• DOLAR 32.541
  • EURO 34.834
  • ALTIN 2434.382
  • ...

Zaman zaman “Amaaan… Bize ne Clinton`dan, Trump`tan!” desek de İslam dünyası olarak içimizde uyandırılan kimi hislerin, belki dudaklarımızdan akan kimi sesli arzuların aslında Amerika`daki iktidar tayininde önemli bir etken teşkil ettiği ihtimalini de ıskalamamak gerekiyor.

Amerika, ihtiyaca göre iktidar belirliyorsa, İslam dünyası olarak bizlerin o ihtiyaç bildirim listesinde nesne olarak önemli bir yer kapladığımızı da unutmamak gerekir.

Müslüman halklara, “Geride kalan Obama`yı ve Demokrat iktidarını nasıl değerlendiriyorsunuz?” diye bir soru sorulsa, herhalde en çok vurgulanacak nokta, “Obama`nın pasifliği” olacaktır.

“Neden pasiflik?” şeklinde ikinci bir soruya ise muhtemelen “Çünkü oraya, buraya, şuraya gerekli müdahaleyi yapmadı!” şeklinde klişe cevaplarla karşılaşmanız kaçınılmaz olacaktır.

Cumhuriyetçi Bush dönemini, agresif/saldırgan/işgalci politikalarını ve yol açtığı yıkımları çok iyi biliriz. O politikanın iflasını da az çok biliriz. Bu durum, Müslümanlar olarak bizde “daha pasif bir Amerika” temennisi/ihtiyacı doğurmamış mıydı? Bu ihtiyaç da Obama`nın Demokrat iktidarını doğurmuştu, değil mi?

Doğrudur, Obama ve siyasal iktidarı şeklen “pasif” idi. Oysa Amerikan devlet aklı asla pasif konuma geçmedi. Bunun yerine İslam dünyasındaki devasa çelişkileri uyandırdı, fay hatlarını tetikledi, iç kargaşaya yatırım yaptı. Kargaşada rol üstlenmesi için içimizden azmanlar yetiştirdi, piyasaya bir sürü yerli malı “Mankurt” saldı. Yaşanan iç kargaşa devasa kaos dalgalarına dönüştü. Birbirleriyle uğraşmayan hiçbir farklı unsurumuz kalmadı. Ne milliyetimiz kaldı, ne mezhebimiz, ne beşeri münasebetlerimiz! İçimizdeki tüm çeşitliliğimize, tüm farklılıklarımıza namlu doğrulttuk. Bizi biz yapan tüm değerlerimizi yerin dibine soktuk. Yaşananlarda senaryo bize ait değildi, ama aktörlüğü de kimseye kaptırmadık.

Çok kötü bir rol üstlendik, icra ettik. Kendi insanımızı, kendi kardeşimizi öldürdük; Kendi şehirlerimizi kendi ellerimizle yakıp yıktık. Hep Batılılardan gördüğümüz barbarlığı bu kez kendimiz sergiledik. Ancak oluşturduğumuz kaosun içerisinden de çıkamadık, çıkamazdık zaten. Sonra “kurtarıcı” aramaya başladık. Müdahale bekledik! Olmayınca Obama iktidarını “pasiflikle” suçladık. Oysa içine düştüğümüz bu durum, “pasiflikle” suçladığımız Obama Amerikası`nın etkin bir başarısıydı.

Ve İslam âlemi olarak o kadar tuhafız ki; Cumhuriyetçileri suçlar, Demokratların iktidarını arzularız; Demokratları “pasifize” eder, Cumhuriyetçi arzular sergilemeye başlarız. Bu döngü içerisinde Amerikan barbarlığı kendini her seferinde iktidar değişimiyle yeniliyor iken, biz de her seferinde yenilmenin tadını çıkarırız!

Bu durumda Obama`nın “pasifliğinden” dem vurup bıkkınlık belirtileri sergilemek, Trump`un “agresif” iktidarını arzulamak değil midir?

Hangi Müslümanlar yapıyor bunu?

Evvela birbirlerine kurşun sıkanlara bakmak lazım, sonrasında ise kurşunlara hayran kalıp “kurşun sözler” sıkanlara…

Son bir not;

“Vekâlete dayalı” çatışma serüveninin can çekiştiği son demlerde Trump seçimi, aynı zamanda çatışma bölgelerinde “vekâlet” kurumunun da rafa kaldırılacağı beklentilerini doğurdu.

Vekâlet savaşından vazgeçecek olan güç odaklarının kendi aralarında sıcak bir çatışma evresine gireceğini de beklemeyelim. Kendi aralarında “uzlaşı” oranı ve hatta birçok noktada “güç birliğine” gitme olasılıkları çok daha yüksektir.

Bu durum, “vekâlete” dayalı çatışma stratejisinden nemalanan “vekil örgütler” için pek de iç açıcı bir beklenti olmasa gerek!