• DOLAR 34.547
  • EURO 36.015
  • ALTIN 3005.461
  • ...

Vahyin merkezi Mekke`dir. İlk vahiy Mekke`ye doğdu çünkü…

Nübüvvetin merkezi Mekke`dir. Nebî (as) orada(n) doğdu.

Ümmetin merkezi Mekke`dir. Zira ümmetin en halis, en has çekirdeği, nüvesi, tohumu, özü, mayası Mekke`de karıldı, Mekke`de kök saldı. Ümmet ağacı Mekke`den intişar edip neşv-ü nema buldu. Diğer beldelere dal budak saldı. Ama kökü Mekke(de)dir.

Arzın merkezi Mekke`dir. Zira Kur`an-ı Mecid`in deyişi ile “Tüm yeryüzü bir mescit” kıblegâhı Kâbe`dir. Her yön, Kâbe`ye yönelir.

Bütün yeryüzündeki mescitler birer şube, Beytullah ise merkezdir. Mekke mescit, Kâbe mihraptır.

Mekke bütün şehirlerin anasıdır. Ana-merkezdir…

Emin kılınmış beldedir. İbrahim Halilullah (as) bereketidir. İsmail (as)`in meskenidir. Zemzemin pınarıdır. Her haliyle, her yönüyle Mekke merkezdir. Asıldır, ve… Asıl olmadan asla… Asla hakikat tahakkuk etmez… Hakikat ise vahdettir. Beklenen, özlenen, arzulanan vahdet… Ümmetin tek çaresi, reçetesi, ilacı, kurtuluşu ve her şeyi vahdet… Fakat asıl olmadan asla… Asıl ise merkezdir. Merkez Mekke`dir.

Merkezden sapma, mecradan sapmayı zorunlu kılar. O sapma değil mi ki, bin dört yüz küsur yıldır ümmet ne belini doğrultabiliyor ne de doğrulabiliyor…

Resulullah (as) Mekke`de yani merkezde dayanabildiği kadar direndi… Direnebildiği kadar da dayandı. Takdir ve tedbir geçici olarak Medine`yi münevverlendirdi, müşerreflendirdi.

Kuvvetle ihtimal ki, eğer Fahr-ı Kâinat (as)`ın mübarek ömürleri kifayet etseydi, Mekke`ye yani merkeze avdet buyuracaklardı… Tıpkı kıblenin Kudüs`ten Mekke`ye yani Merkeze avdeti gibi…

Zaten kıble ve Feth-î Mübin (Mekke`nin mübarek fethi) bunun en büyük delillerinden, emarelerindendir.

Zira Kur`an-ı Mecid`in sübutuyla, Mekke Din-î Mübin`in merkezi, tüm yeryüzü coğrafyası ise İslam`ın tebliğ sahasıdır. Ama nerede olunursa olunsun yüzler Mekke`ye vecihtir…

İslam ümmeti içerisinde herhangi bir oluşuma, yapıya, teşkilata Mekke merkez kılınırsa, hiçbir Müslüman ferdin asla ve kat`a itirazı olmaz… Akidesi, vicdanı, aklı, mantığı itiraza imkân vermez… veya başka bir yer; bir ümmet derneğine bile merkez kılınırsa, diğerleri itiraz etmezlerse de, uzun süreli sindiremezler. Gün gelir itirazda oluşur, dahası da… Değil mi ki İslam İşbirliği Teşkilatı birkaç yılda bir hem yer değiştirir, hem de başkan…

Misalen, İslam İşbirliği Teşkilatı; Mekke merkezli ve ümmet esaslı konumlandırılsaydı, böyle “göçer kabilesi” gibi oradan oraya göçer miydi?.. Aslında çözüm de budur…

Mekke en hak ve hakikat merkez olduğu için; bin dört yüz küsur yıldır, her yıl dünya Müslümanları Mekke`ye akın ediyorlar. Beytullah`ın etrafında tüm ayrıcalıklardan ve ağırlıklardan arınmış şekilde, “Lebbeyk Allahümme lebbeyk…”  nidaları ile vicdanları ile pervane misali dönüyorlar. Dünya Müslümanları aralıksız ve artarak her yıl böyle Şam`a, Bağdat`a, İstanbul`a,  Tebriz`e ya da başka bir yere akabilirler mi?

Bu sayılan yerler zaten bir dönemler hilafete payitahtlık yapmadılar mı? Ama müminler yine de Mekk`ye yani merkeze aktılar…

 İslam`ın beş şartından biri Hac olduğu için müminler davet edilmezler Mekke`ye; Üstadın söylemi ile belki, Mekke, Merkez olduğu için Müslümanların buraya davetine ve tavafına “Hac” denilerek İslam`ın beş şartından/rüknünden biri kılındı…

Dikkat buyurun; Efendimiz (as) ve Hulefa-î Raşidin (ra)`den sonra, siyasi merkez (payitaht) merkezden uzaklaştıkça, ümmet içi sapmalar ve karışıklıklar arttı. Sapmalar ve karışıklıklar arttıkça da merkezden uzaklaşıldı. Dolayısıyla mecradan da sapıldı.

Muaviye ve Emeviler; Şam`a, Abbasiler; Bağdat`a, Fatımiler; Mısır`a Endülüs Emevileri; Endülüs`e, Osmanlılar; İstanbul`a Şah İsmail Tebriz`e, payitaht kurdular. Fakat Müslümanlar arası iç savaşlar hiç durmadı. Kardeşkanı hiç dinmedi… Buna rağmen Müslüman halk da Mekke`yi yani merkezi hiç terk etmedi.

Çünkü Allah bir kere orayı kıblegâh kılmıştır. Allah`ın yazdığını kim bozabilir ki? Karışıklık zamanlarında ehl-î sükûnet oraya sığındı.

Acı olan şu ki; Hilafet devirlerinde savaşan taraf sayısı bir-iki idi. Devletler savaşırdı. Fakat bu gün Müslümanlar arası iç savaş artık cemaat ve gruplara kadar indi. Hatta Suriye`de olduğu gibi, bir köy ya da kasaba için artık birkaç grup eş zamanlı kan döküyor. Ve bunlar dün aynı amaç için bir araya gelenlerdi. Olan İslam`a ve Müslüman halka oluyor.          

Bakın Suriye`ye ve gittikçe yayılan ateşe. Artık fitne ateşi merkeze doğruda kayıyor. Ateş çiseleri oraya da sıçrıyor… Bu vahamet görülmelidir artık… İdrak edilmelidir artık… Bunun için kalem ve kelamlar en yüksek perdeden işlemelidir artık…

FİTNE ATEŞİNİN MEKKE`YE SIÇRAMAMASI İÇİN BÜTÜN İSLAM ÜMMETİ SEFERBER OLMALIDIR…

Mekke emin belde olmalıdır. Allah Azze ve Celle böyle ilan etmişse, buna riayet etmişse, buna riayet imanın şî`arı ve îş`arıdır. Kim olursa olsun Allah Azze ve Celle`nin buyruğuna muhalif davranırsa, bütün Müslümanlar ayağa kalkmalıdır ve adeta Kur`an-ı Kerim`deki Tevbe sûresindeki Mekke`nin emniyetini ifsat eden müşriklere yapılan ihtar ve ültimatom, bu güruhlara da çekilmelidir. Hatırlanırsa Tevbe Sûresi Kur`an-ı Hakim`deki tek “Besmelesiz” sûredir. Sebebi de Allah ve Resulü adına ifsadçı müşriklere çekilen ihtar ve ültimatomdur. Detaylar için meal ve tefsirlere bakılabilir. Bu, bugün içinde caridir. Çünkü Mekke “Emin Belde” olarak kalmalıdır…

Suudi Arabistan da; Mekke ve Hac bölgelerini, kendi ülke toprağı saymak yerine, ümmetin ortak alanı/vatanı ilan etmelidir ve ümmeti temsil edecek bir “Özerk idarî şekil” oluşturmalıdır. Hatta Suudi Arabistan`daki Hac Bakanlığı; Suudi devlet idarî hiyerarşisinden çıkarılarak, “Mekke Hac Özerk İdaresi” gibi bir tarza dönüştürülürse, Suudi Krallığı, İslam ümmetine en asil bir hizmeti ifa etmiş olur. En tarihi bir katkıyı sunmuş olur. Yine Resulullah Efendimiz `in Kâbe`nin işlerini tevdi ettiği ailelerin/soyun müntesiplerine liyakat esasına göre görevleri tevdi edilir. Fakat bu Özerk idare ümmeti topyekûn, bütün boyutları ile temsil esasına göre inşa edilmelidir.

Emin Beldenin emniyetinden tüm Ümmet-i Muhammed`i mesuldür. Vesselam… Allah`a emanetsiniz…