toprak atılınca herkes çekip gitti. Ardından sorgu melekleri geldiler. Benim o kabirde olması gereken adam olmadığımı görünce de, diğeri zaten ölü. Nasıl olsa buraya gelecek ama bu daha ölmedi yarın gidecek gelmişken bunu sorgulayalım, dediler ve başladılar beni sorgulamaya.  Onlar da bütün varlığımın bir ip ve bir küfe olduğunu biliyorlardı. Bana, o ipi nerden aldın, aldığın parayı nasıl kazandın, o küfeyi yaptığın kamışları nereden topladın, diye sorup durdular. Ben onları ip ve küfeyi helal yoldan kazandığıma inandırıncaya kadar neler çektim neler… Aman hanım o malın da o zenginliğin de Allah bin belasını versin…”

Bir ipin ve bir küfenin hesabının verilmesinin bile zor olduğu o kabir hesabında biz acaba sahip olduklarımızın hesabını nasıl vereceğiz? Allah yardımcımız olsun…