Yazı mı? Tura mı? / Ölüm mü? Kalım mı? : Ortadoğu siyaseti
Batı siyasetinden beslenen Ortadoğu siyasetinde “Adalet” ve “İlke” yoktur. Satrançtaki gibi karşıdakinin hamlesi, ötekinin siyasetinde ve stratejisinde belirleyici oluyor. İlk etapta veya rutin bir siyasi bakışta “satranç siyaseti” doğru görülse de bu yanlış bir bakış ve yaklaşımdır. İslami de değildir. Bu İslam öncesi ilkel ve tepkisel bir siyaset biçimidir. Kendi kazancını ve başarısını, diğerinin imhasında veya hakkının gasp edilmesinde görür. Bunu da, “düşman” ya da “rakip” veya “öteki” ismini takar, öldürmesem, öldürülürüm mantığı galiptir. Enerjisini kin ve intikam duygusundan alır. Her ikisinin de beraber kazanabileceği, daha da güçlü olabileceği anlayışı yoktur. Satranç siyaseti piyona ihtiyaç duyar.
Siyaset, anti silah unsur olmalıdır. Fitneden ve hileden arındırılan bir siyaset, adalet ve empatiden beslenirse, özellikle de İslam alemi için sulh-u sükunun kapısı olur. Viraneye dönmüş İslam coğrafyasının bu gün, buna büyük ihtiyacı var. Adil ve ilkeli siyasetçiler, hem İslam tarihinde, hem de Allah indinde büyük bir fazilet makamına ulaşacaklardır.
Maalesef bu siyaset tarzı kendi ülkelerini, idarelerini ıslah amacı ile vücut bulan İslami oluşumlara da yansımış durumdadır. İslami bir mesnetten yoksun Şii – Sünni çekişmesi, bu zemindeki camilere intihar saldırıları, artık Sünni – selefi çatışmalara doğru boyut kazanıyor. Bu hayırlı bir gidişat değildir. Artık ciddi bir şekilde değerlendirilmesi elzemdir.
Ürdünlü pilotun IŞİD tarafından yakılarak öldürülmesi; buna karşılık Ürdün`de elindeki El – Kaide mensuplarını(biri kadın) intikamcı bir tarzla idam edilmeleri, bahsettiğimiz ve daha da yaygınlaşacak olan “siyasetin” emareleridir. İntikamcı siyaset sonu gelmez, kan davasıdır. Zaten bundan sonra da Savaş jetleri ile Ürdün Kralı Abdullah`ın katıldığı polemik konusu yapılan IŞİD`in hakim olduğu bölgelere bombardıman yapıldı. “Ateş” yağdırıldı. Bu karşılıklı yakmadır. Anlatamadan geçemeyeceğim bir durumla karşılaştım. Hasbelkader Suriye`deki durumlara vakıf o yüzden cezaevinde olan biri ile konuşma fırsatım oldu. Pilotun neden yakılarak öldürüldüğünü, bunun savaş hukukunu zorladığını v.s sordum. Bana ilginç bir cevap verdi. “... Pilot ne yapar? O da gökten ateş yağdırmaz mı? Muhtemelen IŞİD uçak bombardımanı ile çocukları öldürülen annelere sormuştur. Onlar da evlatları yanarak can verdiği gibi pilotun yakılarak öldürülmesini istemişlerdir. Pilot da yakılmıştır. Elbette bu tatmin edici bir cevap değildir, olamaz. Fakat göz ardı edilemeyecek haklı noktalar var. Bir pilot ne yapar? O da gökten ateş yağdırmaz mı? Bu soruyu sorduğunda gerçekten bir pilotun ya da pilotların eseri olan; Halepçe, İsrail bombardımanında ateş altında kalan Gazze, Filistin, Amerika`nın sabah ezanı ile bir anda yangın yerine çevirdiği Bağdat(Irak işgali), Roboski, Rus uçaklarının diri diri yaktığı Afgan köyleri ve köylüleri film şeridi gibi gözlerimin önünden geçti. Pilotun yakılması kameralar önünde gerçekleştirildiği için çok daha vicdanları kanatıyor. Peki mezkur pilotların misket, fosfor bombaları ile hardal gazı ile çok daha can yakıcı tarzda ve değişik yöntemlerle, ana – çocuk, baba- kardeş kucak kucağa yaktığı insanlara ne demeli, burada pilotun yakılmasını elbette meşrulaştırmaya çabalamıyoruz. İslami de, insani de değil. Şu sorgulanmalıdır. Pilotun çok daha vahşice yaktıkları meşru mudur?
Şunu net görmek lazım... IŞİD, Nusra ya da bir başkasının öldürmesini meşru gösteremeyiz elbette. Peki, Esed`in, Saddam`ın Mısırlı Hüsnü`nün ve diğerlerinin yahut İsrail`in ABD`nin, Rusya`nın öldürmesi meşru mudur? Örgütün katli meşru olmaz. Devletin katli meşru mudur? Burada kısır döngü var. Birbirini besleyen kıtal sarmalı oluşuyor. IŞİD ve Ürdün`ün durumu bunun en açık örneğidir. IŞİD; Maliki ve Esed`in zulüm siyasetlerinin bir sonucuydu. Ürdün Kralı Abdullah`a “Senin bu pilotunun burada ne işi var?” sorusu da göz ardı edilmemeli. Hakeza Suriye halkına daha dünyada cehennemi yaşatan bütün devletlerin durumu, muhasebe edilmelidir. “Çıkar siyaseti” “Satranç siyaseti” dediğimiz olgu net görülür. Esasında bunu siyaset olarak nitelendirmek yanlıştır. Bu siyasetsizliktir. Kendi sigarasını yakmak için, komşunun samanlığını ateşe vermek garabettir.
İşte bu ucube hal, ölüm ve kalımı, korku ve ümidi adeta yazı – turaya yada kumar zarına bağlamış. Ölüm-kalım, yazı-tura...
IŞİD`in elindeki Pilot Muaz El Kesasibi ve Ürdün`ün elindeki Kadın Sacide el – Rivaşi`nin durumlarını hayal edin. Hatta, empati yapın. Önce ikisi de esir. Birden bire esir takası söz konusu olunca ikisi ‘de hayatlarında hiç tatmadıkları büyük bir umutla yüz yüze kalıyorlar. Analarından yeniden doğmaktan da öte bir sevinç... Umulmadık bir ters–düz ediş hali ile ikisinin de o büyük yaşam umudu ani, vahşi, bir kısas, karşılıklı intikam ölümüne dönüşüyor. Kin ve intikam duygusu yeniden alevleniyor. İşte tüm Ortadoğu halkı, daha genel bir ifade ile Müslümanlar ve dünya insanlığı, bu basiretsiz “satranç siyasetçilerinin” elinde; filot Muaz El – Kesasibi ve Sacide el Rıvaşi gibi feda edileceklere dönüşmüş durumda. Suriye, Irak gibi yerlerden başka ülkelere kaçmak zorunda kalan mültecilerin durumlarını, sorunlarını daha doğrusu vahametlerini hayal edin, muhasebe edin, empati yapın, maksat anlaşılır. Maalesef, samimi, basiret sahibi, çözümleyici siyasetçiler de etkisiz, işlevsiz kılınmış durumda...
Çözüm; Müslüman siyasetçilerinin İslami / İnsani siyaseti, harekete geçirmeleridir. Bu, dua ve ümitle; Allah`a emanetsiniz.