Allah İle Aldatmak
Aldatmak kötü bir ahlâktır. Bu kötü ahlâk hem failine hem de onun tuzağına düşmüş saf insana zarar verir. Kişinin maddi bir çıkar uğruna böyle bir şeye tevessül etmesi, onu hem Allah katında, hem de insanlar yanında itibarsızlaştırır, değersizleştirir . İşte bu itibar kaybı, onun elde ettiği basit maddi çıkar ile karşılaştırılamayacak kadar çok daha büyüktür. Dolayısıyla Kur’an’ın ifadesiyle “Onlar ancak kendilerini aldatmışlardır”
Karakter sahibi mert insanlar aldatma ve hileye başvurmaya tenezzül etmezler. Onlar gerçek hilenin hilesizlikte olduğunu bilirler. Aldatılabilirler ama asla aldatmazlar.
Aldatmak kötüdür, ama bu işin en çirkin şekli Allah, Peygamber ve din ile aldatmaktır. Saf niyetli müminlerin dini duygularını istismar etmek bugünün siyasi ve ekonomik ilişkilerinde sıkça rastlanan bir olaydır. Zaten her tür aldatma ve hilenin temelinde maddi çıkar vardır.
Gerek geçmişte, gerekse de günümüzde dini kullanarak aldatanlar, zulmedenler, işledikleri cinayetlere ve fecaatlere dini bir kılıf uyduranlar hep var oldular, gelecekte de var olmaya devam edecekler. Medine’de Hz Rasulullah’(sav)in arkasında saf bağlayıp namaz kılan yetmiş nifak ehli kimsenin varlığından söz edilir. Efendimiz kendisine bunların kimlikleri bildirildiği halde onları ifşa etmemiştir. Bu karakterdeki insanları dış görünüşleriyle kabul etmiş, toplum içinde bir fitne ateşinin oluşmasına yol açmasın diye bunlara karşı herhangi fiili bir yaptırım ve uygulamaya girişmemiştir. Din ve Allah ile aldatma mevzusu hikayelere de konu olmuştur. İşte onlardan birisi:
“Bir gün kuşun biri üzerinden geçtiği bahçede derviş kılıklı birini görür. Bu adam Allah’tan korkan merhametli biridir, bahçesine konup bir şeyler atıştırayım der ve bahçeye konar. Bunu fark eden adam, elindeki asasını kuşa fırlatır, onun bir kanadını kırar. Hikaye bu ya; kuş Hz. Süleyman(as)’a gelerek, kanadını bir dervişin kırdığını söyler.
Hz. Süleyman, dervişi hemen huzuruna çağırtır.
Ve ona sorar;
“Bu kuş senden şikâyetçi, neden kanadını kırdın?”
Derviş kendini savunur;
“Sultanım, ben bu kuşu avlamak istedim. Önce kaçmadı, yanına kadar gittim, yine kaçmadı. Ben de bana teslim olacağını düşünerek değneğimi ona fırlattım ve olan oldu”
Bunun üzerine Hz. Süleyman kuşa döner ve der ki;
“Bak, bu adam da haklı. Sen niye kaçmadın? O sana sinsice yaklaşmamış. Sen hakkını savunabilirdin. Şimdi kolum kanadım kırıldı diye şikâyet ediyorsun?”
Kuş kendini savunur.
“Efendim ben onu derviş kıyafetinde gördüğüm için kaçmadım. Avcı olsaydı hemen kaçardım. Derviş olmuş birinden bana zarar gelmez, bunlar Allah’tan korkarlar diye düşündüm ve kaçmadım.”
Hz. Süleyman bu savunmayı doğru bulur ve kısasın yerine getirilmesini ister.
“Kuş haklı, hemen dervişin kolunu kırın” diye emreder.
Kuş o anda;
“Efendim, sakın öyle bir şey yaptırmayın” diyerek öne atılır.
“Neden” diye sorar Hz. Süleyman.
Kuş sebebini şöyle açıklar;
“Efendim, dervişin kolunu kırarsanız, kolu iyileşince yine aynı şeyi yapar... Siz en iyisi mi, bunun üzerindeki derviş hırkasını çıkartın... Çıkartın ki, benim gibi kuşlar bundan sonra aldanmasın."