• DOLAR 32.562
  • EURO 34.924
  • ALTIN 2433.886
  • ...

Yarının tarihini okumak; bugün olanların dünkü sebeplerini, yarın olacak olanlara olan etkisini ve yarınlarda olabilecek gelişmeleri kestirebilmektir.

Dikkat edilirse dünkü çoğu sosyal ve siyasi gelişmelerin bugüne etkileri olmuştur. Anadolu için bakacak olursak, “Masum Anadolu`nun saf çocuğunun” kültürünün dezenformasyonla nasıl kısa sürede dejenere edildiğini açıkça görürüz. İnönü dönemine kadar çoğu bürokratların hanımlarının çarşaflı olduğunu büyükler anlatır durur. Mustafa Kemal`in annesinin kalan mesture fotoğrafını görmeyen yoktur. I. Meclisin giyim-kuşamı ve kültürü ezici bir medrese ve irfan mozaiğidir. Yasalar hakeza. Bütün bunlar II. Meclise ve sonrasına sekülerizm, batılı giyim-kuşam, yozlaştırılmış dil yapısı, yasakçı yasalar, geçmişi inkâr ve sansür, halka te`dip ve tenkil, müziğin değiştirilmesi… gibi enstrümanlara dönüşmüştür.

Düşünüyorum da mesela ithal malı olan CHF(P) kültürünün yerleşmemesi için zamanın muhalefet durumuna düşürülmüş asıl İslâmcı tabanı neler yapabilirdi? Cevabı çok zor. Molla Nasrettin de “Ay eskiyince ne yaparlar?” diyen yol kesiciye: “Bilmeyecek ne var; kırpıp kırpıp yıldız yaparlar” demiş. Bizim eskilerimize ne yaptılar acaba? Yıldızlara ulaşılmaz diye bir söz vardır. Necip Fazıl da “Geldi ölümlü yalan, gitti ölümsüz gerçek/ Siz hayat süren leşler, sizi kim diriltecek” diyor. Amenna ve sedeqna!

Bugünün gözüyle düne bakıyorum. Yıldızlaşan yüzbinlerce şehid var, destansı kahramanlıklara imza atmış komutan ve halk kahramanları da var. Şeyh Sait, Seyit Rıza ve nice aşiret reisleri Şark cephesinde Rus işgaline karşı aşairiyle destanlar yazmıştır. Bunları da birileri az bilinen helbest (türküler) veya kitap sayfalarına gömmeyi başarabilmiş. Peki, “giden ölümsüz gerçek” halkın özü, inancıydı, değerleriydi malum. Ya “gelen ölümlü yalan” ne buldu. O da malum: Güzelim yaz gecelerinde damlarda, harmanda veya tarlada yatarak seyre daldığımız o berrak gökyüzüne şimdi hasret kaldık. Şifa veren, sığınağımız olan dağlarımızın kekiklerini göremez, varamaz olduk. Çünkü oralar bizim olsa da artık can güvenliği yok. Deli Dumrullar oralardaki her kuruyan çayın üstüne bir köprü yapmış, geçenden rayiç bedel üzerinden, geçmeyenden ise döve döve iki misli haraç kesiyor. Yani gelen gideni aratmış. Değdi mi halk ve inancıyla cedelleşmeye, inatlaşıp hâlâ barışmamaya?    

Durduğumuz bugünün istasyonundan yarının istasyonunu görebilmek mümkün. Alternatif düşünce ki bu da ancak İslâmcı kesim demektir; Zaten sağlam olan tezlerini halka iyi anlatır ve halkın da memleketin de yarınlarını kurtarır. Artık tez üretemeyen seküler kesim halka sağdan yanaşıp bilgi ve ilgi hırsızlığı yaparak ömrünü uzatmaya çalışmaktadır. Devir İslam`ın devridir. Huzuru sağlayacak yegâne sistem meşruiyettir. İslami hareket(ler), hızla bozulan kırsal kesimin maneviyatına acil yetişmeli o bakirliğe bir doping vermelidir. Küfür ve şirk, şer odakları korumasız taşrayı çirkef kültürleriyle iğfal etmeye çalışmaktadır. Şehirler bi-iznillah nura, basirete akmaktadır. Şimdi –mevzu da olsa- “şehirdeki bir Müslüman, kırsaldaki bir Müslümana göre kırk yıl önce cennete girer” hadisini daha iyi anlıyorum.

Halka hizmete, idareye talib olanlar, halk tabanında yarına yetişecek tohumları atmış olmalıdır. Yarınlar; bilgi, basiret ve enerji bakımından teçhiz olanlarındır. Küfür, İslam`ın tek rengini çok sahte renklere boyamayı becerebildi. Aslında rahmet olan ümmetin ihtilaflarına hitap edebilecek, bunları yarının iktidarı için BİR`e bağlayabilecek bir bakış açısı ve sabırla çalışma kabiliyetinin geliştirilme dilek ve temennisi ayrıca tüm mü`minlerin Ramazanını ve Kadir Gecesini tebrik dileklerimle.