• DOLAR 32.334
  • EURO 35.093
  • ALTIN 2294.885
  • ...

İnsanoğluna verilmiş en büyük sermaye ömürdür. Ne var ki insan, sahip kılındığı bu nimetin farkında değildir. Nimetlerin değeri ondan mahrum olunca anlaşılıyor ancak. Mesela, özgürlüğün kıymeti, esaret veya cezaevine düşünce, sağlığın değeri hastalığa duçar olunca, varlığın değeri fakir kalınca ve gençliğin kıymeti de ihtiyarlık gelip çatınca anlaşılabiliyor. Ama hayatın değeri onu yitirince anlaşılamaz artık. Çünkü o saatten sonra anlamış olmanın bir faydası yoktur.

Peki, nimetler henüz elden çıkmadan, hayat elden uçup kaybolmadan onu hakiki kıymeti ile tanıma, değeriyle mütenasip işlerde kullanma imkânı yok mudur? Elbette ki vardır. Kur`an ayetleri baştan sona bu mihver etrafında dolaşır durur. İlahi vahiy Kur'an ve onun açıklaması hükmünde olan Rasulullah (sav)'ın sünneti insana bu hakikati öğretme amacını ilk hedefleri arasına almıştır. Kur'an'ın ana amacı, insana doğruyu ve hidayeti göstermektir.

Modern insan, sahip kılındığı hayat sermayesini geçici arzu ve heveslerini tatmin etme ekseninde tüketme peşindedir. Oysa bu değerli sermaye bir şeye değmeyen, olumlu bir sonuca ulaştıramayan, fani hedefler uğruna heba edilip tüketilsin diye verilmemiştir. Paha biçilmez bu nimet, onun değerine denk bir işte kullanılmalı ki, hakkı verilmiş, şükrü eda edilmiş olsun. Hz. Mevlana bu hakikati şöyle bir hikâye ile anlatır:

‘Zamanın birinde, bir yerde fakir bir adam vardı. Zengin padişah, onun bu halini görünce ona acıdı. Yanına çağırdı ve  bu fakirlikten onu kurtaracak antika bir altın verdi ve şöyle dedi: “Şu değerli antikayı al değerlendir de, bu fakirlikten kurtul.”

Fakir adam verilen bu antika altını aldı. Ne var ki, uzun bir zaman geçmesine rağmen bir türlü içinde boğulduğu yoksulluktan kurtulamadı. Halk, fakir adamın hâlâ perişan halde yaşamaya devam ettiğini görünce: “Yahu şu antika altını ne yaptın sen, neden seni şu fakirlikten kurtaracak bir işte değerlendirip şu kötü halden kurtulamadın?

Fakir şöyle cevap verdi: Evet değerlendirdim, dedi.

Halk: Peki nasıl değerlendirdin ki, hâlâ bu fakirlikten kurtulamamışsın?

Fakir: O antika altını bir çivi yaptım ve oturduğum kulübenin duvarına çaktım. İçeri girdiğim vakit ceketimi ona asıyorum. Onu ceketimin askılığı olarak değerlendirdim.

 Halk ona şöyle dedi: “Be hey şaşkın, sana o kıymetli antika altın şu değersiz işte kullanasın diye mi verildi? Ceketinin askılık görevini adi bir demir çivi parçası da görebilirdi. O antika altını bu değersiz işte kullanarak hem onun değerini anlamamış oldun, hem de onu sana layık gören Padişah'ın sana verdiği önem ve değeri de sıfıra indirip kendine yazık ettin.

Evet, Hz. Üstad Bediüzzaman`ın da ‘yirmi üçüncü söz`de anlattığı bu hakikat bizim bu alemdeki serüvenimizin resmidir. Yüce Mevla`nın bize verdiği hayatın hakkını verebilirsek her türlü ihtiyaçtan ve fakirlikten kurtulacağız. Aksi durumda her iki cihanda da fakr-u zaruret içinde yaşamaya mahkum olacağız. İman ve amel-i salih elde etmek uğrunda tüketilen hayat sonsuz ebedi saadetin anahtarıdır.

Muhasebe ayı olan Ramazan`ı geride bıraktık. Mevlâ her günü muhasebe ederek geçirmeyi nasip etsin. Hayat nimetinin kadrini hakkıyla idrak edip onu Hak yolda tüketme gayretinde olanlardan eylesin. Amin.