• DOLAR 34.7
  • EURO 36.773
  • ALTIN 2961.825
  • ...

Bu hafta, son derece üzüntü verici bir aile dramını anlatmak istiyorum. İsimler elbette önemli değil. Meselenin iç yüzü ve yer de çok önemli değil. Bu bir ailenin parçalanmasının, çocukların bir anda kendilerini yaban ellerde bulmalarının hikayesidir.

İki çocuklu bir aile; şiddetli ailevi sorunlar, bunların sonucunda ailenin içine dadanan kanunlar, mevzuatlar, hakimler, savcılar, el birliği ederek sonunda aileyi dağıtmayı başarırlar. En sonunda da devreye polisler girer,  okuldan 8 yaşındaki çocuğu alıp götürerek anne-baba şefkatinden yoksun, devletin buz gibi ellerine teslim ederler.

Daha yeni, bu hafta içinde yaşandı bu olay. Öteden beri devam eden sorunlar mahkemenin boşanma kararı vermesi ile karara bağlanır. İki çocuğun da velayeti anneye verilir. Ancak ortada anne de yoktur. Psikolojik sorunlar yaşayan anne, çocuklara bakamayacağını söyleyerek devlete müracaat eder ve çocuklar, devlet himayesine verilir. Aile ve sosyal politikalar bakanlığı adına çocuklardan birinin okuluna gelen polisler, onu alıp barınma yerine götürmek ister. Ancak çocuk, kesinlikle gitmek istememektedir. Israrla “beni anneme götürün” diye ağlayıp ortalığı velveleye vermektedir. Düşünebiliyor musunuz, bir anda çocuk kendini ortalıkta, evinden, anne babasından, sıcak yuvasından mahrum, bir başına, yaban ellerde görmektedir. Yanında da hiç kimsesi yok. Annesi velayetini aldığı halde bu zor anında o dahi yanında değildir.

O atmosferi herkesin empati kurarak kendi zihninde canlandırmasını istiyorum. Kendini, ailesini, çocuklarını onların yerine koysun. Kendi ailesinin de öyle parçalandığını düşünsün. Kendi çocuğunun öyle feryat u figan ederek annesini istediğini düşünsün bir an.

 Orada bulunan herkes, çocuğun arkadaşları, diğer veliler, öğretmenleri ve okul idarecileri... hepsi de yaşanan olaydan çok müteessir oldukları bellidir. Gözleri yaşlıdır, ancak kimsenin elinden bir şey gelmez, çocuk o an için ikna edilir, polislerle gider. Ancak yüreği, ruhu, geleceği, istikbali ve de psikolojisi tahrip olmuş bir şekilde gider.

Bunu niçin yazdım buraya? Halimizin, aile kurumumuzun, mevzuatlarımızın realitesini gözlerin önüne serebilmek için elbette. Her gün benzeri sayısız dram yaşanıyor maalesef. Bunu anlamak için lütfen herkes, evlenme ve boşanma istatistiklerine bir baksın.

Bu ülkede aile kurmak çok zor, yıkmak çok kolaydır.  Bizim kanun ve mevzuatlarımızda ailenin hiç bir güvencesi yoktur. Eğitim politikalarımız, iletişim ve görsel sistemimiz, medya ve yayın anlayışımız aileyi yıkan değerler üzerine kurulmuştur.

Bizi dört bir yandan sarıp sarmalayan toplumsal konjonktür, toplumun ar ve namus damarlarını çatlatmaya devam etmektedir. Bu toplumsal değişimin önünde ne aile, ne sadakat, ne bağlılık ve ne de dürüstlük kalabilir.

Biz faize, kumara, içki fabrikalarına, ahlaksız sinema kültürüne, bankacılığa, israfa, tüketime her türlü yatırımı yapıyoruz. Bu yatırımlarla iftihar edebiliyoruz. Ancak sadece aile kurumuna, evet sadece aile kurumuna yatırım yapmıyoruz. 

Evet, bize bizden daha büyük bir düşman bulamazsınız. Dışarıda boşuna düşman aramanın bir anlamı yoktur.