• DOLAR 32.603
  • EURO 34.881
  • ALTIN 2496.13
  • ...

Sayın Barzani, bağımsızlık referandumu ile alakalı kararlı olduğunu ispatlayarak geri adım atmadı. Fiili olarak referandum süreci başlamış oldu. Sonucun ne olacağını kestirmek de zor olmasa gerek. Zira Kürt halkından bağımsızlığa hayır diyecek kimsenin çıkabileceğini şahsen düşünemiyorum.  Referandumun kahir bir farkla evet çıkacağını şimdiden söylemek mümkün. Dolayısıyla bundan sonra ne olacağı, ne olabileceği hususuna yoğunlaşmak gerekir.

Bir ülkenin yıkılmasına, 700 bin insanın ölümüne, ümmetin farklılıklarının derinleşerek savaş nedeni olmasına neden olan Suriye meselesinde, yedi yıl boyunca bir türlü bir araya gelemeyen İran ve Türkiye, nihayet Kürt karşıtlığı ortak paydasında bir araya geldiler. Bu durum, artık ümmetsel hassasiyetlerin yerini çoktan ulusal menfaatlerin aldığını ortaya koyması açısından önemli bir noktadır. Böylece Suriye meselesi, ehemmiyet noktasında 1.liği referandum nedeniyle Kürdistan`a kaptırmış oldu.

İran, her zaman olduğu gibi yine büyük devlet olmanın formatında bir politika ile; sessiz, ağır bir tavır takınarak adımlarını çok dillendirme gereği duymadan, aceleci davranmamayı tercih etti. En azından kullandığı dil daha ciddi. Bu durum, İran`ın Türkiye`den daha az rahatsız olduğu anlamına elbette gelmez. İran`ın rahatsızlığının Türkiye`den çok daha fazla olduğunu biliyoruz.

Ancak aynı şeyi Türkiye için söylemek mümkün değil. Son bir haftada savaş tamtamlarını çalan, sınırda tatbikatlar yapan Türkiye`nin politikasının çok da inandırıcı olmadığı sonucunu çıkarmak elbette mümkün. Sosyal, siyasal, iktisadi olarak müttefik olan iki tarafın bir anda birbirinden kopması mümkün değildir. Kaldı ki hukuki olmasa da fiili bir Kürdistan zaten vardı ve Türkiye, bu Kürdistan ile müttefiklik yaşıyor.

 Türkiye ve Kürdistan yönetiminin birbirlerine olan ıztırarları/mecburiyetleri ortadadır.  Halen 8-10 milyar (20 milyar dolara çıkarılması hedeflenmektedir) dolarlık bir ticaret hacmi ile iktisadi birliktelik yaşanırken gelinen noktanın hiç de akıllıca ve de sürdürülebilir olmadığı ortada.

Düne kadar Irak merkezi hükümetini tanımayacağını, Kürtlerle alakalı tüm meseleleri Kürdistan federe bölgesi yönetimi ile görüşeceklerini söyleyen bir Türkiye politikasından söz ediyoruz. Siyaset dilinde “Günübirlik Politika” olarak tarif edilen bu stratejilerle bir yere varılmasını artık kimse beklememektedir. Türkiye`nin Kürdistan ile ilişkilerini kesme, ticareti sonlandırma,  ambargo lüksünün olup olmadığı hususu da tartışmalıdır.

İran-Türkiye ittifakına elbette şiddetle ihtiyacımız vardır. Ancak bu ittifakın sırf Kürt karşıtlığı üzerinden olması, bu coğrafyaya felaket getirecektir. Bu ittifakın bölgenin genel maslahatlarını koruma, bölgeyi bölüp parçalamayı hedefleyen emperyalizmin projelerini boşa çıkarma doğrultusunda olması, bununla beraber bu ittifaka mutlaka Barzani`nin federe yapısının da dahil olması gerekir.

Bir kez daha yazmak durumundayız:  İran ve Türkiye`nin Kürtler karşısında konumlanmaları, Kürtleri de kendi başlarının çaresine bakmaya itecek, yanlış ittifaklar kurmalarına neden olacak ve Kürtlerden çok İran ve Türkiye`nin kaybetmesine neden olacaktır. Türkiye-İran-Irak blokunun kurulmasını sadece Barzani karşıtlığı olarak anlamak basiretsizliktir. Kürt toplumundan hiç kimse de bu bloku sadece Barzani karşıtlığı olarak algılamayacaktır. Söz konusu olan toplamda dört ülkeye yayılmış 40-50 milyon Kürt ve bunların geleceğidir.

Kürt toplumunun fiziki olarak dört parçaya ayrılmış olması, bunların, sosyal, duygusal, manevi, kültürel olarak da ayrıldığı anlamına gelmez. Hakikatte hepsi tek parçadır. Barzani ailesi de göreceli olarak eleştirilecek yönleri olsa dahi bütün Kürt toplumunun ortak değerlerinden bir tanesidir. Dolayısıyla referandum hususunda atılacak adımların her türlü komplikasyona neden olabileceği hesaba katılmalıdır.