• DOLAR 32.504
  • EURO 34.783
  • ALTIN 2499.528
  • ...

     Dua kelimesi,  ‘çağırmak`  kelimesi ile tabir olunur. Tevbe,  ‘imanın gereği olup günahları terk etmek`  anlamına gelir. Ağlamak fiili ise bu iki kavramı pekiştiren başka bir deyim ile dua ve tevbenin adeta mütemmim cüzü olup çaresizlik ve sığınmanın riyasız itirafıdır..

Mü`min kişi Dareyn`e taliptir. Yani, kâinatın yaratıcısının yasalarını, hem kendi dünya hayatına uygulamak ve bununla sosyal hayatı düzenlemek hem de aynı yasalarla ahiretini kazanmak durumundadır. Dünya ve ahiret hayatı, Furkan`da  hep birlikte bahsedilmiştir.  ‘Dünya hayatı bir geçimlik, oyun, oynaş, fani…`  olarak; ahiret hayatı ise  ‘Darül beka,  mükafat ve ceza..`  yeri olarak bahsedilir.  Ahiret hesabını yapan insanlardan ise  ‘akıllı, karlı ticaret yapan, yanılmayan, asıl saadete erecek insanlar`  olarak bahsedilir. İnsan olmanın gereği, ben-i  âdem, hata yapıp suç işleyebilir. Madem her mü`min, şu veya bu şekilde günahkâr olabilir,  o halde tevbe etmelidir. Bu tevbe, bir daha aynı cürümü işlememek üzere,  tevbe-i nasuh şeklinde olmalıdır. Tevbe bir itiraf ve onurdur. İnsanların gülmesi için ağlamak anlamına da gelen tevbe, sosyal barışın da teminatıdır. Tevbekar, duanın engebeli yollarını tevbesi ile asfalt haline getirir. Yüreğinin derinliklerinde pişman olup, Yaratıcıya yönelen kişi, Allah(c.c.)‘ın nuruna gark olur, aradaki mesafe kalkar, nuranileşir. Fani her şey ‘bir` olur; tüm bir`ler (varlık) fani olur; kalan ise yine ‘Bir` olur ki O`da  ‘el Habir` olur. Rabb`imiz, “Kullarım, Sana Benden sorarlarsa (Resulüm), muhakkak Ben yakınım. Beni çağırırlarsa çağıranın çağrısına uyarım. O halde onlar da Benim çağrıma uysunlar”  buyurmaktadır.

Ağlamak kavramına gelince onu, şimdilerde unutulan ancak, 1990`lara kadar ki mü`min yüreklerin  nakaratı olan bir ezgi içtenlikle resmediyor;  ‘Ağlamak ağlamak/ yığın yığın günahlara ağlamak/ ağlamak beyin eriyene kadar/ secdeden kalkmamak alın çürüyene kadar/ bel bükmek yok nefse bin bir cilve yapsa da/ ağlamak ağlamak yığın yığın günahlara ağlamak…”   Ronni-ya Çavan(Gözlerin Nuru(sav)) da  ‘Benim bildiklerimi bilseydiniz, çok ağlar  az gülerdiniz` buyurmuştu. Ağlamak gönlün şifası, kuruyan yürek çölünün hayatıdır. 

 Allah (c.c.), yevmül mahşerde İslam`ı ne derece yaşadığımızı sorgular; İslam`ın tebliği için neler yaptığımızı da sorar. Ancak, dünyada mutlak bir İslami zafer ve hâkimiyeti neden sağlayamadığımızı sorgulamaz. Zaten, dünyevi zaferler, ancak ahireti kazanma çabamızın bir neticesi olabilir. Bu vesile ile kişi, makam ve mevkii ne olursa olsun kibirlenmeyip ecel kapıyı çalmadan, amel defteri kapanmadan tevbe etmeli, dua etmeli, ağlamalı. “Falan kişi, filan cemaat çok etkindir, iş görüyorlar, yayıldılar…” sözleri aldatmamalı, zihnimizi bulandırmamalıdır. Üstadın değimi ile “Ahiret`te seni kurtaracak bir eserin yoksa…”  dünya adına yeşerttiğin her şey kuruyacaktır.

Allah(c.c.)`ya yönelen, mahkûm da olsa duası ile uzay tarlasının hür çiftçisi; öldüğünde de cennetin sultanı olarak dirilir. Sadece bu mu? Allah(c.c.) kendi dostlarına vaat ettiği cennetin yanında;  “Bir başka kazanç daha vardır ki onu da seveceksiniz. (O da) Allah`tan bir zafer ve yakın bir fetih(tir)!  Müminlere müjdele!” (Saf: 13) vaadinde de bulunuyor. Sultanlara yönelen; kendilerine belki tevbe nasib olmayan; zulüm ile dünyada abad olanlar ise dünün Binali, Kaddafi ve Mübarek` in dünyası ve ahireti ile tanışırlar. Başlıktaki kavramlarla aşina olmak; ‘ölmeden önce ölmek` ve gafillerden olmamak dilek ve temennisi ile.