• DOLAR 32.332
  • EURO 35.05
  • ALTIN 2282.433
  • ...

Günümüz İslam dünyasında kabul ve retler doğruluk ve hak üzerinden ilerlemiyor. Fikirler ırk, mezhep, cemaat veya grup psikolojisi üzerinden değer görüyor, kabul ediliyor ya da ret ediliyor. Birinin ak dediği diğeri için kara olabiliyor, birinin masumu başkası için rahatlıkla suçlu muamelesi görebiliyor.

Taassup ve tarafgirliğin getirdiği ayrışma noktası insani ilişkileri çabucak dost veya düşmanca bir havaya sokabiliyor. Bir yazarın aynı yazısı veya programcının programında dile getirdiği rahatlıkla Bektaşi misali önü ve arkası kesilip ‘Sen nasıl bunu dersin, sen bunu dedin!’ noktasına getirilebiliyor. İnsanlar fikirsel ve duygusal kabullerinden hareketle aynı yazı veya programdan hareketle ‘Şii, Sünni, Türkçü veya Kürtçü’ yapabiliyorlar.

Suriye, Yemen ve Filistin sorunsallığı; Türkiye, Suudi ve İran’ın politik yaklaşımları; Türk ve Kürt milliyetçiliği; Sünnet, Kur’an ve akide algısı üzerine söyledikleriniz, yazdıklarınız ve duruşunuz aslı astarı olmayan ve hiç düşünmediğiniz bir suçlamayla karşınıza çıkabilir.

İktidar ve hükümetin bazı doğrularına olumlu yaklaşım sizi ‘Devletçi’ yaftasıyla, Kürt halkı ve dili üzerine bazı taleplere yeşil ışık yakmanız sizi kolaylıkla ‘Kürtçü’ suçlamasıyla karşı karşıya getirebilir. Suriye yaklaşımınız sizi ‘İrancı’, Yemen tavrınız sizi ‘Suudcu’ ithamına maruz bırakabilir. Öyle ki bu savrulmuşluk içinde insanlar karşı çıktıkları, reddettikleri, kavga ettikleri tarafa onlar gibi sizin de âmâsız lakinsiz küfretmenizi, lanet etmenizi ve onları asla tasvip etmemenizi isteyebilirler.

İmam Şafii, Necran’da kadılık yaptığı dönemde her zamanki gibi dalkavukluk ve menfaatçiliğe aldırmadan adaletle hüküm vermiş. O bu dönemi şöyle anlatır:

“Necran’a kadı olarak atandım. Orada Haris b. Abdilmedanoğulları ve Sakif Kabilesi azatlıları yaşıyordu. Onlar bir idareci geldiğinde ona dalkavukluk etmeyi adet haline getirmişlerdi. Bana da aynı şeyi yapmaya çalıştılar, ama benden yüz bulamadılar.”

İmam Şafii, hak ve hakikati hiç kimseye göre değil Allah rızasına göre düstur eylemişti. O dostunun yanlışlarını görüp dile getirecek ve düşmanının doğrularını görüp takdir edecek kadar netti. Necran’ın zalim bir valisi vardı. İmam Şafii valinin zulmünden halkı korumaya çalışır ve bu hususta eleştiriden çekinmezdi. Vali, İmam Şafii’yi o günün genel geçer bir ötekileştirmesi olan ‘Rafızilik’le suçlar. İmam da şu meşhur beytiyle ona cevap verir:

“Rafızilik Peygamber ailesini sevmekse, eğer / İnsan ve cinler şahid olsun ki, ben rafıziyim.”

Anlatılır ki Nasrettin Hoca ve oğlu eşeklerini alıp yola düşerler. Hoca eşeğe biner, çocuk yürür halde yol alırlar. Az sonra bir köylü ‘Ey Hoca, hiç insafın yok mu senin? Sen oturmuşsun eşeğin üstüne, el kadar çocuğu yürütüyorsun!’ diye çıkışır. Hoca eşekten iner, yerine oğlunu oturtur. Biraz sonra başka bir köylü çıkar karşılarına ve ‘Ah Hoca, vah Hoca bu ne hal? Küçücük çocuk eşeğin üstünde, yaşlı adam tabanvay yürüyor. Dünya tersine dönmüş!’ der. Bu defa hoca ve oğlu eşeğe birlikte biner. Yine karşılarına bir köylü çıkar. ‘Vahh vah vah, hayvancağıza üstünde iki koca adam. Onu düşünen kim, yazık değil mi eşeğe?’ der. Bu defa hoca ve çocuk eşekten iner ve eşeğin yanında yürümeye başlarlar. Karşılaştıkları köylünün itirazı bellidir: ‘Eşek orada boş gitsin, iki enayi de yanında yürüsün!’ der köylü.

Neticede insanları, hele hele taassup ve bağnazlığın tavan yaptığı günümüz insanlarını memnun etmek zordur ve aksi bedel ister. Demem o ki, şu onu dedi, bu öyle önerdi, öteki tavrımı beğenmedi deyip yüreğimizi daraltmayalım. Biz ‘gelenin keyfi için geçmişimize veya birilerine küfretmeyelim!’ Birileri bizi dokuz köyden de kovsa her zaman başka barınacak köylerin varlığını hesaplayarak doğru ve hak olana sarılıp hikmet ve adaletle hareket edelim.

‘Başkaları’ hep konuşur, bizi hiç beğenmiyorsa o zaman ‘Başkasının iyisi’ olacağımıza, ‘Rabbimizin iyisi’ olalım!