• DOLAR 32.589
  • EURO 34.829
  • ALTIN 2412.379
  • ...

Gündem, olaylar, savaşlar, operasyonlar, sosyal medya, algı yönetimi, kişisel refleksler…

Bizim, başkalarının, ülkelerin ve tüm dünyanın dil ve uygulama ajandasında en çok olan kelimelerden birkaçı…

Tüm köşelerin ideolojik ve tarafgirlik hırsıyla tutulduğu bir dünyada şeffaf olmak, ortada durmak ve vasat kalmak büyük bir erdemliliktir; her yönden gelecek saldırılara hazır olmak, açık hedef olunduğu için sabırlı davranmak ve fedakârlık göstermektir.

Doğru bildiği bir yolda yürüdüğü, tavrını birilerine göre değil inandığı gerçeklere göre belirlediği, insanları ve toplulukları birilerinin arzu ve isteklerine göre değil kendi fikir dünyasına göre nitelediği için itham edilmek, ötekileştirilmek, hain/kâfir ilan edilmek ve saldırıya uğramak zor olsa gerek!

İnsanlarla ilişki kurarken ölçü önemlidir. Dost olanın düşman olması, düşman olanın dost olması mümkündür. Seninle aynı kanı taşıyan, aynı inançtan olanın veya aynı safta yer alanın zaafları, hataları ve veballeri pekâlâ olabilir. Senin ırkından, dininden veya safında olmayan birileri de nitelikli, alicenap veya diğerkâm olabilir. Ferdi ve sosyal ilişkiler bu ihtimalleri bünyesinde barındırıyorsa Müslümanın sevgi ve nefrette ölçüsü şahıslar ve yönetimler değil; davranışlar ve uygulamalar üzerinden olmalıdır.

Bir Türkü sevindirecek şeyler söylemediğin için Kürtçü, Kürdün hoşuna gidecek sözler sarf etmediğin için Türkçü; Şii’nin gönlünü okşayacak ifadeler kullanmadığın için Sünni, Sünni’nin yüzünü güldürecek açıklamalar yapmadığın için Şii olarak yaftalanmak çok zordur. Peygamber aleyhi selamın yakasını ‘adil ol(!)’ diye tutmaya cüret edebilecek, Hz. Ali’yi adaleti(!) sağlamadığı için şehit edebilecek, İmam Şafii’yi keyiflerine göre fetva vermediği için Rafızilikle suçlayan bir zihniyet her zaman var oldu ve bugünde vardır. İtidali, vasatı, ortayı ve sünnet-i seniyeyi tercih edenler dünden bu güne buna benzer şekilde yaftalanmışlar.

Zalim/suçlu kim olursa olsun, hangi renk ve inançta olursa olsun o zalimdir, suçludur.

Yemen, Suriye, Arakan, Filistin, Doğu Türkistan ve zulmün insanların iliklerine işlediği her coğrafyada mazlumun malı ve canına kast eden herkes zalimdir.

Mazlum kim olursa olsun, hangi renk ve inançta olursa olsun o mazlumdur.

Küfrü, inkârı ve İslam’a düşmanlığı açık olan biriyle suçlu ve gaddar da olsa bir Müslüman aynı kefeye konulamaz. Saddam, Kaddafi, Usame bin Ladin, Ebubekir Bağdadi, Süleyman Kasımi ve başkalarının Müslümanlarca yargılanması, suçlu bulununca cezalandırılmaları belki birilerini sevindirecek, başka birilerini de üzecekti. Ama bu insanları, şeytan ABD katlettiği halde birilerinin buna alkış tutması, zil çalıp zılgıt oynaması akıl karı değildir. Suçlu da olsa bir Müslüman’ın şeytan ABD ve başka İslam düşmanlarınca katledilmesi hoşumuza gitmiyor; ama bugün ümmetin kanı ‘mezhep ve ırk’ ayrımcılığı içinde oluk oluk akıtılıyor ve maalesef birileri de bu vebali sırtlanmış gidiyor.

İslam düşmanı bir devlet, yapı veya kişinin doğru ve faydalı işlerine kayıtsız kalınamayacağı gibi onu yüceltmek de olmaz. Müslüman bir devlet, yapı veya kişinin yanlış ve hatalarına göz yumulmayacağı gibi onun aleyhine İslam düşmanlarını sevindirecek bir tavır da sergilenemez.

 Dünyanın en günahkâr ve zalim Müslüman’ını İslam ve Kur’an düşmanlarına karşı savunmak gerektiği gibi onun zalimliğini Resulullah aleyhi Selam’ın buyurduğu gibi ‘yardım/men ederek’ gidermek de lazımdır.

Bil ki ey dost! Şeytanın insan ve devlet versiyonu ABD, Rusya ve bilumum emperyalistler nereyi ve kimi vurursa vursun; aslında İslam’ı ve vahdeti vurmaktadır. Mezhep ve ırk kinini pekiştiren fitne tohumları ekmektedir.

Bil ki ey dost! Ne niyetle olursa olsun kâfirlerin tasallut ve fitnesi bizi kuşatmışken başka Müslümanları hedef tahtasına oturtmak haramdır. Elbette gücümüz varsa kendi içimizdeki ‘zalim, fasık ve facirden’ kâfirleri sevindirmemek şartıyla cezalandırmalı; ama gücümüz yoksa mutedil davranıp olay Allah’a havale edilmelidir.

Tüm Müslümanların kanını bir damla petrolden daha değersiz görenlerin her cürmü onların şeytanlıklarının derecesidir. Mezhep, cemaat veya ırk saikiyle kuklalaşanlar bilmelidir ki onlar kuklacıyı değil kendileri gibi kuklaları ‘eleştiriyor, ötekileştiriyor ve hatta cihad(!) zevkiyle katlediyorlar.’