• DOLAR 32.372
  • EURO 34.984
  • ALTIN 2325.69
  • ...

Geldiğimiz nokta, Müslümanların hem ulusal hem de uluslararası arenada siyasetle ilgisini bir kez daha gündeme getirdi. ABD ve İran arasında; Türkiye ve Libya isyancısı Hafter arasında kısmen çatışmaya varan siyasi gerginlik bir kez daha şunu gösterdi.

Müslüman birey ve kurum olarak siyasetle iç içe olmalıdır; çünkü bir Müslüman meşru olan her alanı İslami bir bilinç ve ahlakla meşgul etmezse başkaları gelir o alanları zalimane işgal eder. Bu münasebetle bir müddet sıralı yazılar halinde ‘Bir tebliğ ve davet aracı olarak siyasetin kullanılma’ konusunu ele alacağım.

Din siyaset ilişkisi yıllarca tartışılagelmiş bir konudur. “Siyasetin dindeki yeri nedir? Dinde siyaset var mıdır, yok mudur? Siyaset mi dine alet edilmeli din mi siyasete alet edilmeli?” soruları bu bağlamda sıkça sorulmaktadır. Bu soruları cevaplamadan önce siyasetin ne olduğunu bilmek, siyaset ve politika kavramlarını birbirinden ayırmak lazımdır.

Siyaset, Arapça kökenli bir sözcük olup ‘eğitme, terbiye etme ve toplumsal dinamikleri adalet eksenli tesis etme’ anlamına gelir. Siyaset anlamına uygun yapılırsa adil siyaset, amacından farklı ve aslından öte bir şekilde yapılırsa zalim siyaset olur. Üstad Bediüzzaman ve birçok âlim ‘Siyasetten Allah’a sığınırız.’ derken kastettikleri siyasetin anlam ve uygulama olarak bu yönüdür. Batı menşeli olan ‘Politika’ sözcüğü aslında zalim olan siyasetle eşdeğerdir. Politika, bir amaca varmak için muhataplarının duygularını okşamak, zayıf noktalarından ya da aralarındaki uyuşmazlıklardan yararlanmak gibi yollara başvurur ve bunu meşrulaştırır. Bu şekliyle bir siyaset elbette meşru olmaz ve dinin bu tür siyasetle işi olmaz.

Peygamber kıssaları ve Hz. Muhammed aleyhi selamın siyeri iyice okunursa tevhid mücadelesinin siyasetten başka bir şey olmadığı görülür. Tüm peygamberler, toplumlarını Allah’ın emir ve yasaklarına uyma konusunda uyarmış, onları ahlaki çerçevede eğitmeye çalışmış ve iman öğretisinin muamele ve hüküm olarak kendi toplumlarında uygulanması için mücadele etmişlerdir. Peygamberlerin bu öğretilerine hemen bir karşı koyuş oluşmuş; sinsi, zalim ve gaddar bir muhalefet gelişmiştir. 

İslam ülkelerinde Batı hayranı şer odakları ve bazı siyasi kesimler, maalesef yıllarca “Dinde siyaset yoktur, dini siyasete alet etmeyin!” sözünün etrafında Müslümanları idareden uzak tutmaya çalışmışlar; dini camilere kilitlemiş ‘Sen burada dur ve camiyi yönet! Sen dünya işlerinden anlamazsın, senin yerine siyaseti biz yaparız ve ülkeyi biz yönetiriz, seni biz idare ederiz.’ gibi sözleri fütursuzca kullanmışlar ama öte yandan Müslüman halkın oylarına rahatlıkla ve kurnazlıkla talip olmuşlardır. Bu tipler, böylesi yaldızlı sözcükleri bir slogan olarak kullanmış, medyaları eliyle İslam’da siyasetin olmadığını, dinin siyasete alet edilmemesi gerektiğini yazmış çizmişler. Müslümanların çoğunluğu da onların çaldığı davula kulak verince bu kez de utanıp sıkılmadan İslam’ın yönetimle işinin olamayacağı, dindar insanların yönetimden anlamadığı yalanına sarılmış, İslam’la alay etmiş, bu sözü Müslümanlara benimsetmiş ve yıllarca Müslümanları kandırmışlardır.

İslam’da siyaset yoksa İslami mücadelede siyaset bir araç ve alet konumunda değilse Hz. Muhammed aleyhi selamın mescidi bir şura merkezi, bir askeri üs, bir eğitim mekânı olarak kullanmasını nasıl izah edebiliriz? İbadetler mescitte yapılır, savaş kararları, ekonomik, sosyal ve iktisadi kararlar da yine Mescid-i Nebevi de alınırdı.

Maalesef yıllardır söylenen bu yalan karşısında bazı Müslümanlar kılını kıpırdatmamış, dünya işleri ve toplumla ilgili bir konu karşısında apışıp kalmış; yalan yanlış şeyler söylemiş ve tamiri zor hatalar sergilemiştir; ama aynı kişiler menfaatleri noktasında kılı kırk yarabilmiştir.

İslam ve siyaset konusunda siyasetin dinde olmadığı, dinin siyasetle işinin olmadığı üzerine yapılan konuşmalar, tartışmalar, çalışmalar ve yazılan yazılar abesle iştigal etmektir. (Devam edecek)