• DOLAR 32.347
  • EURO 35.12
  • ALTIN 2310.164
  • ...

Suriye’de 9. yılına giren olay, çatışma, katliam, işgal ve yerini yurdunu bırakıp gitmeler için savaş tandırı mı yoksa cadı kazanı mı desek bilemiyorum. Aslında ikisi de doğrudur.

Suriye bir savaş tandırıdır: Bu tandıra bir şekilde düşen ya zalimleşip menfaat için her yolu meşru görüyor ve bu sebeple yakıyor ya da tuzaklarla savaş tandırına çekilip yanıyor.

Suriye bir cadı kazanıdır. ABD, Rusya, Fransa ve işgal rejimi gibi bin bir türlü hesap içinde olan modern cadılar, hile kazanında kaynattıkları zehri ‘kurtarıcı, yardımcı ve destekleyici’ gibi tatlı(!) rollerle halklara sunmak istiyorlar.

Suriye, bir cadı kazanıdır. Bu kazanın başında olan modern cadılara laf söylemek, onların beklentilerine çomak sokmak bedel ister. Bunun üzerine yazmak bir cesaret ister. Suriye’de emperyalistleri işgalci olarak, komşu ülkeleri de mezhep ve ırk saiklerinden hareketle haksız olarak göstermek mangal gibi bir yürek ister.

Suriye gibi herkesin günahına bulaştığı bir işgalde adil ve hakkaniyetli olmak önemlidir. Suriye gibi konularda konuşmak, yazmak ve sorumluluk almak önemli ve gereklidir. Bir savaş tandırı ve cadı kazanına dönmüş bir Suriye üzerinden doğru bilgiye ve doğru kişilere de ulaşmak zor gözüküyor. Bu konu üzerinden bilinen ve düşünülenin dile getirilmesi, yazıya dökülmesi bilginin sıhhati, haberin kaynağı, delillerin mevcudiyeti ve birey toplum hakkını gözetme gibi hususlar nedeniyle bir sorumluluktur.

Küresel olgular, ırkçılık ve mezhepçilik kartlarının açıktan açıldığı Suriye sahasında herkesin kendi bağlamında doğru gerekçeleri olabilir. Herkesin kendine göre bir doğrusu elbette vardır. Doğrular kişinin bulunduğu yer ve bakış açısına göre değişir. ‘Hak ve haklılık’ ise evrensel ve insani bir ölçüdür. Suriye’de hak olan, her müdahilin oradan elini çekmesi ve Suriye halkının bütün baskılar ve yönlendirmelerden bağımsız kendi reel dinamikleriyle kendi önünü görmesidir.  

Türkiye’nin Barış Pınarı Hareketi ‘milliyetçi, ırkçı ve faşist söylemler’ ile görülmemeli ve değerlendirilmemelidir. Laik, milliyetçi ve İslamcı cenah bu konuyu doğru değerlendirmelidir. Bu müdahale ve operasyon salt Türkiye ve Türk haklılığı içinde görülürse o zaman başkaları da bunu İran ve Şia, PYD ve Kürt haklılığı içinde görmek isteyecekler. Hak ve haklı ‘ben ve benden’ söylemi üzerinden değil; ‘adalet ve hak’ söylemi üzerinden izlenmelidir.

Suriye konusu son operasyon da dâhil çoğunlukla sloganik bir boyut, ajite bir yön ve magazin olmuş bir hal içinde görülmek, duyulmak ve okunmak isteniyor. Birileri bunu sizi de kendinden gördükleri için böyle görmenizi, yazmanızı ve konuşmanızı istiyorlar. Oysa biraz empati kurulsa; çatışma, katliam ve ilticanın olduğu topraklar ve kişilerin yerleri bir an için yer değiştirse o zaman yine ‘ben ve benden’ mi baskın olacak yoksa ‘hak ve adalet mi’ baskın olacak? Sorusu rahatlıkla cevabını bulur. Suriye konusunda herkesin torbası ‘üşenmeden, çekinmeden ve korkmadan’ doğrulukla dolmalıdır ve boşalmalıdır.  

Suriye’ye yapılan sınır ötesi hareketle birlikte tırmanan mezhep ve ırk taassubu hayra alamet değil; şeytana aldanmaktır. Pastadan ben de nasıl bir pay kaparım iştahıyla politik davranmak “sıfır sorun, komşularla dostluk” argümanına terstir.

Suriye’deki otorite boşluğundan yararlanmakla Kürt kartını emperyalistlere ve güdümlü PYD’ye de koz olarak vermek bu mazlum ve kadim topluma karşı haksızlıktır.

Suriye; Yemen, Filistin, Türkistan ve benzeri tüm mazlum coğrafyalara kendi doğrularımızla değil hakkın doğrusuyla bakmak ve hareket etmek elzemdir.