• DOLAR 34.7
  • EURO 36.773
  • ALTIN 2961.825
  • ...

Zaman ve zemin itibariyle dünyevileşme ciddi bir ahlaki erozyon ortaya çıkarırken madde endeksli bir İslam düşmanlığı da artıyor. Hükümet, idareci ve eğitimcilerin hiçbir zaman olmadığı kadar muhafazakâr bir bağlamda olduğu bu dönemde bu ahlaki çöküntü, din ve dini değerlere karşı düşmanlık ve hazımsızlık anlaşılır gibi değil. Bilişsel ve teknolojik desteklerle ivme kazanan bir eğitim; ama diğer taraftan hızla değersizleşen insani, dini ve ahlaki nitelikler… Bu durum karşısında insan ‘Neler oluyor, bu gidiş nereye?’ demekten kendini alamıyor. Dünya, iletişim imkânları, bilgi ve haber aktarımı üzerinden küreselleşti; ama insani ve ahlaki yönden toplumsal tüm birimlere sirayet eden sadece nefret ve düşmanlık oldu. Son örnekleri İstanbul, İzmir, Antalya ve Kocaeli’nde görülen densizlikler bir efsane gibi peşinden koşulan eğitim ve iletişim inkılaplarının koca bir sıfır olduğunu ve maalesef dağın fare doğurduğunu gösterdi. Seküler eğitim, insanları tarih ve topluma, ahlaki, dini ve örfi değerlere hatta bizzat kendi özlerine yabancılaştırdı. Ve bu korkunç durum birçok yapı, kurum ve kişi eliyle kutsanan bir misyona dönüştürüldü.

Eğitim seviyesi yükselip imkânlar artıkça sanki bazı insanlar akli melekelerini yitiriyor ve ahlaki değerleri bir yük olarak görmeye başlıyor. Böyle olunca öğretmeninden öğrencisine, amirinden memuruna, ebeveyninden evladına, evinden çarşısına kadar ciddi yozlaşmaların olduğu bir durumla karşı karşıya kalıyoruz, kalmışız. Ve maalesef bütün bu düşkünlük ve rezillikler de aydınlanma, ilerleme, modern olma gibi safsata sloganlar eşliğinde meşrulaştırılıyor. Derdimiz siyasal ve sosyal anlamda tükeniş edebiyatı oluşturma ve kıyamet senaryosu yazma değildir. Derdimiz; bize, değerlerimize ve dinimize rağmen idareden sosyal medyaya, okuldan sokağa kadar çöken ahlaki değerler, yozlaşan insanlık ve kavileşen din düşmanlığını dile getirmek ve bunun önüne geçilmesini sağlamaktır. Kimse bizden, taşlara secde ettirilen çocukları, yılsonu etkinliğinde açıklık saçıklığa mecbur edilen evlatlarımızı, İlahiyat fakültelerinde okutulan onuncu yıl marşını, sokak ortasında şehvetini tatmin edebilecek kadar rezilleşen gençlerimizi, beceriksiz idarecilerimizi ve ‘aman ses etmeyelim’le başlayan bir sürü nasihatle seküler, sol ve Kemalist azgınlığı görmezden gelmemizi beklemesin! Ters giden bir şeyler olursa, dinimize saldıran birileri varsa, ahlakımızı çökerten proje ve girişimler üretilince, toplumu sarmalına alan günahlar alenileşince biz elbette mümin şahitliği ve hakkı tavsiye etme görevi hasebiyle üzerimize düşeni hem sözlü, hem fiili elbette yapacağız. Sosyal medyada türlü türlü marjinal ve sapkın öbeklerin kara propagandalarına sessiz kalmak, toplumu canlı canlı mezara gömmek gibidir. Özgürlük denildi, serbestlik denildi ama altından tamamen haram özgürlüğü ve ahlaksızlık serbestliği hortladı. Böyle olunca da çöküş zemini oluştu. Toplumu çürütme, fanatizme sürükleme, kin ve nefretle birbirine düşmanlığa tahrik etme gibi çirkin ve yıkıcı bir mecraya dönüştü sözüm ona özgürlük ve serbestlik aldatmacaları…

Eğitimde amaç makul ve makbul bireyler yetiştirmektir. Ahlaki ve fıtri yönü güçlü bireyler yetiştirmektir.  Ama hala eski tas eski hamam giden eğitim sistemi üzerinden kurgulanan öğretmelerin seküler kimlik inşa etmek misyonları hep taze kaldı. Ve maalesef bu dönemde bu misyon bazı kliklerce bilinçli bir misyona dönüştürüldü. Medya, televizyon, gazeteler ve sosyal medya da bu çarpık misyonun merkez üssü haline dönüştü.

Geçen hafta Bebek sahilinde, bu hafta İzmir’de ve Antalya’da yaşananlar ve üst üste benzer bazı görüntülerin servis edilmesiyle toplumda hem “Nereye bu gidiş?” adında derin bir korku hem de eş zamanlı olarak yabancı düşmanlığını tırmandırmak için adeta yeni bir fırsat oluştu. Haberin doğruluğu, bağlamı, faili vd. hüküm kurmak için gereken asli unsurları kimsenin düşünmesine müsaade bile edilmiyor. Hüküm ve infaz da acilci bir örgütlü ekip hemen linç kampanyasına girişiyor. Toplum daha ne olduğunu anlamadan bu kirli mecranın içine çekilmiş ve zorunlu taraflardan biri haline getirilmiş oluyor. Birilerinin bu hayâsız akına dur demesi lazım. Ki bunun şu an kötülüğü düzeltecek el konumunda olan hükümetin yapması lazımdır. Hükümet üzerine düşeni yapmazsa yarın öbür gün toplumsal infial iyi niyetle de olsun insanları hiç tasvip edilmeyecek tepkilere ve karşı koyuşlara mecbur edecektir… (Devam edecek)