• DOLAR 32.359
  • EURO 35.067
  • ALTIN 2291.653
  • ...

Siyasette ciddi bir tıkanmışlık vardır. Sorunlar her geçen gün büyürken çözüm adına ise bir irade gelişmiyor. Dağ gibi büyüyen sorunlar yerine siyasette güçlü olanların, sesi çok çıkanların gündeme getirmek istedikleri hususlar konuşuluyor ve onlar için çözümler geliştiriliyor. Bu durum bile zaten bütün sorunlardan ayrı olarak; başlı başına büyük bir sorundur. Yani hem siyaset tıkanmış, sorunlar birikmiş, hem de çözüm üretme mekanizması işlememektedir. 

Bu fiili durum; sanki güçlü bir el, bütün siyaset mekanizmasına el koymuş, sorunların birikmesini, çözüm mekanizmasının tıkanmasını ve netice itibarıyla da hükumetin ve doğal olarak da siyaset kurumunun iflas etmesini istiyor gibi bir resim ortaya koyuyor. İşin garip tarafı ise; hükumet, mevcut sorunlara karşı gözlerini, kulaklarını kapatırken fi tarihinde toplumun maslahatı yönünde yapılan bazı icraatları temcit pilavı gibi pişirip pişirip toplumun önüne koyuyor. Halbuki köprünün altından çok sular aktı. O zamanın icraatları çok geride kaldı. Yeni yeni sorunlar oluştu. On yıl öncesinde tıkanıp kalmak, bana göre basiretin bağlanmasıdır. Siyaset kurumu on yıl öncesinde kaldığı içindir ki bir yıl sonrasının garantisi kalmamıştır.

Ekonomide ciddi sıkıntılar yaşanıyor, insanlar işsiz kaldı. İstihdam sıfır, zamlar ve vergiler vatandaşlara gına getirdi, kamudaki israf ve yolsuzlukların haddi hesabı yok diye bağırıyoruz. Yetkililer; şu kadar bölünmüş yol yaptık, bu kadar köprü yaptık, bilmem kaç tane şehir hastanesi yaptık, İMF'ye olan borçları sıfırladık diye kendini avutuyor. Halbuki iç ve dış borcun sadece faizine verilen para günlük 50 milyon TL'dir. Ahlak gitti, namus diye bir şey kalmadı, aile kurumu çöktü, toplumda bir boşanma furyası başladı, kimse artık eşine kızına söz geçiremiyor, aile noktasında ortalık kaostan geçilmiyor diyoruz. Yine yetkililer 'kadına şiddete asla tolerans tanımayız' deyip duruyor. Hükümet,  çok bağırdıkları için kadınlara teslim olmuştur. En çok onların sesleri çıktığı için Türkiye'nin en büyük sorunu da 'kadına şiddet' olmuş, diğer tüm sorunlar yok olup gitmiş sanırsınız.

Kadına şiddet yeni olmuş bir şey değildir. Bütün toplumlarda az veya çok vardır. Elbette yanlıştır ve olmaması lazım. Kimsenin şiddet uygulamaya hakkı yoktur. Ancak Türkiye'nin bütün hayati sorunlarının önüne konularak bu konu ile yatılıp bu konu ile kalkılması, hükümeti de yozlaştırmış, bitirmiştir. İstanbul Sözleşmesi ve 6284 sayılı yasalar üzerinden fırtınalar kopartılarak ülke Feminizme teslim olduğu günden beri kadına şiddet de kat kat artmış, kadın cinayetlerinde de patlama yaşanmıştır. Ancak bununla birlikte toplumda yozlaşma, ahlaksızlık ve namus mefhumundan arınma hususlarında da patlamalar yaşanmaktadır. Toplum olarak neredeyse flört toplumuna dönüşmüşüz. Bu sonuçlar göstermektedir ki; kadına şiddeti önlemeyi slogan haline getirenlerin kadın gibi bir dertleri yoktur. Onların toplumla sorunları vardır ve toplumu dönüştürmek istiyorlar. Hal böyle iken, yani ahlak, namus ve aile elden gitmiş iken hükümet hala yıllarca önce bir yönetmelik ile başörtüsünü serbest bırakma ile iftihar edip durmaktadır.

Hukuk ve adalet mefhumları çöktü, güvenlik soruşturmaları ve mülakatlar tasfiye ve kadrolaşma sahalarına dönüştü, kimsenin yargıya ve siyaset kurumuna güveni kalmadı, suçun şahsiliği ilkesi sadece kağıt üzerinde kaldı, mağdurlar aileleri ile birlikte sefaleti yaşıyorlar. Halk feryat edip duruyor. Hükümet hala yargı bağımsızlığına vurgu yapıyor ve 28 Şubat sürecinde bile yaşanmayan bu hukuksuzlukların arkasında durmaya devam ediyor.

Bir şeyler yanlış gidiyor diyeceğim. Ama bir şeyler değil, çok şeyler yanlış gidiyor. Sancılar her geçen gün artmaktadır. Ne diyelim, Allah bu toplumun istikbalini hayra çevirsin.