• DOLAR 32.598
  • EURO 34.799
  • ALTIN 2408.823
  • ...

İslam dünyasının ana arterleri diye tabir edebileceğimiz yerler bugün büyük bir trajedinin pençesinde kıvranmaktadır.

İnsanlar toplu halde en ölümcül silahların hedefi olmakta, modern ölüm makinaları çoluk çocuk, silahlı silahsız ayırımı yapmamaktadır.

Asırlardır kültürel, ekonomik soykırıma uğramış Müslümanların son kertede fiili olarak da katliamların hedefi olması, kadim medeniyetler beşiği olan yerleşkelerinin yok edilmesi artık dayanılabilecek bir eşik olmaktan çıkmıştır. Geride kalan bazı yerler varsa oraların da şu anda aynı akıbeti yaşamaları için her türlü oyun sahnelenmektedir.

Durumun aldığı hali özetlemek gerekirse, yaşanan trajediler artık mezhep sorununu aşmış, hatta Müslümanlık sorununu da aşmış, iş bu durum bariz bir insanlık sorununa dönüşmüştür.

İnsanlık sorununa dönüşen söz konusu trajediler farklı yerleri, farklı ülkeleri, farklı merkezleri pençesine almış olsa da son demlerde yaşanan trajedilerle Halep, tüm bunların sembolü haline gelmiştir.

Halep trajedisi, artık salt bir mezhebin, bir dinin sorunu olmaktan çıkmış, bariz bir insanlık sorununa dönüşmüştür.

Trajedilerde “Acil müdahale” kabilinden takınılabilecek ilk tavır bellidir; vaziyeti kurtarmak adına tüm insani araçlar devreye sokularak hayatları kurtarmak, tutuşan devasa yangını söndürmek ve acıları sarmaya odaklanmak!

Alevlere teslim olmuş yangın mahalli, acil ekiplerle itfaiyecilerin birbirlerini suçlayacakları, yanmış insan bedenleri üzerinden birbirlerini suçlayıp kavga çıkaracakları yerler değildir.

Bu nedenle insanların can çekiştiği bir yangın mahalline dönen Halep üzerine geçici bir önlem olsa dahi başlayan ateşkes ve tahliye çabalarını, yürürlüğe konulan yardım çabalarını “Acil Müdahale” babından hep değerli gördük, destek verdik, bu çabanın başarıya ulaşmasına duacı olduk.   

Ancak “Acil Müdahale” çabaları sürerken belli merkezlerden pompalanan şeytani söylemler bir anda piyasayı bulandırmaya, Halep yangınından yükselen kapkara dumanların oluşturduğu puslu hava bir anda sürüye dadanmak için hazır bekleyen kurt sürüsünün saldırgan tutumuna maruz kalmaya başladı.

Tıpkı yangın yerine dönen diğer İslam beldeleri gibi Halep`in de şu anda yaşadığı trajedinin aslında ne denli bölgesel ve küresel emel ve ihtiraslara kurban edildiği gerçeğini burada zikretmeyeceğim. Bunu zikretmek, faillerin peşine düşmek demektir. Ancak şu aşamada failin peşine düşmek, yangın mahalline müdahale etmek için olay yerine gelen ekiplerin, müdahaleyi ıskalayarak kavgaya tutuşması gibi bir duruma denk düşmektedir.

İlla da birileri yangına rağmen “fail aramayı” önemli buluyorsa, yangını kronik ihtiraslarına malzeme yapmak istiyorsa, onlara da Hz. İsa ile Yahudi grup arasında geçen şu hadiseyi hatırlatmakla yetinmiş olalım:

Günah bataklığında yüzen Yahudiler, zina ettiği söylenen bir kadınla ilgili Hz. İsa`yı sınamak için “Musa, bize böyle kadınların taşlanmasını buyurdu, sen ne dersin?” diye sorarlar. Bu soru Hz. İsa`ya tuzak amacıyla sorulmuş bir soruydu. Bunun üzerine Hz. İsa “aranızda günahsız olan, ona ilk taşı atsın!” diyerek cevap verir. Yahudi grup bu cevabı aldıktan sonra başlarını öne eğer ve tek tek oradan uzaklaşmaya başlarlar. En sonunda bir tek kadın ve Hz. İsa kalır.

Günlerdir Halep üzerinden, Halep trajedisini çokça aşan ve aslında belki de Halep`in Halepleşmesine her aşamada alkış tutmaktan geri durmayan belli grupların fitne kokan dayatmacı argümanları ile yüzleşmekteyiz.

Genel bazda yürütülen fitne çabaları, yerele kaydırıldıkça daha fazla detaylandırılmakta ve mesele bir anda Hüda Par düşmanlığına dönüştürülmektedir.

Mezhepsel bağnazlığı geride bırakan, Şiisiyle Sünnisiyle tüm Müslümanların acziyetini ayyuka çıkarıp bariz bir insanlık sorununa dönüşen bir trajedi üzerinden en önemli çözümü ona buna küfretmekte bulan bir zihniyeti muhatap almak bile abesle iştigalden başka bir şey değildir.

Bu tür sekter fitnecilik hayâsızlığı karşısında “Eziklik psikolojisine” kapılıp onların argümanları karşısında savrulma yolunu seçmek asla çözüm olmadığı gibi onları memnun etmeye de yetmeyecektir.

Büyük çoğunluğu Suriye`den göç eden komşularını bile görünce burun kıvırmayı adet edinen bu tür odakların fitne kokan dayatmacı hayâsızlıklarına karşı takınılacak ilk tavır, belki de sabıkalarına bakmak yeterli olacaktır. Sabıkaları fitne doludur. İdameleri fesada endekslidir.

Suriye iç savaşı henüz yokken de bunların sekter fitnecilikleri vardı, Halep henüz Halepleşmemişken de fesad yaymaktan başka bir uğraşları yoktu. Gelişen her hadiseden “Şiicilik” peydahlamak bunların adetidir, tıpkı her gelişmeden “Sünnicilik” devşiren karşıt taraftaki “fitneci kardeşleri” gibi.

Hüda Par, “bu işin sonu felakettir” deyince “Şiicilikle” suçlandı, felaket kaçınılmaz hale gelince de suçlamalar devam etti.

Kendileri bölge geneline dayatılan küresel hesapları “Cihad” tadında pazarlarken, ailelerinden kopardıkları gençleri ölümlere gönderirlerken ne kendileri, ne de kendi etrafındaki şahısların bir tekini bile Suriye`ye göndermediler. Hepsi el birliği içerisinde Hüda Par`a yakın gençlerle uğraştılar, koparabildiklerini Suriye istikametine yönlendirdiler.

Bugün yaşadığımız her il, ilçe, kasaba Suriye`den göç eden ve ahırlara mahkûm edilen insanlarla doludur. Hüda Par ya da yakın kurumlar her ay yetişebildikleri kadar Suriyeli ailelere insani yardım malzemeleri yetiştirmekle ömür tüketirken, sembolik/medyatik görüntü vermek dışında Suriyeli mağdur ailelere selam bile vermeyip burun kıvıranlar, Suriye`deki iç çatışmaların, Halep`teki trajedinin faturasını Hüda Par`a ve yakın çevresine çıkarmaya çalışmaktadırlar. Hatta bunlara eşlik edenlerin birçoğunun dünün “Sıkı İrancıları” olması, “İran`a biat etmemişler” diye camiayı çekiştirenler olması, fitne kavramına bile şapkayı ters taktırmaktan beter bir durum ortaya koymaktadır.

Unutmamak gerekir ki Suriye`nin bu hale gelmesi, bir yönüyle Suriye`ye müdahil olan herkesin utanç tablosudur. Hiç kimse utanç tablosundan sıyrılmak adına müdahil olmaktan kaçınan bir çevreye çamur atamaz.

Suriye`yi bu duruma sürükleyen tüm evrelere alkış tutanlar, değişen her dengeye selam çakıp zırvalayanlar, geride bıraktıkları trajedinin birinci dereceden sorumlularıdırlar.

Hiç kimse kusura bakmasın, ama Suriye meselesi artık mezhep meselesi değildir, hatta İslam dünyasının bile baş edebileceği bir sorun olmaktan çıkmıştır. Sorun artık bölgeye dadanan Ruya ile ABD/NATO`nun hesaplaşma alanına dönüşmüştür.

Onu bunu tekfir edip lanetlemek şayet işe yarar olsaydı, başından beri zaten bu yapılıyor ve sonuç ortadadır. Lanetle, tekfirle, dışlamakla, mezhep fitneciliğiyle bir çözüm bulunabilseydi, zaten bunların tümünü daha ilk başta denediniz. Denemeleriniz büyük bir trajedi ortaya çıkarmışsa, yanılgınızı bize dayatmanız, asla ve asla samimiyetinizin ürünü değildir.

Samimi olmadığınızın en belirgin kanıtı da sicilinizdir. Sicilleri fitne ile malul olanların konuşmaya bile hakkı yoktur. Kaldı ki bu maluliyet, Hüda Par`a çamur atmakla gizlenebilecek türden değildir. İlla da konuşmakta ısrar edenler olursa, gerçekten de eleştirel bir taraf bulup ortaya dökecekse bunlardan tek beklentimiz “Günahsız olan, Hüda Par`a ilk taşı atsın” şeklinde olmalıdır.