• DOLAR 32.556
  • EURO 34.919
  • ALTIN 2430.07
  • ...

   Hayat çok kısa bir yolculuktur. Bu yolculuğun nerede ve ne zaman sona ereceği ise belirsizdir. Böyle olmasına rağmen biz insanoğlu, ölüm çok uzakmış gibi düşünüp yaşamaya devam ederiz. Uzun planlar peşinde koşar, emellerimizi gerçekleştirmek uğruna başkalarının hak ve hukukuna tecavüz eder, helal haram demeden servet toplamanın derdine düşeriz. Elimizde olanlarla yetinmez, hırsla daha çok biriktirmek için koşar dururuz. Kısacık bir hayat için harcadığımız onca çabanın aslında bir gaflet, bir aldanış olduğunun farkında olmayız. İlahi vahiy, yaşadığımız şu hayatta fani olana aldanıp zarara uğramamamız için sıkça uyarılar yapar. Geçici âlemin hakikatini beyan eder:

“Her canlı ölümü tadacaktır. Ancak kıyamet günü yaptıklarınızın karşılığı size tastamam verilecektir. Kim cehennemden uzaklaştırılıp cennete sokulursa, gerçekten kurtuluşa ermiştir. Dünya hayatı, aldatıcı metadan başka bir şey değildir. (Al-i İmran,185)

“Dünya hayatı ancak bir oyun ve bir eğlencedir. Elbette ki ahiret yurdu Allah’a karşı gelmekten sakınanlar için daha hayırlıdır. Hâlâ akıllanmayacak mısınız?” (Enam,32)

   Celaleddin-i Rumî bütün bir hayatını bir rüya alemindeymiş gibi geçirip yolun sonuna varınca neyin ne olduğunu görebilmiş kişiye  hayıflanarak şöyle seslenir:

   “At öldü, gümüş eğere hacet kalmadı; ağaç-ata bin, salacaya eğer vur da, şu aşağılık dünyanın yalanını masalını seyret. Ağır elbiselerini gömleğini çıkar, kefene teslim ol; bağdan yeşillikten çık, toprak içinde kanlara bulanarak oturmaya bak.

   Nerde o ekmek isteyeni savman, nerde o kavgan, nerde o ufalanmış ekmeğin bile üstüne düşmen? Ey baş aşağı çukura düşen, nerde kolyen, nerde gerdanlığın? Nerde o saçma sapan işlerin, nerde o usancın, bezmelerin? Nerde o işte güçte, düzende hilede sonuna dek çalışmaların a düzenbaz?

   Ey bu bağ benim bağım, o han benim hanım, bu da benim, o da benim deyip duran, şimdi bir saman çöpü bile senden üstün.

   Nerde o devlet çağlarının gururu, şuna-buna bıyık altından gülüşmen, kimseyi beğenmeyişin? Nerde o saldırışların, yumruklayışların, nerde o delilikten benzinin kıpkırmızı kesilişi?

   Bir gececik bile sabaha kadar tövbeye koyulmadın, yanıp yakılmadın, ölümü yaratan Allah’a bağlanmadın, onunla hiç mi hiç ilgilenmedin.

   Bugün de artık o serseri inancın, o temelsiz, o gevşek dinin yüzünden kötekler yersin hasretler çekersin, pişmanlıklar duyarsın”. (Dîvan-ı Kebir, c1, s 136)

Hasılı bizi terk edecek, kaybolup gidecek, özümüzden olmayan şeylerden kurtulmak gerek.

Konuyu ilahi vahyin bir uyarısıyla noktalayalım: “Herhangi birinize ölüm gelip de, “Ey Rabbim! Beni yakın bir zamana kadar geciktirsen de sadaka verip iyilerden olsam!” demeden önce, size rızık olarak verdiğimiz şeylerde harcayın”.