• DOLAR 34.547
  • EURO 36.015
  • ALTIN 3005.461
  • ...

   Hac İslam’ın ana rükünlerinden, şiarlarından biridir. Sözcük olarak “yönelmek ve ziyaret etmek” anlamını taşır. Fıkhi bir terim olarak da “İmkanı olan her Müslümanın belirlenmiş vakitler içinde Kâbe’yi, Arafat, Müzdelife ve Mina’yı ziyaret etmek ve belli bazı dini görevleri yerine getirmek suretiyle yapılan ibadeti ifade eder. Hac diğer peygamberlerin şeriatlarında da var olan bir ibadettir. Rivayete göre Kâbe’yi ilk bina eden Hz. Adem(as)dır. Daha sonra ise Hz. İbrahim(as) o eski kadim binadan geriye kalmış temeller üzerinden Kâbe’yi yeniden inşa etmiştir.  

   Cahiliye dönemi Araplarında da Kâbe’nin kutsallığı ve hac ibadeti vardır. Ancak bu cahiliye döneminin şirke ve putperestliğe bulaşmış hac menasikinin çoğunu İslam tadil etmiştir. İslam tarihinde Hac, hicretin 9. Yılı farz kılınmıştır. Gücü yetenlerin haccetmesi Allah'ın insanlar üzerinde bir hakkıdır” (Al-i İmrân,97). "İnsanların arasında haccı ilan et ki, gerek yaya olarak gerek uzak yollardan gelen yorgun develer üzerinde sana gelsinler" (Hac, 27). Rasulullah (sav) efendimiz ashabıyla hicretin en son yılı, yani onuncu yılında haccetmiş ve meşhur Veda Hutbesini bu hac esnasında irad etmiştir.

   Hac diğer ibadetlerden farklı bir şekilde hem manevi hem de maddi kazançları çok fazla olan bir ibadettir. Evet, muhakkak ki bütün ibadetler faydaları için değil, emrolundukları için yapılmalıdır. Ancak ibadetlerin hem dünyevi hem de uhrevi kazançlar sağlayan yönlerini de anlamak, bilmek gerekir.

   Hac her şeyden önce bir sefer ve yolculuktur. Yolculuk ve sefere çıkmak insan için yeni bazı şeyleri yaşayarak ve görerek öğrenmeyi sağlar. Kur’an yeryüzünde sefere çıkmayı emreder. Tabii ki bu seferin temel amacı yeni şeyler öğrenmek ve eski kavimlerin başından geçen olaylardan ibretler alıp dersler çıkarmaktır. “De ki: Sizden önce [nice] hayat tarzları gelip geçti. Öyleyse, yeryüzünde dolaşın ve hakikati yalanlayanların sonunun ne olduğunu görün” (Al-i İmran,137)

  Hakikaten sefer ve yolculuk bir meşakkattir; ancak her meşakkat öğreticidir. Hayatta hiçbir zorluk ve sıkıntı yaşamamış kişiler bir şey öğrenemezler. İnsanlar yolculuk esnasında hem kendilerini hem de sefer arkadaşlarını çok daha iyi tanıma fırsatı bulurlar. Sefer edilen yerlerde yaşamış eski kavimleri ve onlardan kalmış antik eserleri gören yolcu, şu dünya hayatının fena ve fani yüzünü yaşayarak idrak etme imkanını elde eder. Hele bu yolculuk inancımızın doğup geliştiği, dünyaya yayıldığı bir yer olunca daha çok eğitici, etkileyici ve heyecan vericidir. İlk defa Kâbe’yi görüp de manevi bir heyecan yaşamayan, sevincinden ağlamayan hacı azdır belki. “Orada apaçık nişaneler, (ayrıca) İbrahim’in makamı vardır. Oraya giren emniyette olur”. (Âl-i İmran 97)

   Hac kafilesinde görevli bir arkadaşım şöyle anlatmıştı: Medine-i Münevvere’ye vardık. Gruba kısa bir tanıtma konuşması yapıyordum. Grubun içinden yaşlı bir bayan “Hocam şu dağlar Rasulullah’ı (sav) görmüşler mi diye sordu. Bu soruya “evet” deyince kadın ağlayarak yere düştü. Hakikaten o kutsal mekanların müminler üzerinde bıraktığı etki tarif edilemeyecek kadar muhteşem ve muazzamdır.

  

   Müslümanlar ömürleri boyunca günde beş defa Kâbe’ye yönelerek namaz kılarlar. Her Müslüman için, imandan sonra en faziletli ibadet sayılan namazın kıblesini oluşturan mübarek mekânı görmek, orada başta Hz. Muhammed(sav) olmak üzere geçmiş peygamberlerin hak din uğrunda verdikleri mücadeleleri hatırlamak, asırlar boyunca birçok müminin namaz, dua ve niyazlarına sahne olan manevi atmosferde yaşamak en büyük arzulardan biridir. Hac bu açıdan tarihin yeniden yaşanmasıdır.

   Hacca hazırlık safhası bir yönüyle ölüme hazırlanmaya benzer. Sanki bir ölüm provasıdır. Hac ibadetinde kişi çevresinden ve arzularından uzaklaşacağı, ölmeden önce bir anlamda ölümü yaşayacağı için önemli bir irade egzersizi yapmakta ve ilâhî iradeye boyun eğmeye hazır olduğunu kendine telkin etmektedir. Bundan dolayı hacca hazırlanan mümin dinî, ahlâkî ve hukukî mahiyette hak ilişkisi içine girdiği herkesle helâlleşir, borçlarını öder, bakmakla yükümlü olduğu insanların nafakalarını ayırır ve ondan sonra yola koyulur.

Hac sanki mümine şöyle der: “Ey kul, ölümü ve sonrasındaki hesabı unutma. Ey müminler, Allah’ın mağfiretine ve cennetlerine koşun emrine lebbeyk deyip icabet edin. Allah’ın ipine sımsıkı sarılıp ondan ayrılmayın. Tek inanç, tek ümmet ve tek hedefe yöneliniz. İyi bilin ki dönüş Allah’adır ve bütün yaptıklarınızdan sorulacaksınız”.

Rabbim hacc’ı anlamayı nasip eylesin, hac vecibesini eda eden kardeşlerimizin de bu ibadetini kabul buyursun.