• DOLAR 32.554
  • EURO 34.906
  • ALTIN 2425.685
  • ...

Müslüman beldelerin birinin padişahının Ramazan Ayı ile ilgili ilginç bir âdeti varmış. Her gün ikindi sonrası şehirlerde davulların çalınmasını, şenlikler düzenlenmesini emredermiş. Hani bu gün, Ramazan eğlencesi, dedikleri garip organizasyonlar var ya, aynen öyle.

Padişah, orucun ikindi sonrası insanlara tesir ettiği düşüncesiyle, ikindiden sonra Davul-zurna çaldırtıp eğlenceler tertip etmek suretiyle halkının Ramazan yükünü hafiflettiğini düşünmekteymiş. Ama gelin görün ki; zamanla bu ritüel mecrasından saparak orucun manasını zedeler olmuş. Oruçlulardan çok oruç tutmayanlar için bir vur patlasın çal oynasın havasına dönüşmüş.

Zamanla mukabelelerin, zikirlerin yerini alacak hale gelmiş bu adet. Enteresan olanı ise, hem padişah tarafından organize edildiği için hem de Ramazan dolayısıyla yapıldığı için zamanla meşruiyet de kazanmış.

Tıpkı günümüzde otoriteye yakın Belediyeler ve Televizyonlar tarafından düzenlenen kimi çalgı-çengi atmosferlerinin bir müddet sonra sıradanlaşarak meşruiyet kazanması gibi bir durum oluşmuş.

Her ne kadar halktan kimileri bunu uygun bulmasalar da, padişahın korkusundan seslerini kısmak zorunda kalmışlar.

Yine bir Ramazan günü, iftara yakın bir vakitte davullar gümbür gümbür şehrin semalarını dövmekteyken şehre bir dervişin yolu düşmüş. Derviş önce şaşırmış, bu şehre Ramazan uğramadı mı acaba, diye düşünmüş. Sorup soruşturunca da meseleye vakıf olmuş.

Ramazan günü, iftar vakti yaşanan bu rezalet karşısında şaşıran derviş, hemen davulların susması için uğraşmış ve sonunda da başarmış.

Davulların sustuğunu duyan Padişah, hemen meseleyi araştırmalarını istemiş. Bir müddet sonra askerler kollarından tuttukları hırpani dervişle kabul salonuna girmişler.

Padişah kükremiş; bre gafil bu uygunsuz işi neden işledin?

Yapılan iş kötü bir iştir. Bu vakit çalgı değil, dua vaktidir. Ben de kötü işi kaldırmakla memurum, der derviş.

Padişah, peki benden korkmuyor musun? Deyince de, ben senden asla korkmam. Senden bana gelecek olan her şeye sabrederim. Nitekim Allah Teâlâ ‘sana gelen her şeye sabret’ buyurmaktadır. Ben senden korkmam çünkü sen kulumun kulusun, diyerek çıtayı oldukça yükseltir derviş.

Çevredekiler şaşkındır. Padişah öfkeden delirmiştir adeta. Çevrede olanlar, bu adam delirmiş, aklını yitirmiş, diye yorumlarda bulunmaya başlamışlar.

Derviş, hayır ben aklımı kaybetmedim. Biraz sabır gösterin de size anlatayım. Hakikatte padişah kölemin kölesidir. Çünkü insanlar iki kısımdır.

Birincisi, nefsi mağlup kendisi galip olandır. Bu tür bir insan nefsin amiri, efendisidir.

İkincisi ise, nefsi kendisine galip ve üzerine amir kimsedir.

Şimdi söyle ey padişah sen hangi kısımdansın?

Padişah kısa bir düşünmeden sonra kekeleyerek cevabı verir

İkincisindenim!

Derviş son beyanatını yapar…

Nefis benim kölemdir. Sen ise nefsin kölesi olduğunu itiraf ettin. Dolayısıyla sen benim kölemin kölesi oldun!

Bu mübarek vaktin hürmetine Rabbim bizleri kula kulluktan ve köleye köle olmaktan muhafaza eylesin.