• DOLAR 34.547
  • EURO 36.015
  • ALTIN 3005.461
  • ...

Eğitim; insanı yetiştirmeye, olgunlaştırmaya yönelik planlı bir eylemdir. Ömrünün her safhasında eğitime ihtiyaç duyar insan. Ancak ilk yaşlardaki eğitim çok daha önemli ve etkisi çok daha kalıcıdır. “Ağaç yaşken eğilir” atasözü bunu çok güzel ifade eder.

  Eğitimin iki ana temel misyonu vardır. Birincisi, insanı çevrenin zararlı etkilerinden korumak. Diğeri ise insanı daha faydalı, verimli kılmaya yöneliktir. Bitkiler de dahil bütün canlılar tabii ve planlı bir eğitimden geçerler. Buna bir tür ilâhi yasalar diyebiliriz ki insanın hem fizyolojisi hem de zihinsel ve duygusal yapısı bu süreçten geçer. Doğum, çocukluk, gençlik ve ihtiyarlık dönemlerinde insan hep değişir, değişmek zorundadır. Uygulanan beşerî eğitim sistemlerinin bu fıtri yasalarla uyumlu olması derecesinde başarılı olmaları mümkün olur ancak.

   Günümüzde eğitim her zamankisinden daha çok önem kazanmıştır. Zira insanın yaşadığı çevrede oluşan değişimler bireyleri ve toplumları doğrudan etkiler hale gelmiştir. Müdahaleler sonucu bozulan çevre, insanın doğal ortamdan çıkıp yapay, sağlıksız, kalabalık ve stresli şehir ortamlarında yaşamak zorunda kalması beraberinde güçlü bir eğitim sistemine ihtiyacı ortaya çıkarmıştır. Şu hususu da belirtmek gerekir ki, eski dünyada insanı etkileyen olumsuzluklar bir-iki taneyken şimdi o eski zamanların her birinde görülen olumsuzlukların hepsi kanunların koruması altında en şiddetli haliyle mevcut bulunmaktadır. Şairin dediği gibi “taşlar bağlı ama köpekler serbest”.  Haliyle bu da eğitim konusuna çok daha önem vermeyi gerektiriyor. Etkili ve bilinçli bir eğitim alamayan yeni nesiller, aileleri ve çevreleriyle uyumsuz hale gelmiş, değişik türden hastalık ve problemlere maruz kalmışlardır. Aileler işin nereden ve nasıl kaynaklandığını bilemez durumdalar. Ebeveynlerin aşırı koruyucu davranışları birçok sorunun oluşmasının ana sebebi oluyor. Şunu ifade edelim ki, budanmayan ağaç kaliteli ürün vermediği gibi, her talebi karşılanan ama sorumluluk verilmeyen çocuk da aynıdır. Bir annenin, okula giden veya okuldan dağılan delikanlı yaştaki çocuğunun çantasını taşıdığını görünce “merhamet maraz doğurur” sözünün anlamını daha iyi kavrıyorum. Çocuk eğitimi konusuna önce ebeveynlerden başlamak en doğrusu olsa gerek.  

  Modernizm dönemindeki sosyo-politik sistemler insanın kendini tanıması ve kontrol etmesi özelliklerinden yoksun kaldı. Teknolojinin sağladığı güç sadece insan arzularının elde edilmesi doğrultusunda yapılandırıldı. Bireyin şekillenmesini sağlayan aile ve ebeveyn etkisiz kaldı ve ortaya her hobisinin karşılanmasını şiddetle isteyen ama hiçbir sorumluluk da kabul etmeyen ucube bir nesil, -popüler isimlendirmeyle- z kuşağı peyda oldu.

  Bugün gelinen şu noktada sorumlu kişiler ve kurumların da gençliğin bu halinden memnun kalmadığı, ama yeni çareler ve formüller bulma konusunda da bir çaba içinde olmadıkları görülmektedir. Tek başına kalan ebeveynler ise ne yapacaklarını, nasıl yapacaklarını bilememenin şaşkınlığını yaşamaktalar. Nereden bakılırsa bakılsın sorunun çok ciddi, bir o kadar da zor olduğu ortada.

   Çocuk eğitimi konusunda ihmalkar taraflardan biri de dini cemaat ve çevrelerdir. Her cemaat bir okul olmalı bence. Şayet cemaatler okul görevlerini yapmazlarsa toplumu dönüştürme iddialarıyla çelişmezler mi? Ne yazık ki günümüzde bu tür çelişkileri çokça yaşıyoruz. Aciz kalınca da oturup dua ediyoruz ancak. Fakat yapılması gerekenleri yapmanın dua olduğunu, gereğini yapmadan sadece sözlü dua etmenin bir kıymetinin olmadığını da çoğumuz bilmiyoruz. Kimilerimiz de acizliğinin, tembelliğinin sebebini “kıyamet yakındır” gibi çürük bir temele oturtup rahatlamaya çalışıyor. Kıyametin zamanını kimse bilmez elbette. Ama eğitimsiz bir neslin en büyük yıkım olacağını bilmek ve ona göre gereğini yapmak gerek.

  Her zamanın şartlarının öne çıkardığı bir görev vardır. Bu zamanın en dini, milli, insani en büyük görevi de eğitilmiş ahlaklı bir nesil yetiştirmektir derim… Vesselam.