• DOLAR 32.594
  • EURO 34.874
  • ALTIN 2505.159
  • ...

Gündem Kudüs, ortam hararetli. Hem halk cephesinde hem siyaset ve diplomasi kulvarlarında deyim yerindeyse Kudüs`le kalkılır, Kudüs`le oturulur bir vaziyet hakim.

Pazar günü D. Bakır`daki mitingde HÜDA PAR Genel Başkanı Zekeriya Yapıcıoğlu, Müslüman ülke yöneticilerinin israil karşısında kimisinin yetersizliğini, kimisinin de samimiyetsizliğini ortaya koyan şu sözleri dikkat çekiciydi:

“Daha dört gün önce İstanbul`da toplandılar. Aynı gün sözüm ona bazı İslam ülkelerinden oluşan koalisyon başka bir İslam ülkesini bombalamakla meşguldü. Suudi Arabistan Yemen`i bombalıyordu. Ey İslam ümmeti eğer siz Doğu Guta da açlıktan bizar olmuş kardeşlerimize yardım etmezseniz, eğer siz Yemen`de açlıktan ölen bebeleri izlemeye devam ederseniz, Kudüs için bir şey yapamazsınız. Onların bu kadar cesur olmaları, onların gücünden değil, bizim dağınıklığımızdandır.”

Dikkat çekilen iki mühim nokta olarak Suriye ve Yemen!

Suriye; BOP`tan Arap Baharı`na sarkan ve bölgeye yeni nizamat verme çabalarının ürünü olan sürecin en kanlı halkası olarak tezahür etti. Suriye meselesi nizamat verme süreçlerinin özeti ise, Doğu Guta da Suriye`de yaşananların özeti gibi duruyor.

Her şeye rağmen Suriye meselesi başlangıçtan bugüne hep gündemde kalmaya devam etti. Ancak şunu itiraf etmek gerekir ki Suriye meselesi aynı zamanda bugün israil`in tepkilerini hiçe saydığı İslam dünyasının kalitesini de gözler önüne serdi. İslam dünyasına karşı kabaca “Din savaşına” girişen israil, Suriye`de üst kimlik niteliği taşıyan dinlerini ya da dini gerekliliklerini ırkına, mezhebine, meşrebine, milli çıkarlarına peşkeş çeken İslam dünyasının tepkilerini hesaba katmayışının kendince makul gerekçelerinin sefasını sürmektedir.

Bir de Yemen sorunu vardır ki, aslında yaşanan mezalimler noktasında Suriye`den geri kalır yanı yok. Uzun zaman ABD`nin El Kaide`yi bahane edip insansız araçlarla sürdürdüğü suikast ve katliamlar, yaklaşık iki yıldır Suudi ve yandaşları aracılığıyla devasa katliamlara dönüştürüldü. Öyle ki açlık, kıtlık ve salgın hastalıkların yanı sıra hava bombardımanlarıyla katledilen insanların sayısı yüzbinleri geçti. İsrail`e karşı “Din savaşını” önemseyenler Yemen`de de öncelikleri haline getirdikleri “Mezhep kartı” nedeniyle yaşanan dramı ve insanlık suçlarını gündeme getirme gereği bile duymamaktadırlar.

Hal böyle olunca başlangıçta çözülebilecek bir “İç mesele” iken bunu çözmek yerine kangrene dönüştürülen Suriye örneği ve Suriye`den geri kalan yanı olmayan Yemen`i gündem bile etmeyen “Agresif Müslümanların” tepkisini, öfkesini israil ne diye dikkate alsın ki?!

Kendi içerisindeki farklı katmanlarıyla barışık olmayan bir topluluğun dış düşmana karşı somut bir adım atamayacağı, atsa dahi başarılı olamayacağı gerçeği, dünya mücadele tarihinin ispatlanmış en sağlam kurallarındandır.

Bir avuç siyonist pervasızlıkta sınır tanımıyorsa, bunun sırrı ilk önce aralarındaki dayanışmadır.

Ele avuca sığmayacak kadar devasa bir topluluk olan Müslümanlar bir avuç siyonist karşısında aciz durumdalarsa, bu da iç çekişme ve didişmenin sonucudur.

Birileriniz Kudüs üzerine mangalda kül bırakmadığınız saatlerde başka birileriniz Yemen`i ya da başka bir yeri bombalamakla meşgul ise ve bu çelişki pek de gündeminize gelmiyorsa, efelenmeniz israil`i rahatsız etmez. Kim bilir, belki de daha fazla cesaretlendiriyordur.

İlginç bir zaman diliminden geçiyoruz.

Kudüs bize ihtiyaç duyduğunda üzümün sapı, armudun çöpü derken entrikacı gerekçeler üreterek sırtımızı dönüyoruz.

Kudüs`e ihtiyaç duyduğumuzda ise dört elle sarılıyoruz.

Çoğu zaman Kudüs imdadımıza yetişip bizi kurtarıyor. Ama Kudüs`ün bize ihtiyacı doğduğunda enteresan karakterlere bürünüyor, adeta arkasına saklanacak “Ğarkad ağacı” arayışına koyuluyoruz!