• DOLAR 32.627
  • EURO 34.865
  • ALTIN 2493.864
  • ...

ALLAH Azze ve Celle Rabbimizdir. Ve hamdlerimizin tamamı sadece Rabbimizedir.

Hz. Muhammed Peygamberimizdir. Salat ve Selamların en güzeli O`nadır.

Adına Kürt Sorunu denen meselede Kürt Halkının dublör yapıldığını, asimile gözlüğü ile bakan Türk tarafı ile Kürt Demokrat kırmalarının kendilerine aktör rolü biçtiğini üzüntüyle izliyoruz. Her filmde olduğu gibi iyi aktör hangisi olacak, kalleş aktör hangisi olacak çekişmesinin Kürt Sorunu haline gelmesi ise tarihe geçecek bir yanılgı olacak, eğer İslam asıl faktör olmazsa.
Şu anda izlediğimiz filmdeki çatışma sahneleri Kürt Halkının haklarına mutaallık değildir. Rol kapma, tarafların kendisini iyi aktör, yekdiğerini kötü aktör yapmaya çalışması Kürt Sorunu olarak adlandırılmıştır.

Bilirsiniz emperyal taktiklerden biri, kontrol altına almak için, güdümünde tutmak için, elinin altında olsun için “…mış gibi” yapar. Örneğin sendikalar kurar, işçi sınıfının hak arayışlarında tehlike sınırlarını aşması riskini bertaraf eder. Bunu yaparken de işçilerin haklarını koruyor-muş gibi yapar. Dernekler, vakıflar kurar bu vesileyle yapılacak faaliyetlerin kendisi için tehlike olmasını engeller. Bunun için de hayır işleri yürütüyor-muş gibi yapar.
Kürtlerin hak arayışlarında tehlikeye dönüşmesini engellemek için Kürt Sendikaları kurulmuş bulunmaktadır. Sendikal anlayış emperyal lüğatta ‘çit` anlamını taşır. Örneğin, İşçi Sınıfı emperyal lüğatta karşılığı sendika olan bir çitin içinde tutulur. Bunun gibi şu an en müdahil olan iki taraf da kendi çitlerini oluşturup Kürt Halkını o çitin içine sokmaya çalışıyor. İşte bunun adı da Kürt Sorunu oluyor. Oysa gören görüyor ki, sorun BDP Sendikası, PKK Sendikası, TC Sendikası diyebileceğimiz tarafların çatışmasından ibaret kılınmak isteniyor. Burada su-i zannı hak eden bu tarafların bunu kasten yaptıklarına inanmaya başlıyoruz.

Şöyle ki; Bölge sosyalist bozuntusu yeni yetme demokratlar Kürt Sorunu deyip iki nokta üst üste koyduktan sonra tanımını yaparken TC ile özdeşleştirirler. Yani onların nazarında Kürtlerin sorunu TC`dir. TC ise Kürt sorunu dedikten ve iki nokta koyduktan sonra sorunu sadece PKK ile tanımlar. Gerçi son zamanlarda PKK sorunu yok Kürt Sorunu var diye söylemler duyulsa da bu PKK üzerine kurulan taktik fitneden başka bişey değildir. Biz bir an düşünelim ve tarafların Kürt Sorunu deyip iki noktasından sonra tanımlaya geldikleri üzre kabul edelim. Bu durum Kürt Sorununun çıkmaz sokağıdır. Ve iki taraf da bu çıkmaz sokağı işaret eden levhalar dikmiştir ki, Kürtler hep sürüncemede kalsın, bu hak gaspı devam ede gitsin.

Şöyle anlatmaya çalışayım: Sorunu Kürtlerin haklarının gasbı olarak değil de PKK argümanına göre TC ile veya TC argümanına göre PKK ile özdeşleştirirsek ne olacak? Hep böyle devam edip gidecek. Çünkü varlığını Kürtlerin uğratıldığı zulümler üstüne kuran PKK varsayın bu zulümler biterse neyi dava edecek? Halk Sosyalizmi, Stalin`i, Kürt laikliğini kabul etmeyeceğine göre hangi kartlarla TC`nin karşısına dikilecek. PKK aynı şekilde bitse (!) TC neyin üzerinden Kürtlere yüklenecek. Belki paslaşarak, belki sosyal bir bilinçaltında ama bir şekilde iki taraf da kendi varlığını diğerine endekslemiş durumda. Birbirlerinden bir şekilde karşılıklı faydalandıkları için ve bu fayda hali devam etsin diye Kürt meselesini iki taraf da çıkmaz sokakta tutmaktadır.
Bu sebeple iki taraf da bu tekelcilik anlayışından uzaklaşmalıdır. Bunu kendi irade ve erdemleriyle yapmayacaklarına göre bu meseleye hakkaniyetle yaklaşacak, İslamın çözümlerini pratiğe geçirecek, ırkçılıktan, taassubtan, kinden ve intikam duygularından beri münevverler seslerini yükseltmelidir. Bu meseleyi aynı köye talip iki ağanın çıkar çatışması olmaktan çıkarıp bir halkın meşru haklarına kilitlemelidir.
SELAM VE DUA İLE