• DOLAR 32.342
  • EURO 35.117
  • ALTIN 2239.785
  • ...

Corona sonrası meclis yoğun gündemle açılarak çalışmalarına başladı. Bu dönemde ivedilikle meclisten geçmeyi bekleyen yasalar var malum. Siyasi Partiler Yasası, Seçim Yasası ve Barolar ile ilgili yasalarda değişiklikler öngören çalışmaların hazırlıklarının hızlı bir şekilde devam ettiği ve Haziran ayı içerisinde meclisin önüne geleceği ifade edilmektedir. Türkiye’nin maküs kaderidir; elbise bedene uymayınca değişikliklerin de, revizyonların da sonu gelmiyor. Yasa ve kanunlara baktığınızda tabir caiz ise köstebek yuvası gibi her tarafları müdahale görmüş, bazı maddeler birkaç kez değiştirilmiş, yeni yeni maddeler eklenmiştir. Ancak buna rağmen değişiklik ihtiyacı hiçbir zaman bitmemektedir.

Sorun, toplumun kültür, inanç ve değerlerine uyumlu yasaların tercih edilmemesi ve dışarıdan ithal edilmesidir. Bu sorun elbette temelde Anayasa’ya dayanmaktadır. Anayasa’nın değişmesi Türkiye’nin en temel ihtiyacıdır. Vesayetlerin, askeri cuntaların ve darbelerin ürünü olan anayasanın değişmesi, toplumun değerleri ile barışık hale getirilmesi ve vesayetlerin etkisinden kurtulması siyaset kurumunun birinci derecede vazifesidir. Ancak şimdiye kadar bu sorumluluğa sahip çıkan bir siyasi irade ortaya çıkmadı.

Yine sorun; yasaların değiştirilirken veya yeniden yapılırken toplumda yeteri kadar tartışılmaması, ilgili kurum ve kişilerle müzakereye açılmaması ve ortak akıl ve geniş bir siyasi temsiliyetin aranmasından imtina edilmesidir. Yasalar çıkarılır veya değiştirilirken uzun vadede hesap yapılmamakta, günü kurtarma daha ağır basmaktadır. Bunun en önemli nedeni siyasi ve grupsal menfaatlerin toplumun menfaatine tercih edilmesidir. Zira uzun vadede halkın menfaatine olan düzenlemeler kısa vadede siyaset kurumunun veya iktidar partilerinin aleyhine ise neredeyse rutin hale gelmiştir ki o yasalar hemen ivedi bir şekilde değiştirilir. Bu rutin ve bu ezber bozulmadığı müddetçe hak ve adalet, hukuk ile insanlık hep göreceli kalacak, “doğru” kavramının anlamı siyasi iradelere göre değişip duracaktır.

Yasama hususundaki en önemli sorunlardan bir tanesi de; yasama çalışmalarındaki öncelik meselesidir. Türkiye’nin çok acil düzenlemelere ihtiyacı varken ya da kanunun tamamının değişmesi gerekirken günü kurtarma adına ufak tefek dokunuşlar yapılarak memleket daha da mahkûm hale getirilmektedir. Örneğin Siyasi Partiler Yasasının bir iki maddesi değil, tamamının uzun vadede memleket maslahatı muvacehesinde güncellenmesi lazım. Seçimler Yasası da aynı şekilde. Barolar yasası da hakeza. Şimdi suçları sadece erken yaşta evlenmek olan 4 bin insan cezaevlerine atılmış, aileleri, 9 binin üzerinde çocukları perişan edilmiş vaziyettedir. Üstelik alınlarına “cinsel istismar” damgası da vurulmuş bir şekilde. Ülkenin alnına sürülen bu lekenin acil bir şekilde temizlenmesi ve bu insanların mağduriyetlerinin giderilmesi gerekirken öyle bekletiliyor. Bize göre memleketin erken yaşta evlenenlerin mağduriyetinden daha acil bir sorunu yoktur.

Bir yasa öyle kolay çıkarılmamalı veya değiştirilmemelidir. Yeterlilik sahibi bir iktidar bir ayda yasa değiştirebiliyorken on yıllarca memleket ona mahkûm kalabiliyor. Anayasa böyle bir yasadır. Hala değiştirilmesi teklif dahi edilemeyen maddeleri vardır. Yine 6284 sayılı kanun böyle bir yasadır. İstanbul Sözleşmesi böyle bir mevzuattır.

Yasama anlayışının Türkiye’de sağlıklı bir zemine oturması için; mümkün olabilecek en geniş temsiliyet ve ortak akıl aranması, günü kurtarmadan ziyade memleketin maslahatı doğrultusunda uzun vadeli çalışmalar yapılması, memleketin kültürü, inancı ve değerlerinin esas alınması bir zorunluluktur.